23 NİSAN 1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ATATÜRK; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diye açıkladı, o gün, “HAKİMİYETİ MİLLİYE BAYRAMI” oldu ve çocuklara armağan edildi. 1923'te “ÇOCUKLARIN ROZET BAYRAMI”, sonrasında “ÇOCUK BAYRAMI” adını aldı, 1929'da iki bayram birleştirilerek “HAKİMİYETİ MİLLİYE VE ÇOCUK BAYRAMI" oldu... "23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI" Kutlu Olsun! Türk çocukları başta olmak üzere bütün çocuklar daima özgür, güvende ve mutlu yaşasın…

Hainlerle Uyanmak

Hainlerle uyanmak

Alışılagelmişin dışında bir sabaha uyandı bugün İstanbul, sanki terk edilmiş bir şehir gibiydi.  Anlatmaya değer ne varsa patlamaların korkusunda gizlenmiş gibi ürkekçe çıkıyordu insanların ağzından.  Aylardır şehit olan vatan evlatlarının haberlerinin yanına sivil vatandaşların da haberleri eklendiğinde değişmişti bazı şeyler.  Elle tutulamaz hain fikirlerin ve kavramların aramızda gezmesi gibi ölüm de artık aynı homojenlikle dağılmıştı sanki aramıza. Dağda Mehmetçiğe hain pusular kuran teröristleri umursamayışımızın yarattıklarının yaptıklarını izlemek ve yapacaklarından korkmakla geçiyor günlerimiz. Ne kadar yazık…

Korkudan ne dediğini bilmeyenlerin sarf ettikleri anlamsız sözlerin verdiği hüzün ise tarif edilemez. Daha yeni 18 Mart ‘ı saygıyla anmışken, aynı gün halkın arasında tesadüfen işittiğim “Kürtleri Diyarbakır‘dan sonrasına sürelim, Oraları da Onlara verelim” cümlesi hainlerin planlarından da daha kötüydü. Vatanın ne olduğunu, milletin ne olduğunu, dilin ne olduğunu anlamayan bir nesilden farklı bir söz beklemek miydi acaba yanlış olan? Babasının arsasını satar gibi vatanının yarısı satan ve kendisine (hiçbir zaman anlamadığı) Atatürkçü, ulusalcı, cumhuriyetçi, vb. gibi sıfatlar takanların doldurduğu dışı janjanlı içi bomboş bir şehir olmuş İstanbul. Gün geçtikçe eğitim kalitesinin düştüğü, taklitte sınır tanınmadığı, inancın unutulduğu, tamamen bireyselleşmeye ve paranın egemen olduğu topluma doğru giden bir millet olmuşuz. Hastalıklı fikirlerden ve onları destekleyenlerden Allah’a sığınmaktan başka çaresi kalmamış bir toplum haline gelmişiz. Yanlış anlaşılmasın, sığınılacak en güzel yerdir fakat kalbinizle buğz etmenin de imanda yeri çok aşağıdadır. Ayrıca şurası da şüphesiz ki Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. Elbette bu bataklığın da sonuna yürüyeceğiz lakin, insanlarımızın gerçeği görmesi için daha kaç kez aldanmalıyız?

Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki; hangi fikirde olursanız olun, diliniz ne söylerse söylesin, Allah insana öyle güzel bir hâkim tayin etmiştir ki kimse onun hükümlerinden kaçamaz. Siz gözünüzü yumsanız, yüz çevirseniz hatta yalana bile başvursanız dahi o daima sizin içinizi kemirecek derecede etkili cümleler kurar. Çok uzağa gitmenize gerek yok, vicdanınız hiç yanılmaz. Erdemli bir insan olup vicdanınızı dinleyiniz. Bugün sivillere ağlayıp askeri es geçenleri, Fransa‘ya hatta şimdi Brüksel’e ağlayıp ülkesini görmeyenleri, teröriste ağlayıp öldürdüklerinin üzerinden espriler yapanları ve benzerlerini kısacası benim gözümle kalpleri kararanları bir tarafa bırakırsak, geri kalanlar beş dakikalığına da olsa aklıselim bir şekilde vicdanlarını dinlemeye davet ediyorum. Neyin kavgası bu, kimin neyi eksik ya da hangi hakkı verilmemiş?

Algı operasyonlarına kapılmayın! Türkiye ‘de bir savaş yoktur, savaşlar devletler arasında olur. Kürtler bizden bağımsız bir millet değildir çünkü başka bir devletleri de yoktur. Kürdolojinin kurucusu olarak kabul edilen Rus araştırmacı Vladimir Minorsky’nin neredeyse hayatını adadığı araştırmalarına bakacak olursanız dillerinin de olmadığını göreceksiniz.

Hainlerle Uyanmak- Vladimir Minorsky

Türkiye‘de Kürt sorunu değil Türk sorunu vardır. Milletin adı Türk, devletin adı Türkiye’dir ama biz Türkler  öz yurdumuzda garip olduk, parya olduk, Türk‘üm diyemez olduk.

Sözlerimin sonunu Atatürk‘ün tarihi bazı konuşmalarının derlemesiyle bitirerek Türk olduğumu Türkiye’deki Türk olmayanlara haykırmak istiyorum.

“ Toplumsal düzenimizi/ bilerek veya bilmeyerek/ bozucu kimselere müsamaha edemeyiz! Vatan bir bütündür, parçalanamaz! Türkiye Türklerindir! İşte milletperverlerin prensibi budur. Biz ne Bolşevik ne de komünistiz, ne biri ne de diğeri olamayız çünkü Biz doğrudan doğruya milletperver ve Türk milliyetçisiyiz!

Ne Mutlu Türküm diyene!

Mehmet Kutalmış Karacan

1985 yılında Ankara ‘da dünyaya geldim. Tüm öğrenim hayatımı Ankara ‘da geçirdim. Türkiye ‘de 35 yıldır yalnızca Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde bulunan ve kazandığım yılda yalnızca 146 mezuna sahip Nükleer Enerji Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Çalışma hayatı temposu ve İstanbul ‘a taşınmamla birlikte bir gün bitireceğime inanarak başladığım Nano teknoloji ve Felsefe alanlarındaki yüksek lisanslarıma ara vermek durumunda kaldım. Arkadaşlarım arasında spora, sanata ve şiire olan merakım ile tanınırım. Başta okçuluk, yüzme ve basketbol olmak üzere spora yatkınlığım, kendi eserlerimi yazmam ve başka eserleri okumaktan büyük keyif almamdan ötürü olan şiire merakım, ayrıca Türk Sanat Müziği hayranlığım ile bilinirim. Ülkemizde Nükleer Enerji ile alakalı faaliyetlerin neredeyse olmayışı nedeni ile mezun olduğum yıllarda fark ettiğim Elektrik Piyasasına aktif satış ile başladım. Kısa zamanda toptan satış ve elektrik üretim şirketlerinde üretimden, satıştan ve tahminden sorumlu olarak görev aldım ve almaktayım.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın