23 NİSAN 1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ATATÜRK; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diye açıkladı, o gün, “HAKİMİYETİ MİLLİYE BAYRAMI” oldu ve çocuklara armağan edildi. 1923'te “ÇOCUKLARIN ROZET BAYRAMI”, sonrasında “ÇOCUK BAYRAMI” adını aldı, 1929'da iki bayram birleştirilerek “HAKİMİYETİ MİLLİYE VE ÇOCUK BAYRAMI" oldu... "23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI" Kutlu Olsun! Türk çocukları başta olmak üzere bütün çocuklar daima özgür, güvende ve mutlu yaşasın…

BAYRAMLAR BAYRAM OLA!

‘BURUK NEVRUZ’

8578824517_d28dd9e70f_k

Geçtiğimiz ay, Türk kültür coğrafyasının birlik, dirlik ve dayanışma sembolü; bolluk ve bereket simgesi, baharın habercisi “Nevruz Bayramımızı” milletçe kutladık. Milletçe, bu günü coşkuyla paylaştık, demek isterdim ama diyemiyorum.. Çünkü; bayram olması gereken günler, güzel yurdumuzun üzerine çöken kâbuslar nedeniyle ıstırap dolu acılarla geçti. Oysa; Tarihi ve kültürel kökleri bakımından Türk Milletine mal olan ve Türk Milletinin bir değeri, bir geleneği haline gelen ve 21 Mart gününde kutlanan Nevruz; yeni bir hayat, yeni bir başlangıç demektir. Nevruz, Türk topluluklarında yüz yıllardır bayram olarak kutlanmaktadır. Balkanlar, Ortadoğu ve Avrasya’yı kapsayan çok büyük bir coğrafyada milyonlarca soydaşımız, Nevruzla bahara kavuşmanın sevincini yaşamaktadırlar.

6985438799_6cc1a2f138_o

Türk kültürünün esintileri, kardeşlik duyguları, yardımlaşma, dayanışma ve kaynaşma hasletlerinin öne çıktığı Nevruz’da, yanan ve yakılan ateşler sevgileri pekiştirip, bağlılıkları güçlendirmektedir. Ne var ki, milletimizin birliğini ve beraberliğini simgeleyen Nevruz Bayramı, zaman zaman bölücü mihraklarca bilinçli ve kasıtlı bir şekilde istismar edilmekte; yıkıcı, bölücü ihanet emellerine alet edilmektedir.

7038135933_bcafb14d27_k

8553860590_6d29a64893_k

Türklerin milli bayramı olarak kabul edilen, SSCB döneminde bugünkü birçok Türk devletinin kurulu olduğu topraklarda yasaklanan Nevruz, 1990’lara doğru Türkiye’de farklı bir kimliğe büründürülmek istenmiştir. Terör örgütü PKK, almış olduğu kararlar ve vermiş olduğu eylem talimatlarıyla, Nevruz’un “Kürt”lerin bayramı olduğu propagandasını yapmış ve bu kapsamda faaliyetlerin yürütülmesi emrini vermiştir. Nevruz’un PKK tarafından kullanılması, 1989 yılında birkaç üniversitede başlamış, sonraki yıllarda artarak devam etmiştir. O günlerde üniversitelerimizde ortaya çıkan manzara kültürel bir ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır. Nevruz’a siyasi bir anlam yüklenilerek yönlendirilmesi ve adeta “Kürtlerin milli bayramı” olarak sunulması tamamen örgüt propagandasıdır. Yaşananlar, ileride doğacak provokasyonların adeta habercisi niteliğindedir. Daha önceki dönemlerde, Türkiye’deki Türk vatandaşlarının kutladığı Nevruz kutlamalarına yer vermeyen   bazı gazetelerde, örgüt eliyle çıkarılan olaylar neticesinde ana gündem maddesi haline getirilir; doğrudan manşetten yer almaya başlar.

Oysa; bölücü hainlerin sahiplenmesiyle, Nevruz Bayramımız kirletilmekte, hain pazarlıklara paravan yapılmaktaydı. Alçak emellerini haykıracakları, devlete meydan okuyacakları bir vesile olarak kullanmaktaydılar. Türk Milletinin milli kültürünün bir ürünü olan Nevruz, Türk’e karşı kin güdenlerin kahpe emellerine alet edilerek, köreltilmeye çalışılmaktaydı. Gözü dönmüş bölücüler, şehirleri, meydanları, caddeleri ve sokakları savaş alanına çevirmekteydiler.

Bu süreçte, PKK’nın en çok eylem yaptığı ve örgütlendiği alanların başında üniversiteler geliyor. Nevruz dönemleri ise buralarda örgütün gövde gösterisine dönüşüyor. Okul yönetimleri ve güvenlik güçlerinin görmezden geldiği, medyanın haber yapma gereği bile duymadığı bu olayların sonunda “skandal” görüntüler ortaya çıkıyor.Nefret ve kinle Nevruz’u kirleten, bu tarihi bayramı lekelemeye çalışan gözü dönmüş hainler, çapulcular, sokak eşkıyaları kaldırım taşlarını söküp, cam ve çerçeveleri indirmekte, kamu araçlarını taşlamakta, ortalığı yakıp yıkmakta hatta dikili ağaçlara dahi zarar vermektedirler. Kırsalda ve şehirde canımıza, yol kenarlarında ağacımıza, işyerimize, evimize kast eden cani ve canavarların amacı, Nevruz değil;  yakıp yıkmak, korku salmaktır.

Yapılanlar baştan sona bilinçlidir, kasıtlıdır, yanlıştır ve belirli bir amaca hizmet etmektedir. Baharın gelişinin kutlandığı bu güzel günü terörle birlikte göstermeğe kimsenin hakkı yoktur. Bu günü terör örgütünün gövde gösterisi yaptığı, bir nevi düzene başkaldırı gibi kabul etmenin hiç kimseye ve hiçbir zümreye en küçük bir yararı olamaz. Olmamalıdır. Çünkü; küresel mihraklarca ülkemizde yaratılmak istenen suni bir topluma, bir bayram olarak mal edilmeye çalışılan Nevruz Bayramı, binlerce yıldır diğer doğu toplumlarıyla birlikte, Türk dünyasında yaşanan büyük bir kültür birikimidir.

Son yıllarda; “çözüm” ve/veya “İmralı Süreci” adı altında yürütülen görüşmeler çerçevesinde başlatılan çalışmalarla, bir adım ileri gidilerek, PKK terör örgütünün sahiplendiği Nevruz günü, sanki bütün Türk dünyasının değil de, sadece belirli bir kesimin bayram gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Bu şekilde lanse edilen Nevruz kutlamalarında, Öcalan’ın 75 milyona canlı hitap edeceği ve Türkiye’yi kana bulayan terör örgütünün, adeta barış örgütü olarak ülkeye barış getireceği(!) sloganının bizzat Öcalan’ın ağzından duyacağımız haberleri, belirli basın organları tarafından pompalanarak; yanlış ve tehlikeli bir algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Diyarbakır’ın milyonlarca Kürt vatandaşımızın katılacağı müstesna bir Nevruz’a ev sahipliği yapmaya hazırlandığı belirtilmiştir. PKK ve yandaşları algı yönetimi yaparak,  terör örgütü elebaşı Öcalan’ın mektubunun Nevruz’da okunmasıyla, terör örgütünün silahlı eylemlerini durduracağı yalanlarını duyurmak istemişlerdir.

Bu arada; Türk Silahlı Kuvvetlerinin de, örgüte yönelik herhangi bir askeri operasyon yapmaması gerektiği dillendirilmiş ve güvenlik güçlerinin operasyonları durdurulmuş, asker ve polis adeta karargâhlarına hapsedilirken, meydan bölücü eşkıyalar ve yandaşlarına bırakılmıştır. Bölge ve bölgede yaşayan halkımız, adeta çetelerin insaf ve merhametine terk edilmiş, bu günlerde ortaya çıkan acı sonuçların sebebi olan hazırlık ve yığınaklar yapılmış; vergi toplanmasından mahkemelere, öz savunma birliklerine(?) paralel bir yapılanmaya gidilerek,  güzel yurdumuzun önemli bir parçası elden çıkarılacak duruma düşürülmüş..Vatanımız, bölünmenin eşiğine getirilmiştir.

Nevruz’un bölücü ve yıkıcı emeller çerçevesinde formüle edilmesi, bunu kolaylaştırıcı ve rahatlatıcı adımların atılması, Türk Milletine yapılan en büyük kötülük olmuştur. Terör tam gaz devam etmektedir. PKK,  son dönemde kırsaldaki silahlı eylemlerini şehirlere, üniversitelere yayarak ve siyaseti kullanarak, etkinliğini daha da artırmış; dünya kamuoyunun gündemini yoğun şekilde meşgul etmekte ve belirlemektedir. Ülkemiz insanlarına, ise dayanılmaz acılar yaşatmaktadır.

Ülkemizin her yöresinde eşit ve onurlu bir şekilde yaşayan Kürt kökenli kardeşlerimizi sözde Kürt sorunu söylemleriyle terörün peşine takmak, PKK’yı onların temsilcileri gibi sunmak ve muhatap almak, en büyük yanlışlık ve sorumsuzluk olmuştur. Aynı dönemde Türklük suç, milliyetçilik suç, millet kusurlu, bayrak tahrik, Türkçe ayıp, vatan; pay edilebilecek niteliksiz, sahipsiz arazi olarak görülür duruma gelmiş ve bu şekilde tanımlanmıştır.

Türkiye’de tüm milli kural ve ilkeler aşındırılmış ve yozlaştırılmıştır.

