‘’Kadın Hakları önemli bir kavram’’; ama bir türlü içi doldurulamıyor.
Kadın haklarından bahsedebilmek için öncelikle ‘’Demokratik, Laik ve Sosyal hukuk Devleti’’ ilkelerini barındıran, insan haklarına saygılı devletlerin yurttaşı kadın olmak gerekiyor. Bu ilkeleri bünyesine oturtmuş, cumhuriyetle yönetilen bir devletin yurttaşı. Oysa bugün ‘’Cumhuriyet’’ adı altında ama bu ilkeleri ve unsurları barındırmayan onlarca devlet var. Bu ülkelerde demokrasinin varlığından, doğal olarak da kadın haklarından bahsedemeyiz.
İnsanlık tarihine bakarsak Milattan Önceki yıllarda birçok bölgede Ana tanrıçaların çok etkili olduğunu görürüz. Özellikle Kibele Anadolu kökenli bir tanrıçadır. Kibele doğurganlık ve bereketin timsaliydi. Amazon kadınları kendisini Kibele ile temsil etmişlerdir. Mezopotamya’da aynı işlev tanrıça İstar’a yüklenir. Görüldüğü üzere birçok bölgede kadınlar da erkekler gibi söz sahibiydi.
Türk tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’na kadar devlet yönetiminde kadının her zaman söz hakkı olurdu. Özellikle Orta Asya geleneklerinde kadınlar Kurultaylarda erkeklerle eşit söz hakkına sahipti. Şöyle bir olay anlatılır; Cengiz Han kurultayı toplar sağ yanına eşini alır. Bu da katılanlar tarafından garipsenir. Durumu Fark eden Cengiz Han ‘’Siz hanlar, ben hanlar hanı Cengiz Han. Bu da benim Han’ım’’ der. Günümüzdeki ‘’hanım’’ ifadesinin bu öyküden miras kaldığı söylenir.
Dinlerin toplum anlayışına yaygın olarak egemen olduğu dönemlerde yanlış yorumlarla kadın ikinci plana itilmiştir. 19. yy’a gelindiğinde 1857 yılında Endüstrinin gelişimi kadın harekatı başlatır. ABD’de dokuma işçisi kadınlar daha insanca bir yaşam isteğiyle, eşitsizliğe ve ayrımcılığa, uzun ve insanlık dışı çalışma koşullarına karşı 8 Mart’ta mücadeleye başlarlar. Bu kadın hareketin de direnişin de sembolü olur. 8 Mart 1977 Birleşmiş Milletler genel toplantısında Kadın Hakları ve Uluslar arası Barış günü olarak kararlaştırılır ve üye ülkelerde ‘’uluslar arası Kadın Günü’’ olarak kutlanmaya başlanır.
Dünya kadınları 1960’lara kadar cinsiyet ayrımının ve kadınlara özgü kısıtlamaların kaldırılması için uzun bir yol kat etmişlerdir.
Genç Türkiye Cumhuriyet’inde ise kadınlar 1930 yılında aktif 1934 yılında da pasif seçme hakkını elde etmişlerdir. Yine devrim kanunları ile kadınlar toplum içinde hak ettiği statüye kavuşmuşlardır.
Biz kadınlar şuanda meslek sahibi olabiliyorsak, yazabiliyorsak, konuşabiliyorsak, dinliyor ve dinleniliyorsak ve bize saygı duyuluyorsa bunu Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına borçluyuz.
Yasal olarak ayrımcılık kalkmış olsa bile biz kadınlar hala eşitlik için mücadele ediyoruz.
Şiddete uğrayan kadınlarımızı ne Türk Ceza Kanunu, ne de uluslararası sözleşmeler koruyabiliyor. Gün geçmiyor ki bir kadının dayak yediğini, hırpalandığını, öldürüldüğünü, taciz ve tecavüze uğradığını duyuyoruz. Yüreğimiz kanıyor hemcinslerimiz için. Birlikte olarak bu zorlu, dikenli ve taşlı yolu yürümeye devam edelim..
Ama başta belirttiğimiz gibi önce uygar bir devletin yurttaşı ‘’kadın’’ olalım.
Hemcinslerimize sağlıklı, mutlu nice günler dileğiyle…
(Aktif seçim hakkı: Seçime oy kullanarak katılma hakkı , Pasif seçim hakkı: Seçimlerde aday olma hakkı.)