“Türk dilinin sâdeleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için her yayın vâsıtasından faydalanmalıyız. Her aydın hangi konuda olursa olsun yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise âhenkli, güzel bir hâle getirmeliyiz”. (1938)
Mustafa Kemâl ATATÜRK
Eğer dil bir iletişim aracıysa Anadilimiz Türkçenin doğru yazma ve konuşma özelliklerini iyi bilmemiz gerekir.
Yazı dili, dilbilgisi kuralları gözetilerek konuşma dilinin belgelendirilmesi, dilin kalıcılığının ve sürekliliğinin sağlanması açısından önemlidir. Yazı dilinde aynı sözcüğün tek bir biçimi vardır. Fakat sözcüğün anlamı kullanıldığı cümleye göre değişebilir.
Konuşma, bir dilde anlaşmayı sağlayan işâretlerin ve seslerin, dinleyenin zihninde anlam oluşturmasını sağlayan fiziksel ve zihinsel bir süreçtir. Konuşma dili, yazı diline oranla çok çabuk değişip gelişir. Yazı diliyle ilişkili olmayan ve çeşitli söyleyiş özellikleri taşıyan konuşma dilini iyi kavramamız gerekir. Bir dilin yapı taşlarını oluşturan seslerin söyleniş özelliklerini, o dilin vurgusunu, tonlamasını ve ezgisini kullanabilmek, konuşmamızın anlaşılır ve nitelikli olmasını sağlar.
Anadilimizde birçok sözcüğün(kelimenin) birden fazla anlamı olduğu için asıl anlam (sözcüğün anlatmak istediği şey) ancak yanında kullanılan diğer sözcüklerle oluşan birleşmeler sonucunda tam olarak anlaşılabilir.
Sözcüklerin “ses” ve “düşünce” yönü birbirinden ayrılmadığına göre “anlam” konusunda sözcükleri temel almak ve anlamları sözcüklere göre açıklamak en doğru yöntemdir. Zihinde bir kavram uyandığında, aynı anda aklımıza bir sözcük gelir. Karşıdan bir sözcük duyulduğunda da zihnimizde bir kavram oluşur.
Örneğin; “yufka ” sözcüğü “oklavayla açılan ince, yuvarlak hamur yaprağı” anlamındadır. Fakat kışın kullanılmak üzere yazın köyde hazırlanan ve pişirilen yufka ekmeğini bilen köyde yaşayan kişiyle, büyük kentte doğmuş, apartmanda yaşamış kişinin bu sözcüğü duyduğunda zihinlerinde oluşan tasavvur farklı olabilir.
Tasavvuru, yâni zihinde canlandırmayı ikiye ayırabiliriz:
Genel tasavvur, özel tasavvur…
Genel tasavvur, topluma ve o dil birliğinin tamamına ait olan, özel tasavvur ise kişiye özgü olandır. Bütün bunlar sözcüklerin yeni yan anlamlar kazanmasında rol oynar.
Sözcüklerin genelde “çokanlamlı” olmasının etkileri, günlük yaşamda duygu anlamı farklarından da önce gelir.
Örneğin, çok anlamlı sözcüklerden “baş”ı ele alalım. “başım ağrısa da arkadaşımla baş başa oturmayı tercih ettim. ” tümcesinde kullanılan “baş” sözcüğünün anlamlarındaki fark, ancak cümle bittiğinde anlaşılır.
Dildeki göstergeler yalnızca birer dil birimi değildir. Bu birimler aynı zamanda ruhsal yönü olan göstergelerdir. Örneğin şiir dilinde şâirin duygulandırma amacı vardır. Dilin ruhsal yönü olmasaydı, şiir dili de olmazdı. Duygu değeri, daha çok soyut öğelerde görülür. Sevgi, nefret, mutluluk, acıma gibi…
Örneğin; “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk” dizesinde, çocukluğun, insan yaşlansa da hep var olduğunu, hiçbir yere gitmediğini anlatmak istemiştir. “Gökyüzü”, “gibi”, “bir”, “şey”, “bu”, “çocukluk” kelimeleri tek başlarına kullanıldıklarında bir kişiyi, bir durumu anlatır. Ama bir araya geldiklerinde, içinde bulunulan duygu yoğunluğunu aktarırlar.
İster şiir okumak için ister insanlarla doğru iletişim kurabilmek için olsun, dil öğrenirken dilbilgisi kurallarıyla birlikte o dilin anlam yönüne de dikkat etmek gerekir. Sözcüklerin anlamları ve oluşturdukları öbekler, anlatılmak istenilen şeyi bize tam olarak aktarır.
Yazılı dilde aktaramadığımız duygu tonlamalarını, konuşma diliyle sağlarız. Anlayabilmek ve anlatabilmek için sözcüklerin anlamlarını ve yan anlamlarını, yakın anlamlı ve karşıt anlamlı sözcükleri iyi bilmek gerekir. Anlamını bilmediğimiz bir sözcüğü kullanmak, anlam kargaşasına yol açabilir
Bütün bunlarla birlikte Standart Türkçenin kurallarını ve konuşma yönünü iyi öğrenirsek doğru ve anlaşılır bir dil edinmiş oluruz. Standart Türkçeden kasıt şudur; bugün konuştuğumuz Türkçe, İstanbul Ağzının özelliklerini taşımaktadır. Dil birliği için bu kurallara uyulmalıdır.
Dilbilgisi, bir dilin ses ve tümce yapısını inceleyip kurallarını saptayan bilim dalıdır. Dilbilgisi kuralları sâdece yazıdan ibaret değildir. Aynı zamanda dilin ses yapısı da bu kurallar içerisinde değerlendirilmeye başlanmıştır.
Türkçeye gönül vermiş olanların amacı, dilimizi en temiz ve en doğru biçimiyle gelecek nesillere aktarabilmektir. Ataürk’ün, Türk dünyası için işaret ettiği en önemli köprü de dil köprüsüdür.
Sağlıcakla kalın.