23 NİSAN 1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ATATÜRK; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diye açıkladı, o gün, “HAKİMİYETİ MİLLİYE BAYRAMI” oldu ve çocuklara armağan edildi. 1923'te “ÇOCUKLARIN ROZET BAYRAMI”, sonrasında “ÇOCUK BAYRAMI” adını aldı, 1929'da iki bayram birleştirilerek “HAKİMİYETİ MİLLİYE VE ÇOCUK BAYRAMI" oldu... "23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI" Kutlu Olsun! Türk çocukları başta olmak üzere bütün çocuklar daima özgür, güvende ve mutlu yaşasın…

TASAVVUFTA AŞK

Fotoğraf- Dursun Ali Sarıkoç

Tasavvufda aşk

Hep bana soruyorlar bu aşkları nasıl yaşıyorsun diye. Bu aşklar Allah-ı Teala’nın gönlüme isim isim tecellileri ve kendinden kendine aşkı, konuşması ve muhabbetidir.  Bu aşkların hepsi bana ilham yoluyla geliyor. Bende bu aşkları Dolunay dergisinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir esrarı aşktayım,
Aşkla akıştayım.
Gel ey yar seninle miraçtayım.
Miracı sabahtayım.                                                        (En güzel miraç)
Ezeli akıştayım.

Bir huzuru aşktayım.
Cemalinde cemalinde, bir baharı aşktayım.
Sırrımda onun hitabı,
Bahar kokan hayattayım.
Gönlüm onunla titrer,
Sırrımdaki aşktayım.

Aşk her an değişiyor ve duygularda değişiyor. Yükseliş devam ettikçe, aşkta değişiyor. Ve yine yeni duygu yüklü dizeler:

Gönüldeki Amber kokusunu duyan bülbül, güle kavuştuğunu anlar ve başlar ötmeye. Bu öyle bir muhabbettir ki sonsuzdur, susmaz.
Ezelden ebede hep oradadır. Bu aşkın içindeki bir farkındalık, yani uyanıştır. Tam kavuştum derken bakarsın ki hep ordasın ve orayı yaşıyorsun. Onunla da kalmaz yaşamaya devam edeceksin bunu da fark edersin. Aşk sensindir ve hep orayı yaşıyorsundur.
Ve yine yeni dizeler.

Aşk sarmaşık gibidir sarar kâinatı ve sonra kucaklar hayatı.
Hayat hay ismidir, diridir yaşayan Allah’tır.
Bizde onunla birlikte yaşıyor ve kucaklıyoruz tüm hayatı.
Her an her şeyi, var olanı.
Birlikte biz olarak deneyimliyoruz aşkı.
Bu durumda hem biriz, hem biziz.
Yine yaşanan aşk var ve İnsan-ı kâmil yaşıyor, ama diğer kullarda gaflette değilse kendince nasipleniyor. Aşk bütündür hay olan hayattır, yani Allah’ın hayatıdır.

Başka bir günkü duygular ise şöyle: Ben seni seviyorum dedi Aşk ve dile gelip konuştu:
Beni dedi en güzel sen yaşıyorsun.
Sonra, aşktaki Âşık hayran hayran baktı ve Aşk konuştun dedi.

Maşuk cevap verdi,  Aşkta aşka geldi, bırak konuşsun dedi.
Ve üçü öyle güzel muhabbete daldılar ki kâinat aşk oldu.

Aşk turna gibidir bazen süzülür sonsuzlukta. Bazen gizlenir gizlilikte. Aşkın gizliliği aşkın miracıdır, aşkla aşksızlıkta. Aşksızlıktır başlangıç, hayat henüz başlamamıştır Samediyette. Samediyet aşkın ilk halleridir.

Yine aşkı anlatan başka dizeler ve hepsi bana ait yaşanmışlıklar.

Sonsuzluğumun en nadide çiçeği,
Sensizliğimin tatlı nağmeleri.
Seninle sendeyim ben.
Ve aşk ile akan bir cananım ben.
Burada aşk tecelli etmiş ve sıfatlara kadar inmiş, çünkü seninle sendeyim ben diyor. Zatından akmaya başlamış ve tecellisi iniyor ikiliğe ve yine diyor ki Aşk ile akan cananım ben. Evet, dünyada da yaşayan kendisidir. Bunu sevdiği varlığa söylüyor ama aslında sevdiği de kendisidir. Her şeyi kendinden kendine yaşarken kendine yaptığı seslenişler ve övgülerdir.

Yine başka dizeler gelsin;

Biz ezeli Ebed de iken cenneti irfanın sahipleriydik.
Aşklarıydık.
Hayatlarıydık.
Hatırladım diyelim gönül dostlarıma.
Evet, bunlarda benim hatırladıklarım. Cennet-ül irfan bir dönemde dünyada yaşanmış. Şimdiki İzmir bölgesinde. Ariflerin bolca olduğu ve Tanrılar gibi yaşadığı İzmir’ de.
Aşk bu satırlara sığar mı?  Sığmaz. 30 yıldır defterler dolusu yazdıklarım var.
İşte o yüzden anlatmaya devam edelim deyip bitiriyorum.

Halime Lafçıoğlu

Balıkesir’de doğan Halime Lafçıoğlu, Konya Sağlık Meslek Lisesi mezunudur. Uzun yıllar boyunca kamuda hemşire olarak çalıştıktan sonra emekli olan Halime Hanım, 34 yaşındayken maneviyat yolculuğuna başlamış ve kendi içsel yolculuğuna çıkarak Tasavvufa yönelmiş. Yunus Emre’nin” Bir ben var bende, benden içeri” sözündeki gibi, hep kendi içinde dönüp duran sırrı aramaya başlayan Halime Hanım; İslam Sufizmine göre her insanın kalbinde olan , ama ancak uzun çabalar ve lütuf sayesinde ulaşılan bu sırra ulaşabilmek için uzun yıllar harcamış.” Bu sırra erenler var, ama dilleri bağlı”, der Tasavvuf ehilleri, çünkü bilinmeyeni anlatacak sözcük yok. Mevlana bu sırrı anlatabilmek için raks, şiir ve müziği seçmiş, Halime Hanım’da bu bilinmeyeni anlatabilmek için şiiri seçmiş ve yıllar boyunca yaşadıklarını şiirlerinde anlatıp durmuş…

Bunlar ilginizi çekebilir...

1 Response

  1. mine.erkan dedi ki:

    Teşekkürler Halime hanım..

Bir yanıt yazın