MEDENİYETİ KADIN YARATTI

Mağara

İnsanlık tarihinin önemli bir bölümü % 99’u mağaralarda geçti. Mağara dışındaki yaşamımız sadece % 1’lik bölümden oluşuyor. Bütün tarihi olayları bu dilimde yaşadık hala da yaşamaya devam ediyoruz. Bilimsel adıyla Paleolitik Yontma Taş Çağı olarak adlandırılan dönem günümüzden 2 milyon yıl önce başlayıp farklı yerlerde farklılıklar göstermekle birlikte 10000 yıl önce sona ermiştir.

İlk aletlerin üretimi insani soyut kavramlarının geliştiği bu evre insanlık için büyük önem taşır. Paleolitik dönemin sonlarında taşların alet, silah olarak yaygın kullanımı söz konusu. Daha sert bir taşla diğer taşların biçimlendirilmesi ve kullanım amacına göre mükemmelleşmesi son dönemlerde sağlanabildi. Antropolojik olarak günümüz insanı Homo Sapiens’ten önce dünyaya hâkim olan Homo Neandertal insanları mamut, gergedan, geyik gibi büyük av hayvanlarını yakalayabiliyordu. İklimin soğuması yeni buzul çağı Neandertalleri dünya tarihinden sildi. Onların boşalttığı alanı günümüz insan türü olan Homo Sapiens’ler yani biz aldık. Bu dönem yaklaşık 100 bin yıl sürdü. Günümüzden 10 bin yıl önceye gelindiğinde insanlar mağaralardan çıkarak ilk köyleri oluşturmaya başladı. Bu döneme de Neolitik- yeni Taş Çağı diyoruz. Köyler beraberinde meslekleri, uzmanlaşmayı hayvanların evcilleştirilmesini, pişmiş topraktan mağaralarda başlayan kap yapımının artmasını ve gelişmesini ve tarım türlerini de beraberinde getirdi.

Biz bugün insanlık tarihinin en önemli halkalarından olan mağara dönemi kültürü ve medeniyetin biçimlenmesine, bu süreçte kadının başat rolüne odaklanacağız. Görüşümüz bütün akademik çevrelerin görüşünü elbette ki temsil etmez. Sadece bir öngörü ve teoriden ibarettir. İnsanlık mağaradayken ister istemez bir rol dağılımı vardı. Avcılık ve toplayıcılık dediğinizde av özellikle erkeklerin toplayıcılık kadınların uzmanlık alanıydı. Meyveler hem taze olarak tüketiliyor, işleniyor, mümkünse kurutularak uzun kış geceleri için saklanıyordu. Bu hayati görevde büyük rol de şüphesiz kadınların alanıydı. Av hayvanlarının derilerinden ilkel kıyafetlerin yapımı, kemiklerin silah olarak şekillenmesi önemli görevlerdendi. Erkek doğası gereği daha tehlikeli olan avlanma ve av etinin yaşam alanı olan mağara ya da kaya altı yere getirilmesinden sorumluydu. Bu etleri işlemek, yenmeye hazır hale getirmek ve ürünlerinden derisinden, kemiğinden faydalanmak kadının göreviydi.

Uzun av yolculukları boyunca kadının mağara da geniş zaman dilimi vardı. Bu zamanlar alet edevatın üretilip geliştirilmesine, ilkel pişmiş kapların yapımına zemin hazırladı. Belki de dilin gelişmesi de bu zaman dilimi sayesinde oldu. Sadece dilin gelişimi değil aynı zamanda düşünecek bol zamanı olan kadın belki de dini inanışları şekillendirdi. Düşünün bir kez erkekler avlanmak için gittiklerinde sürekli mağaraya et getirmeye odaklı. Vahşi hayvanların ve rakip mağara klanlarının saldırısı doğal tehlikeler sel, yanardağ gibi bir sürü tehlike mevcut. Yiyecek bulma hedefiniz var etraf tehlikelerle dolu. Canlı kalıp mağaraya dönmek zorundasınız. Mağara da yaşayan kadınsa eşinin, babasının veya çocuğunun sağ salim mağaraya dönmesi için endişeler yaşıyor. Ona moral verecek soyut bir kavrama, belki de dini inanışa ihtiyacı var. Ava gidenlerin sağ salim yuvaya dönmesi için adakların yapıldığı arkeolojik olarak ispat edilmiş durumda. Bu bol zamanlarda aynı zamanda sanat da gelişti. Duvar resimlerinden tutun mağaralarda yüzlerce takı malzemesi küpe ve kolye bulundu. Obsidyen denen bir volkanik kaya var çok sert olan bu kayadan hem silahlar üretilirken aynı zamanda parlatılarak ilk aynalar oluşturuldu.   mağara obsidten taş

Kadın mağarada da yaşasa kadındır. Süslenmek, hemcinsleri yâda erkekler tarafından beğenilmek önemli bir ihtiyaç tıpkı günümüzde olduğu gibi…  Sonuç olarak kısaca değindiğimiz bu konulara belki gelecekte daha fazla detaylandırma fırsatımız olabilir.  İnsanlık kadına çok şey borçludur. Bizi doğuran, eğiten, büyüten kültürümüzü sağlayan hep kadınlar. Onlara hak ettikleri saygıyı göstermemiz dileğiyle…

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın