Azerbaycan'da 7 Şubat 2024 Çarşamba Günü Yapılan ve 30 Yıl Sonra Ermeni İşgalinden Kurtarılan Dağlık Karabağ Bölgesinde de Sandıkların Kurulduğu, 8. Cumhurbaşkanlığı Seçimini, Mevcut Cumhurbaşkanı İlham ALİYEV Büyük Farkla Kazandı. Yeni Dönem, Kardeş Azerbaycan Devleti ve Halkı için Hayırlı, Uğurlu olsun…

ÇANAKKALE SAVAŞI VE İSTİKLÂL MARŞI

BİR ŞAHLANIŞ VE İZDÜŞÜMÜ…

5731093300_10e9a7e6cb_o

Saygıdeğer Okuyucu, yeni sayıdan merhaba.

Tarih boyunca yaşanan tekerrürler göstermiştir ki; insanların olduğu gibi milletlerin de farklı karakterleri vardır.. farklı algıları, bu algılarla farklılık gösteren davranış biçimleri, kelime ve kavramlara yükledikleri farklı anlamlar… Türk milletinin binlerce yıllık tarihinde de özel anlamlar yüklediği; uğruna savaştığı, gözünü kırpmadan ölüme gittiği ve karakterini şekillendiren birçok kavram ve değer vardır: Vatan, bayrak, millet, hürriyet ve istiklâl, uğruna ölünesi değerleridir.

Hürriyet ve istiklâl; 20. Yüzyılda Türklere nasip olan, insanlık tarihinin en büyük liderlerinden Atatürk’ün; “Bağımsızlık benim karakterimdir” veciz sözünün toplumsal ifadesidir… 101 yıl önce 18 Mart 1915’te Türkiye için Çanakkale Deniz Zaferi ile taçlandırılmış; ondan 6 yıl sonra 12 Mart 1921’de TBMM’de kabul edilen “İstiklâl Marşı”nda vücut bulmuş “hürriyet” ve “istiklâl”e yüklenen anlam da öyledir…

5621343763_49861e8e98_o

Çanakkale…

Türk tarihinde “bir yaman türkü” gibidir Çanakkale nesiller boyu dilden dile, gönülden gönüle aktarılan…

Çanakkale’de hem deniz, hem kara savaşları yapılmıştır; aylarca gündüz ve gecelerde süren. Birinci Dünya Savaşı içinde yapılan bu savaşlar, tarihin en kanlı savaşlarından biri olarak anılır. 250 binden fazla şehidimiz(yaygın bir görüştür)(*) bir o kadar da gazimiz, imkânsızın destanını yazmıştır, Çanakkale Savaşlarında(**)… Çanakkale Cephesi, Türk ordusunun, Birinci Dünya Savaşı’nda zafer kazandığı tek cephe özelliğini de taşır. Bu cephede, birden çok İtilaf Devleti ile savaşılmıştır.

 Birinci Dünya savaşı, İtilaf Devletleri(İngiltere, Fransa, Rusya) ile İttifak(müttefik) Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya) arasında başlar. Daha sonra, İtalya İttifak Devletlerinden ayrılıp İtilaf Devletlerin safına geçer. Belçika, Karadağ, Sırbistan, Romanya, Yunanistan, Portekiz, Japonya ve ABD  de İtilaf Devletleri içinde yer alır ve cephe genişler, “düvel-i muazzama”ortaya çıkar. Osmanlı Devleti, başlangıçta İtilaf devletleriyle ittifak arayışı içine girer ama itilaf devletleri; maliyesi iflas etmiş, ordusu zayıflamış, diplomasisi yetersiz, ekonomisi ve savaş gücü tükenmiş Osmanlı Devletiyle birlikte olmayı uygun görmezler. Zaten bu ittifaktaki devletlerin çoğunun, Osmanlı toprakları üzerinde emelleri vardır. Osmanlı Hükumeti, dünya savaşında yalnızlık kalmamak ve olası Rus saldırısına karşı koyabilmek için bu kez, Almanya ile ittifak yapar(2 Ağustos 1914), ardından emniyet  ve güvenlik için 3 Ağustos 1914 de genel seferberlik ilan edilir.

Almanya’nın Akdeniz’de dolaşan iki savaş gemisi, İngiliz ve Fransız donanmasından kurtulmayı başararak, 10 Ağustos 1914’de Çanakkale önlerine gelmişlerdir. Enver ve Cemal Paşa, Osmanlı Hükümeti’nden habersiz, bu gemilere geçiş izni verirler. Osmanlı Devletine sığınan Alman savaş gemileri Marmara Denizi’ne geçer, isimlerini Yavuz ve Midilli olarak değiştirip direklerine Türk Bayrağı çeker ve sonra da Karadeniz’e açılarak 29 Ekim’de Rus şehir ve limanlarını bombardıman ederler. Bunun üzerine Rusya 1 Kasım 1914’de Osmanlı Devletine savaş ilan eder ve ertesi gün, Doğu sınırlarımızdan topraklarımıza taarruza başlar.

3 Kasım’da Çanakkale Boğazı girişini bombardıman eden İngiltere 5 Kasım’da, Fransa ile birlikte Osmanlı Devleti’ne harp ilan eder. Osmanlı Padişahı Sultan Reşat da 11 Kasım’da İngiltere, Fransa ve Rusya’ya savaş ilan ettiğini açıklar, Müslüman alemini Cihad-ı Mukaddes’e (Kutsal Savaş) çağırır ama Bu çağrıya İslâm ülkeleri cevap vermezler.

3 Kasım 1914’ten itibaren denizden yapılan kuşatma  19 Şubat’ta tam taarruza dönüşür tabyalar 13 Mart’a kadar top atışlarıyla vurulur  ve savaş 18 Mart 1915’e kadar Çanakkale Boğazı’nda cereyan eder. Birleşik Krallık ve Fransa’nın birleşik donanması, bütün gücüyle yüklenirse de, denizde Nusret Mayın Gemisi, karada Osmanlı Ordusu’nun güçlü ve İsabetli top atışlarıyla düşman donanması geri püskürtülür. Bölgeyi yoğunlukla Yarbay Hafız Kadri komutasındaki Alay ve Binbaşı Mahmut Sabri’nin komuta ettiği Tabur savunur. Donanmanın üstün ateş desteğine ragmen, bu kıyıları savunan kahraman Türk askeri başarılı olur, Deniz zaferini Türk zekası ve askerlerinin imanı, inancı kazanır. 18 Mart’ta sonuçlanan Çanakkale Deniz Savaşı, Türk denizcilik tarihindeki, savaş tarihindeki müstesna yerini alır.

 Oysa İngiltere ve Fransa, İstanbul’u ele geçirip Osmanlıyı savaş dışı bırakmak istemektedirler. Aynı zamanda müttefikleri olan Rusya’ya yardım götürmek  ve Rus petrolünü bu hattan Avrupa’ya taşımak da isterler. Çanakkale Boğazı ise, hızla ele geçirilmesi gereken çok stratejik bir hedeftir. Ancak;İtilaf Devletleri kuvvetlerinin Çanakkale Boğazına yaptığı çıkartma, Türk birliklerince geri püskürtülmüştür. Bu zafer, koskoca itilaf donanmasını,  İngiltere’nin “şanlı”Donanma Bakanı Amiral W. Churchill’ini yok ederken, “şanlı” itilaf ordularını da hezimete uğratmıştır.

 Düşmanlar bu kez karadan harekata geçmek isterler. 25 Nisan 1915’te kara savaşları başlar. Pek çok ara savaş ve zafer de vardır ama asıl noktayı 19. Tümen komutanı Albay Mustafa Kemal’den: “Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir” talimatıyla karşı saldırıya geçen ve tamamına yakını şehit olan 57. Alay koyar. Bu mucize Alay, adeta olmazı oldurur ve cesaret, azim halka halka büyüyerek karada da “Çanakkale Geçilmez” büyük zaferini getirir.  Bu cephede Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Arıburnu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar’da zafer üstüne zafer vardır. Çanakkale’yi geçemeyeceğini anlayan düşman ordusu, 1916 kışında geri çekilmek zorunda kalır.

Çanakkale Savaşına Kurmay Yarbay rütbesiyle başlayan Mustafa Kemal’in zekası, O’nu savaş süresince  Anafartalar Grup Komutanlığı’na-ANAFARTALAR KAHRAMANI unvanına yükseltirken, Osmanlı Ordusu’na Çanakkale Zaferi’ni, Türklere Türkiye’yi armağan eder.

Resim 208

                           Fotoğraf- Ceyhun Özener

Gelibolu Yarımadası, kara savaşının merkezidir. 25 Nisan 1915 -9 Ocak 1916 arasında tarihleri arasında yapılan kara savaşlarını kapsar. İngiltere, Fransa ve onların getirdikleri sömürge(ANZAK) askerleriyle Türk milleti arasında gerçekleşir, 250 binin üzerinde Türk askeri şehit olur ama düşman ordusunun kayıpları bu sayıdan çok daha fazladır. Bu savaşta,  İngiltere’nin büyük donanması, Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar ve Türk topçularının isabetli atışlarıyla Boğazın serin ve derin sularına gömülür. Bu olayla birlikte, savaşın kaderi de değişir. Düşman askerlerinin Gelibolu Yarımadasına yaptıkları çıkartma, günlerce süren kanlı muharebelere dönüşür. Komutanlar, erler göğüs göğüse vuruşmalarla canlarını siper ederler. Düşman kuvvetleri beklemedikleri bu olağanüstü direniş karşısında varlık gösteremezken; Türk askeri, tarihine yeni bir yenilmezlik destanı daha katar. Çünkü vatanını canı pahasına koruyacağına gazi komutanlarına söz vermiş, yemin etmişlerdir. Çünkü şehitlik ve gazilik, ulaşılabilecek en yüksek makamlar, en büyük değerlerdir.

3662611087_af5e759343_o

                                       Fotoğraf- Türkmen Bacı

İstiklâl Marşı’na gelince…

İstiklâl Marşı, sıradan bir kahramanlık şiiri veya her hangi bir ülke marşı değildir, Türkiye Türkleri’nin ve “etle tırnak olan” yavru vatan Kuzey Kıbrıs Türklerinin bağımsızlık sembolüdür; bağımsızlığa inancın, yeniden dirilişin destanıdır.. Yoksulluk, yorgunluk, uykusuzluk vb. bütün imkânsızlıklar içindeki milletimizin istiklâl inancının, azminin destanıdır. Bu yüzden her okuyuşumuzda veya dinleyişimizde bizi sarsar, tüylerimizi diken diken eder. Marşı’nın yazıldığı dönemin şartlarını barındırır içinde…

Marşı’nın yazıldığı günlerde Anadolu’nun birçok şehri halen işgal altındadır. Bu yüzden Mehmet Akif bey, İstiklâl mücadelesinin başladığı ilk günlerden itibaren hem gazete yazılarıyla; hem de vaazları ve hutbeleri ile ahaliye mücadele bilinci, ruhu vermeye çalışmaktadır ama bunun yetmeyeceğine inanır ve  İstanbul’dan Anadolu’ya geçer.. şehir şehir, köy köy dolaşarak bu mücadelenin sadece Türk milletinin mücadelesi olmadığını; bu kurtuluş savaşı kaybedilirse, İslam’ın son kalesinin düşeceğini de anlatır.

1920’de Burdur Milletvekili olarak Büyük Millet Meclisi’ne giren Mehmet Akif bey, burada da topyekûn millî mücadelenin önemini, ruhunu anlatmaya devam eder. Çünkü vekillerin önemli bir kısmını da ümitsiz görmektedir. Meclis’te bulunmadığı saatlerini ise, bu gün de varlığını sürdüren Tacettin Dergâhında ilim ve halk buluşmalarıyla geçirir.

Derken; millî marş yazılması fikri ortaya çıkar. Konu ilk olarak, 1920’de Genel Kurmay Başkanı İsmet İnönü tarafından Maarif Bakanı Dr. Rıza Nur’a iletilir. Milli heyecanı koruyacak, millî azim ve imanı besleyecek, zinde tutacak bir marşın bulunabilmesi için yarışma düzenlenmesini ister. Maarif Vekâleti yarışma açıldığını bir genelgeyle okullara; basın yoluyla da Türk şairlerinin dikkatine bildirir.

Yarışmaya 724 şiir katılır. Kazanan şiire para ödülü verilecektir.

Mehmet Akif ERSOY, Marşın para ödülü karşılığında yazılamayacağından hareketle yarışmaya katılmaz. O sırada Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi, bu şiiri Mehmet Akif’in yazmasını istemektedir. Durum kendisine bildirilince büyük şair, Kahraman Ordumuza adadığı şiirini bilahare yarışmaya gönderir. TBMM’nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Burdur Milletvekili Mehmet Akif’in şiiri okunur. Bütün Vekiller ayaktadır! Şiir, alkışlar arasında 4 kez okunur ve oy birliği ile millî marş olarak kabul edilir.

Akif’in şiirindeki sadece “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak! Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” mısraları bile, milletimize mucize gibi bir güç ve inanç verirken; “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin, istiklâl” cümlesi de bu inancın mührüdür.

 Maarif Vekâleti, şiirin bestelenmesi için de bir yarışma düzenler. Bu yarışmaya 24 besteci katılır. Seçici Kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul eder. Bu beste 6 yıl (1924-1930) kadar çalınır,  1930’da Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ün 1922’de hazırladığı bugünkü besteye geçilir…

 PKK-PYD-YPG, IŞİD-DAİŞ(Arapça adı: El Devlet-ül İslamiye Fil Irak Wel Şam (DAIŞ) Türkçe açılımı ise (IŞİD: Irak Şam İslam Devleti) veya DHKP-C terör örgütü marifetiyle ülkemizde ve bölgemizdeki estirilen uluslararası terör ve savaşa rağmen Türk Milleti bu yıl da, İstiklal Marşı’mızın TBMM’de kabulünün 95. Yıl dönümünü, pek çok ilde düzenlenen çeşitli etkinliklerle ve anlamına uygun bir gururla kutladı. Milletçe bir kez daha: “Allah bu millete bir daha o acı günleri göstermesin; bir daha İstklâl Marşı yazdırmasın” dedik!

SÖZLER…

Marşın sözleri, 1915’deki Türkün Çanakkale şahlanışının 1921’de İstiklâl Marşı’na izdüşümüdür.. 12 Mart 1921’de Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi’nde oy birliği ile “Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Marşı” olarak kabul edilmiştir.

Marş olarak düzenlemesini Edgar Manas ve bandoya uyarlamasını İhsan Servet Künçer’in  yaptığı şiir, 9 dörtlük ve 1 beşlikten oluşur. Şiirin ilk iki dörtlüğü ise İstiklal Marşı’nın güftesi olarak söylenir.

Mehmet Akif EROY daha sonra şiirlerini “SAFAHAT” adlı eserde toplar ancak bu şiiri kitabına koymaz. Çünkü o, milletin millî marşının güftesidir!

                                                                                     İstiklâl Marşı

Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma; kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl
Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl…
Hakkıdır, hakka tapan, milletimin istiklâl

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın.
Kim bilir belki yarın.. belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda, fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli,
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar – ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli,

O zaman vecd ile bin secde eder – varsa – taşım.
Her cerihamdan, İlahî boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhu mücerret gibi yerden naaşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır; hakka tapan, milletimin istiklâl.

Mehmet Akif ERSOY

*Çünkü resmi kaynaklarda, Çanakkale savaşlarında silah altına alınan  asker sayısı değişik olmakla beraber Şehit sayısı 53.000, yaralı sayısı ise 90.000 olarak yer almaktadır.  Halbuki, dış basında ve yabancı farklı kaynaklarda Türk Ordusunun 250.000 şehit verdiği, 150.000’den fazla yaralı(gazi) olduğunu yazmaktadır. Bazı kaynaklarda silah altına alınan resmi, ve sivil gönüllü asker sayısının 1.200.000 kişi olduğunu, bunun 800.000 kişisinin kayıp hükmünde adlandırıldığını okuyoruz.

**Gönüllü olarak tabir edilen  askerlerimizin sayısı hakkında resmi açıklama bu güne kadar açıklanmamıştır. Belki o güne kadar Türk milletinin geleneğinde, devlet hafızasında bunun önemi yoktur. Mesela, Çanakkale deniz savaşının efsanevi kahramanı Seyit çavuşun  bile ne resmi madalyası ne de gazi maaşı olmamıştır.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın