23 NİSAN 1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ATATÜRK; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diye açıkladı, o gün, “HAKİMİYETİ MİLLİYE BAYRAMI” oldu ve çocuklara armağan edildi. 1923'te “ÇOCUKLARIN ROZET BAYRAMI”, sonrasında “ÇOCUK BAYRAMI” adını aldı, 1929'da iki bayram birleştirilerek “HAKİMİYETİ MİLLİYE VE ÇOCUK BAYRAMI" oldu... "23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI" Kutlu Olsun! Türk çocukları başta olmak üzere bütün çocuklar daima özgür, güvende ve mutlu yaşasın…

Kimliklerimiz – Ben Ve Kimliklerim

021

Korkuların ümitleri yendiği bir noktada bulunmak ne kadar acıdır hepimiz biliriz. Ve bu acıyla yarınlara bakmak ne kadar da zordur. Hata ve pişmanlıkların yalnız yüreğimize değil, beynimize de hükmetmesi tükenişin son perdesidir. Yaşamı yanlışlıklar üzerine inşa etmek bir gün korkuların ümitleri yenmesine sebep olabilir.

Ümitlerin korkulara galip gelmesi ise, yarınların pırıl pırıl parlayan güneşlerle aydınlanacağı hayali yaşama sevincinin hayata yenik düşmenin değil, onu yeniden şekillendirmenin başlangıç noktasıdır.

Zaten sınırlı olan hayatı yaşanır kılmak, yarınlarda dünlere ait pişmanlıklar duymamak,  utanmamak bugünü doğrularla yaşamamıza bağlıdır.

Sözün kısası zor şeydir yaşamak. Her zor şeyi kolaylaştırmanın en geleneksel yolu ise onu bölümlere ayırmak, her bölüme ait çözümler üretmek ve böylece bütünee ait verilere doğru reçetelerle ulaşmaktır.

İnsanoğlunun “ben” olma hakkı, daha doğru bir deyişle “yalnız ben” olma hakkı yoktur. İnsan her zaman “yalnız ben”den daha fazla bir kişiliktir. “Yalnız ben” olma hakkına sahip olmayan insanın zaten yalnız yaşama şansı da bulunmamaktadır. O bir toplum içerisinde, diğer insanlarla yaşamak zorunluluğunu taşırken, içinde bulunduğu topluma karşı  birden fazla kimlikle de ilişki kurmaktadır.

Ben şu anda içinde bulunduğum topluma karşı, insana, hayvana, bitkiye karşı sorumluyum. Kısacası “benim” cevabı tek bir kimlikle tanımlanamaz, sürekli değişir. Ailevi kimlikte başka, sosyal kimlikte başka cevapla karşılaşırız. Yuvasında anne, baba, çocuk, kardeş vb. kimliklerle yaşamını sürdürürken, işyerinde amir, memur vb. kimliklerle sorumluluklarını yaşamaktadır. Yani “ben kimim?” sorusu yerine, içinde bulunduğu zaman ve zemine bağlı olarak “ben şu anda kimim?” sorusunu sormak durumundadır. Çünkü cevaplar, dolayısıyla da kimlikler hep değişmektedir. Başarının temeli ise öncelikle bu kimliklerin şuuruna varmak, o zaman ve zemin dilimine ait doğru kimliği tespit etmek, sonra da bunu en iyi şekilde temsil etmekte yatmaktadır.

Kitle iletişim araçlarının özellikle görsel yayın organlarının hayatımızın her noktasına girmiş olduğu toplumumuzda her bir kimliğimize ait doğruları bulmak ise madalyonun diğer yüzüyle bizlere başka problemler taşımaktadır. “odamdan çık” diye anne ve babasına bağıran bir genç kızla, ebeveyninin bir bakışıyla kendisini suçlu veya günahkâr hissedebilen bir genç kızın her ikisi de aynı ailevi kimliği taşımaktadır. Birisi saygısız ve isyankâr iken, diğeri için pasif veya tepkisiz yetişmekte, her ikisi de yanlış   hak ve sorumluluklarla yaşamaktadır.

Doğru hak ve sorumluluklarla yaşamak, yarınlarda dünlerden pişmanlıklar duymamak ise sadece bilgi ve aklın kullanılması ile mümkündür. Yukarıdaki iki genç kızdan birisinin anne ve babası aşırı hoşgörü ile diğeri ise katı ve kuralcı davranışları ile hatalı oldukları halde,  hukuka göre suçlu bulunmamaktadır. Ya sizlere göre?

Saliha Filiz Gönen

Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye İktisat bölümü mezunu Gönen 1953 Malatya doğumludur. Çeşitli kamu ve özel sektörlerde çalıştıktan sonra emekli olan Gönen evli ve iki çocuk annesidir. Engellilerle ilgili radyo programları ve gazete yazıları yayınlanan Gönen son yıllarda “Kimliklerimiz” üzerinde araştırmalar yapmaktadır

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın