Bu defa siyasetten yan geçerek bizi yazayım diyorum…
Asırlar boyunca tarihin seyrini değiştiren, uğruna ne harpler başlatılan, hükmüyle ne savaşlar durdurulan biz değil miyiz sanki?
Bizi yazıyorum…
Çıkmış adımız dokuza, bir türlü indiremedik sekize. Neymiş efendim, kadınlar ne istediğini bilmezmiş. Şimdi dizeceğim satırlar bütün Türk kadınlarının suskun çığlıklarında biriken ,”isteklerimizden “ibaret olacak…
Ruhumu isyana sesleyen, kalbimden dökülerek kalemimde hayat bulan bu kelimeler, dilimize getirmediğimiz beklentilerimiz ya da bekleyip, bekleyip sonda vazgeçtiklerimizdir. Biz ne mi istiyoruz? Ben, meydan okurum yıllara, zamana vara -yoka, derde tasaya ama Onun kalbiyle ve vicdanıyla yanımda olduğunu hissetmek isterim. Benim gözlerim yorgun düşerken uykusuz gecelere, onun gözleri benli rüyalara dalsın isterim.
Zamanla kavgamda yenilirken saçlarımın siyahı, Onun elleri ağaran saçlarımın tesellisi olsun isterim. Ben yürürüm onunla aldırmadan uzun yollarda yeter ki iki yol ayrımına varmayalım isterim. Onunla paylaştığım ekmek parçasının dudaklarımda bıraktığı eşsiz tadı, O da dudaklarında duysun isterim.
Arkamı dönmek zorunda kalsam bile, sırtımı asla ona çevirmeyeceğimi bilsin isterim Bütün hırslarını yensin, şansına, kaderine, değerine sahip çıksın isterim. Anne yüreğimle dünyanın karşısına dikilmek gücü varken dizlerimde, onun arkasında saf tutmamın verdiği anlamı idrak etsin, isterim. Benken dünyanın bembeyaz barış güvercini, savaşına da, barışına da “eyvallah” dememin içindeki asaleti görsün isterim.
Benim kahkahalarım süsleyecekken fakir duvarlarımızı, ölümlü dünyamızı, O susuşlarımın arkasına saklanmasın isterim. Ben vururken sus mühürlerini dudaklarıma, O gözlerimin avaz- avaz haykırışını duysun isterim.
Ve bir gün kalbim keserse kalbiyle irtibatı, yüreğim toplarsa tasını, tarağını, hatayı bende aramasın, kendinde bulsun isterim.
Bu ses bir Türk kadınının sesidir… Özü de, sözü de aynı olan; anasının, ninesinin görgüsünü yaşatan Türk kadınının… Anlayanlara selam ve saygı gönderiyorum…