Sabah uyandığımda sanki ilk defa yanımda yokmuşsun gibi şaşırdım… Sanki gideli beş bin gün olmamış gibi her uyandığımda hayretler içinde kalıyorum.
Şaşkınlığımı üzerimden atıp yataktan kalktım. Lacivert tüylü terliklerimi ayağıma geçirdikten sonra lacivert pijamalarımı üzerimden çıkardım. Lacivert bir gecenin ardından pırıl pırıl bir gökyüzü uzakta masmavi denizle sanki her zaman birliktelermiş gibi tek renk görünüyorlardı. Lacivert kot pantolonum ve mavi gömleğimi giydim.
Denizin pırıltısı gözlerimi kamaştırırken balkondaki çiçeklerden gökyüzüne kadar uzanan ağaçlar yeşilin bütün tonlarını içine almıştı. Gelin duvakları renk renk açmışlar.
Ben her defasında hayretler içinde gelin duvaklarının gerçekliğini incelerken gülerdin… Gözlerinin yeşili pırıl pırıl gülüşüne karışırdı.
“Çocuk gibi her defasında inceliyorsun ya çok komiksin..”
Çayımı yudumlarken zeytinyağı ve kekiğin kokusu başımı döndürdü. Yine limonu unutmuştum.
Şaşkınlığımı seyrederken. “Bir insan bu kadar sevdiği bir şeyi nasıl olurda her sabah unutur anlamıyorum.”
Mutfaktan limonu getirirken, evet yine unuttum diye düşündüm. Peki beş bin gün oldu sen gideli, neden seni unutmadım? Acaba limonu gerçekten sevmiyor muyum?
Dalgaların sesi geliyor. Bir de küçük köpek var etrafta.. henüz kimin olduğunu bulamadım. Kendini de görmedim zaten. Ama sesi çok komik. Önce kedi mi, köpek mi anlamıyorsun. Sonra havlamada karar kılıyor, köpek olduğunu anlıyorsun. Çok sevimli olmalı. Kızardın “hem bu kadar çok seviyorsun, hem de korkuyorsun” . Hatırlıyor musun? Küçük bir kaniş görmüştük de eldivenlerimle sevmiştim. En sevdiğim kahverengi deri eldivenlerim.. Sonra yıkamaya kalkmıştım eldivenlerimi. Şaşkın şakın seyretmiştin beni..
Balkondaki mor gelin duvağı mı yoksa yandaki evin bahçesindeki kırmızı olan mı daha güzel karar veremedim. Sen beyazlarını severdin. “Bir çiçek adıyla ancak bu kadar bütünleşebilir. Ama en çok beyazına yakışmış ..”
Güneş çok parlak. Gözlerimi açamadım. Ama kirpiklerimin arasından bir martı gördüm. İlk defa bu kadar yakınlaştı bana.. Neredeyse her gün uğruyor yanıma. Ben kahvaltıdan kalktıktan sonra seyrediyorum içeriden. Önce kırıntıları topluyor. Sonra yavaşça masaya çıkıyor. Tabaklara hiç dokunmadan dikkatle topluyor bütün kırıntıları. Sonra teşekkür edercesine arıyor, buluyor, gözlerimi.. bulmadan gitmiyor. Gülme. Gerçekten. Her defasında farklı yerlerden izledim. Önceleri tesadüf diye düşünmüştüm. Sonra sessizce yer değiştirdim. Takip de etmiyor. İşi bitince etrafına bakıyor, buluyor ve teşekkürlerini sunmak için balkonun üzerinde bir tur atıyor. Ve uzaklaşıyor.. Her gidişinde senin gidişin geliyor gözümün önüne. Söylememiştin gideceğini.. kahvaltıdan sonra bütün kırıntıları topladın, tabakları mutfağa getirdin, balkonda dolaşıp durdun. Sanki vedalaşmıştın mavi denizle gökle.. Sonra ormana doğru baktın uzun uzun, yemyeşil ağaçları seyrettin. Gelin duvaklarına dokundun tek tek.. sadece mor olanı unuttun. Yine bir tur attın. “Teşekkür ederim, kahvaltı çok güzeldi. “
Sonra gittin. “Hoşça kal” demedin. Uçtun gittin.
Deniz kıyısında babasıyla oynayan çocuk yine boyunu ölçüyor. Neredeyse her gün babasının boyuna ulaşıp ulaşamadığına bakıyor. Onları seyrederken sen geliyorsun aklıma. Ancak ellerimi yukarı kaldırdığımda senden uzun olabilirdim. Tıpkı çocuğun babası gibi sabırla büyümemi beklerdin.
Telefonun sesi.. açamazsam ölürüm zannederdim.. Ya arayan sensen? Hala çalan telefona tahammül edemiyorum. Şenay. Bana gelecekmiş. “Gel manzara bu gün çok güzel. Deniz de durgun.” Beklemeye başladım. Makarna yapsam. Sen çok severdin. Hele domates soslu olursa.. Vazgeçtim. Yine kahvaltılık bir şeyler hazırladım. Martı yine gelirdi belki. Belki sen gelirdin.
Yoruldum. Akşam oluyor. Martım gelmedi. Sen gelmedin. Gün batarken gök kızardı. Korkardım, sokulurdum kollarına. Saçlarımı okşar “korkma” derdin. Hep deprem habercisi diye düşünürdüm. Gittiğin gün kızardı ufuk. Öyle kızardı ki yanacak diye korktum. Geciktin zannettim. Gelmedin.
Gök kızardı. Seyrettim. Güneşin içinden bir şey yaklaştı. Martım yine geldi. Martı gelene kadar gök karardı. Yine lacivert bir akşam. Yıldızlar var bugün. Samanyolu yerinde duruyor. Gitmemiş hiçbir yere.
Seyrederken dalmışım. “Bak Orion nebulası sanki kelebek gibi” , “ne çok şey biliyorsun” diye şaşkın şaşkın baktın yüzüme.. Orion göz kırptı. Küçük köpek havladı. Dalgalar hiç durmadı. Hava serinledi.
Uykum var. Mavi gömleğimi ve lacivert kotumu çıkardım. Dolaba diğer mavi gömleklerin ve lacivert kotların yanına astım.
“Keşke hep bu renkleri giysen, sana çok yakışıyor.”
Lacivert pijamalarımı giydim. Lacivert tüylü terliklerimi çıkardım. Sanki kapı açılıp gelip yatarsın diye bekledim. Gelmedin. Saat on ikiyi geçti. İlk defa yalnız uyuyacak gibi titredim. Gözlerimi kapattım. Oysa beş bin bir gün olmuştu.