“Yaşamla Ölüm Arasında 8 Saat”…

Bizlerin Ülkemizde huzur içinde yaşayabilmemiz için canlı siper olup şehit düşenleri ve gazi olanları rahmet, minnet, şükran ve saygı ile anıyoruz. Devletimizin birliğine, dirliğine ve bütünlüğüne kast eden ve onlarla işbirliği yapan silahlı silahsız bütün düşmanları; hainleri, teröristleri ise lanetliyor, bir an önce kim(ler)e, hangi emellere alet olduklarını görüp, yanlıştan dönmelerini diliyoruz.

Dergimizin her sayısında, ölümü bütün duyularıyla hissetmiş ama hayatta ve ayakta kalmayı başarmış açık alınlı; uğruna can feda ettikleri Devletimizin Gazi Kurucusu Atatürk’çesine ufkun ötesini gören keskin bakışlı; imanlı, vatansever gazilerimiz, şehit ve gazi yakınlarıyla söyleşimiz yer alacak. Onların yürek sözlerini, hayattan, Devletimizden ve bizlerden beklentilerini öğreneceğiz…

1934057_124392314602170_8522728972459375253_n

 

Morgda  8 Saat Geçer mi?..

Bu ilk sayımızdaki gazi konuğumuz, Güneydoğu’da bölücü PKK teröristleriyle bir gün önce çatışmada, ertesi gün de örgütün uzaktan kumandayla patlattığı mayınla yaralanmış Sayın Cengiz ÖZERDEN. Halen bir kamu kuruluşunda aktif olarak çalışan Özerden’in 3 çocuğu var ve eğitimin hayat boyu olduğuna inandığı için, 40 yaşında üniversite 2. sınıf öğrencisidir.Bu arada, yıllarca koltuk değneklerinden etrafına çok olumlu bir enerji yansıttığı için de çok sevilen bir kişidir.

  • Ufuk Baykal Ülger(U.B.Ü.) – Sayın Özerden, Dolunay e-Derginin bu ilk söyleşisini kabul ettiğiniz için Dergimiz adına teşekkür ederim.
  • Cengiz ÖZERDEN(C.Ö.) – Rica ederim, Ufuk Hanım. Ben de Derginize yayın hayatında üstün başarılar dileyerek sözlerime başlamak isterim.. Ayrıca size de şehit ve gazilere ve terör konusuna gösterdiğiniz hassasiyet için teşekkür ederim.
  • (U.B.Ü.) – Cengiz Bey; Sizi, hayatınızı altüst eden bombalı terör olayının içine yeniden sokuyor olacağız ancak, bu olayın farklı boyutlarının kamuoyunda bilinmesi, hatta belleklerimize kazınması gerekiyor. İnşallah sohbetimizi sizi üzmeden, sürdürebiliriz.
  • (C.Ö.)    –  Hiç endişe etmeyin, beni üzmeyeceksiniz. Bilakis dikkate aldığınız için çok mutlu oldum. Bence de bu konular farklı boyutlarıyla bilinçli bir şekilde toplum hafızamızda yer etmelidir.
  • (U.B.Ü.) – Sizi nasıl tanımalıyız? Nerelisiniz, o menfur olayı ne zaman, nerede ve nasıl yaşadınız ?
  • (C.Ö.)     –  Ben, Amasya’nın Merzifon ilçesi Yalnız köyü halkından o dönemde okuyup meslek sahibi olan tek kişiyim. 2007 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın bir uzman çavuşu iken hain bir patlamada ağır yaralandım, sakat kaldım. Olay, 13Eylül 2007’de olay Şırnak ili Silopi ilçesi Derebaşı köyü Temelkaya mezarlığı mevkiinde oldu.Ramazan ayının sahura kalkılacak ilk gecesi teröristlerle temasa girilmesiyle başladı. Gece 23 sularında, üst kadro olduğu tahmin edilen bir terörist gurup üzerimize açtığı ateşe biz de karşılık verdik. Çelik yelekten seken bir mermiyle yaralandım.fakat yara aldığımı çok sonra anlayabildim..çünkü; mermi sol karın boşluğumdan girip çıkmıştı. Bir askerim: “komutanım, kanamanız var” demesiyle anlayabildim ve yaraya kendim ilk yardım yaparak göreve devam ettim. Kendi imkanlarımla dikiş atabilmiştim yarama ancak; gece yarısı bir de ayağımı yılan soktu . Panzehir iğnesi bulunduğundan anında ilk yardım yapıldı ve kurtuldum. Sabahın ışımasıyla görev devam etti..önce öldürülen teröristin cesedi nakledildi..müteakiben kanuni işlemler sonuçlandırıldı ve akşam üzeri tam dönüşe geçilmişti ki yolun sol şevine döşenen otlardan çalılardan gözükmeyen patlayıcı feci bir şekilde patladı.
     patlayıcıyı, bir gün önce öldürülen teröristin çatışmadan kaçıp kurtulan kardeşi misilleme olarak yapmıştı. İşin en  feci tarafı, hareket saati ve yerimizi bir köy korucusu dağ grubuna bildirmişti.. ihanete uğramıştık.
     Çok büyük bir patlamaydı başıma gelen. 600 kgr.lık bir patlayıcı ile yapılmış. Terör; hain, kalbi mühürlenmiş insanların işi, eylemidir.. Hain teröristler bu kez de bana ve arkadaşlarıma denk getirmişti, hain eylemlerini.. Aslında genel olarak neler yapabileceklerini biliyorduk da..sonuçlarını kendim için düşünmemiştim hiç. Bu patlamada en değerli varlığım sağlığımı kaybettim. Önce korkunç bir patlama sesi duydum. Aynı anda da acılar içinde havaya fırladığımı ve sonra yere çakıldığımı hatırlıyorum. Gerisi dipsiz bir karanlık kuyu… Arada kopukluklar var. Muhtemelen baygınlık, falan. Gözümü hastanede açtığımda başımda birçok doktor, hemşire, koşuşturmalar, gürültüler… ilk müdahale çok iyiymiş. Yer: Şah; Şırnak Askeri Hastanesi. İlk gece ilk ameliyatlar; kendimde değilim ki anlatayım. Anlatabileceğim şeyler var illa ki ama bilinç kapalıymış. Bilmiyorum ne yaşadım, ne gördüm? Tek bildiğim, tek hatırladığım canımın çok yandığı, çok acıdığıdır.
  • (U.B.Ü.) – Tedaviniz hep orada mı yapıldı?
  • (C.Ö)    – Hayır, Ankara’ya GATA Askeri Hastanesine getiriliyorum, bu arada bilincim hep kapalı.. Uyutmuşlar ağrım olmasın diye. Sağ olsun Hocalar… Aradabir, ailemin ağlamalarını, çığlıklarını duyuyorum ama…? Tepki vermek istiyorum, veremiyorum.. Bir el boğazıma sımsıkı sarılmış da sesim çıkamıyor gibi… Ama gözyaşlarıma engel olacak bir güç yok! Onlar hep akıyor. Eşimin sesi geliyor, kulağıma:”Cengiiz, yapma! Cengiiz; Emre , Burak babasız mı yaşayacak!.. İçimden ona seslenip teselli vermek geliyor ama yapamıyorum.. Çenem bağlı. Sesim ondan kesilmiş. Sesim kısılmış ya da dilim durmuş.. Bir an bir seslenme: “Cengizz, Uzman Çavuşum!…ses ver, Cengizzzz Uzmannnn!!! Gazinin kalbi durdu, şoklayın!.. Ama ne şok? Göğüs kafesimin feci sarsıldığını hissediyorum. Sanki kalbim içeriden bağırıyor: “yapmayın! ben şehadet şerbetini içmek istiyorum, çalıştırmayın beni.. Allahım beni çağırıyor! Ama ısrarla çabalıyor doktorlar…
    Sonuç:Ex… Ex, tıbben ölmek… Hastanenin morguna götürüyorlar…
  • (U.B.Ü.)- Yani ölümü an be an yaşadınız, aslında.. Ne kadar zaman sonra ve nasıl uyandınız?
  • (C.Ö.)     – 8 saat sonra..Önemli olan manen ölmemekmiş. Ben bunu hissettim işte.
  • (U.B.Ü ) – Sıkıntı duymayacaksanız, o 8 saati anlatabilir misiniz?
  • (C.Ö.)     – Sıkıntı yok…Yaşamla ölüm arasında zaman kavramını alt üst eden bir zaman dilimidir bu 8 saat…Morg çok soğuk, çok dar! Elini kaldıramıyor, kolunu kıpırdatamıyorsun. Ta ki defin sıran gelip götürülene kadar… son gördüğüm ışık, beni soğuk morg yatağına koyarlarken gördüğüm son ışıktı. Sonrası karanlık… Gerçekten öldüğümü düşündüm bir an.. Dedim, bu nasıl bir şey böyle; ölüysem niye katılaşmadım? Neden hala içimde yaralarım kanıyor, kan revan içindeyim? Sesleneceğim: “imdat” diyecek mecalim yok. Donduğumu an be an hissediyorum, titriyorum… Vücudum artık titremekten buz gibi dağılacak sanıyorum.. Ağlıyorum acıdan, soğuktan.. Bir tek kelime çıkıyor ağzımdan:”Allahımmm, bana ne oldu ya da ne olacak böyle?… Yoksa burası soğuk cehennem mi? Yok yok, o zaman böyle dayanılmaz acı çekmezdim, herhalde? Galiba yaşıyorum! Ama neden bu kadar soğuk ve karanlık burası? Acaba kör mü oldum? Burası her neresiyse, benden başka kimse yok herhalde? Allahım, bana dayanma gücü ver
    Arada baygınlıklar var herhalde, yoksa zaman geçmezdi..Bu böyle 8 saat boyunca sürüyor…
  • (U.B.Ü.) – Kim çıkardı, sizi oradan? Yakınlarınız mı?
  • (C.Ö.)    – Bilmiyorum. Ama musalla taşına gelince, başıma İmam geliyor. Beni yıkamak üzere taşa yatırıyorlar, yıkamaya başlıyorlar. Sıcak su değdikçe seviniyorum; çözülüyorum… Ama açık yaralarım kanamaya başlıyor, bir yandan da yanıyor cayır cayır… Başımı imam efendi sıvatladıkça gözlerimden yaş geliyor..gözyaşı… İmam diyor, “mevta ağlar mı ya”? Bu cenazeden kan da geliyor.Sanki yaşıyor gibi..Bir an ağız dolusu kusuyorum, ağzım kan doluyor çünkü, hissediyorum..O an bir şimşek çakıyor: Yaşıyorum! Kusuyorum ağız dolusu.. İmam kaçıyor… Korkuyor bu durumdan. ama hasta bakıcı son bir hamleyle beni yana çeviriyor kustuklarım boğazımı tıkamasın diye..Biliyorum ben bu hamleyi. Çokkk yaptım yaralanan askerlerime… Ve yoğun bakıma alınıyorum. Aylar sonra uyanıyorum..bir bakıyorum..ohoo iş işten geçmiş…
  • (U.B.Ü.) – Sorumlular belli oldu mu? Araştırdınız mı?
  • (C.Ö.)     – Tabii..Biraz daha iyileşince öfke duydum tabi ki. Zaman, hesap sorma zamanı, dedim.Öyle ya; beni ölmeden nasıl, morga koyarlar? Ben yemin ettim..Askerim. Askerliğimi çakı gibi yaptım, savsaklamadım. Ya bu sağlıkçılar..Bir insanın yaşayıp yaşamadığını.. ya da nakleden sağlık personeli.. daha önce hangi ilaçların bana verildiğini, etkilerini nasıl ve neden iletmezler birbirlerine..şaka gibi, değil mi?..onların dikkatsizliği yüzünden yaşarken morga girdim ben!.. ya anlaşılmasaydı?.. Doğruca mezara!.. Ölmeden ölmek..mezara konmak..lafı bile ürpertici!
  • (U.B.Ü.) – Bunca yıl sonra buradan doktorlara ve diğer sağlık personeline ne söylemek istersiniz?
  • (C.Ö.)   -Sağlıkçılara düşen: eğitimlerinin hakkını vermektir. Hata kabul etmeyen bir meslek yapıyorlar..sonuçta işleri insan hayatıyla ilgili..savsaklamaya, dikkatsizliğe gelmez, gelmemeli. Bu işi çok iyi öğrenmek.,tanıyı doğru koymak. tatbik ederken de: mutlaka titizlikle itinayla bir insan hayatının ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu unutmadan, mesleğini yapmaları gerektiğini bir an bile unutmamalıdırlar.
  • (U.B.Ü.) – Sayın Özerden, eşiniz, çocuklarınız ve diğer yakınlarınızla bilinçli ilk karşılaşmanız ne kadar zaman sonra ve nasıl oldu? Mesela küçük oğlunuz süreci algılayabilmiş miydi?
  • (U.B.Ü.) -Davayı ne zaman ve nerede açtınız, karar nasıl verilmişti..tutuklanan, ceza alan oldu mu ve ne kadar sürede sonuçlandı ?
  • (C.Ö.)     – Ankarada açtık.  5 yıl sonra sonuçlandı. Tazminat  davası açmıştım, kazandım. ?
  • (U.B.Ü.)- Çok teşekkür ederiz sayın Özerden ve bundan sonraki hayatınızın çok sağlıklı, pürüzsüz geçmesini dileriz.
  • (C.Ö.)    –  Ben de size teşekkür ederim. Saygılarımla…

Bunlar ilginizi çekebilir...

1 Response

  1. Hatice dedi ki:

    İnanılmaz bir sıra dışı yaşanmışlık demek anlatmaz ama ne yorum yapacağımı dahi bilmiyorum.şaşkınlıktan fikrim durdu.yüce Allah kimsenin ömrünü bir dakika uzamaz bir dakika kısalmaz vakit geldimi bunu kimse durduramaz diye buyurur.Allah öldürmediğini kurşunda tonlarca patlayıcıda morg da öldüremez.öldürende diriltende gökleri direksiz durduranda o tek ve bir olan Allahtır.

Bir yanıt yazın