Güvenlik güçlerimizin yüzlerce şehit ve gazi verme pahasına gerçekleştirmeye çalıştığı terörle mücadele, siyasi zeminde alt üst edilmiş ve çiğnenmiştir. Ülkeyi yönetenler, yaptıkları vahim değerlendirme ve uygulama hatalarıyla, Türk Milletine düşmanlık yaparak hain stratejik hedeflerine ulaşmaya çalışan PKK nifakını legalleştirmiş ve güçlü şekilde siyasallaşmasına zemin açmıştır.

Hepsinden de vahimi, çözüm süreci denilen yanlış ve hesapsız adımlar sayesinde psikolojik üstünlük PKK ve eşkıya başına geçmiş, Türkiye ve Türk Milletinin kaderi müebbet hapis cezası almış bir katilin insaf ve inisiyatifine terk edilmiştir.

Şehitlerimizin, gazilerimizin hakkı, gözü yaşlı ve iç çeken ailelerinin ah ve bedduaları hem bu ortamı yaratıp başımızı belaya bulaştıranların, hem de müzakere yapıyormuş gibi davranıp ağababalarının teşvik, destek ve talimatlarıyla, adeta Ülkemizin üzerine kâbus gibi çöken cinayet örgütü PKK’nın üzerine olacağı gün gibi ortadadır.

Bütün bunların sonucu olarak, bu yıl da PKK’lı maşaların, Nevruz Bayramı kutlama bahaneleriyle 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 101’nci yıldönümünü bizlere zehir etmesi ve gölgelemeye yeltenmeleri şeytanca bir taktik ve tahriktir. Ve ne yazık ki başarılı da olmuştur. İnsanlarımız huşu içinde şehitlerini anamamış, büyük zaferimizi coşkuyla kutlayamamış ve törenler geçmiş yıllara göre çok sönük kalmıştır. (Kontrollü resmi zevat kutlamaları dışında)

Benzer durum Nevruz Bayramı kutlamalarında da yaşanmıştır. Valiliklerin terör örgütünün eylemlerini engellemek bahanesiyle hemen hemen yurdumuzun bütününde “19-20-21 Mart tarihlerinde Nevruz Kutlamaları adı altında yapılacak hiç bir toplantı, gösteri ve yürüyüşe izin verilmeyeceği” açıklanmıştır. Nevruz vesilesiyle çeşitli STK’lar ve kurumlarca planlanmış kutlama törenleri, konferans ve konserlere izin verilmemiş, iptal edilmiş, yapılan hazırlıklar boşa gitmiş, halkımız bayramını bile kutlayamamıştır. Yine kurunun yanında, yaş feda edilmiştir.

Ayrıca bu yıl ki Nevruz Bayramı’nda ne yazık ki acılar ve hüzünlerimiz, mutluluğumuzun önüne geçmiş; coşku, umut, kardeşlik, kucaklaşma ve yardımlaşma duyguları yerine, toplumumuzda endişe, umutsuzluk, korku ve kaygılar hâkim olmuştur.

Zira bir yanda bölücü terör örgütünün insanlık dışı katliamları, toplumsal gerilimi arttırırken diğer yanda her gün üst üste gelen şehit haberleri, yüreğimizi yakmaktadır. Bunun yanında yurdumuzun bir bölgesi, geçmişin ihmal ve ihanetleri yüzünden neredeyse iç savaş görüntüsü durumuna düşmüştür.

Bölücü terör örgütünün yanı sıra işbirlikçileri aşırı sol örgütler ve son dönemde bütün dünyanın olduğu gibi ülkemizin de başına bela haline gelen ve yüce dinimizi istismar eden terör örgütlerinin azgınlıkları artmıştır. Gün geçmiyor ki güzel yurdumun herhangi bir köşesinden bir acı haber gelmesin. Ankara’da son beş ayda meydana gelen patlamalarda yüzlerce vatandaşımız şehit olmuş, sokaklar yaşanmaz hale gelmiştir. Benzer şekilde İstanbul’da da patlamalar ve saldırılar yapılmıştır.

Terörün en önemli amaçlarından biri, yaptıkları eylemlerle kendilerini duyurmak, otoriteyi sarsmak ve maşa olarak kendilerini sahaya sürenlerin istedikleri ortamı sağlamaktır. En temel hedeflerden birisi de, eylemlerin yapıldığı ülkede korku ve güvensizlik ortamın yaratmaktır. Bu sayede insanları evlerinden çıkamaz hale getirmek, ülkenin imajını bozarak hem ekonomik hem de sosyolojik yönden darbe vurmaktır.

Son Nevruz haftası ve devamında ne yazık ki benim güzel ülkem ve güzel insanları bunu yaşadı ve bunu yaşamaya mahkûm edildi. Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere büyük şehirler düzenlenen hain saldırılar nedeniyle ölüm sessizliğine gömülmüş, insanlar evlerinden çıkmaz olmuş, şehir merkezleri ve AVM’ler boşalmış, esnaf perişan, halk korku, kaygı ve endişe içinde kalmıştır.

Son yıllarda Devlet tarafından organize edilen Nevruz şenlikleri düzenlenmemiş, halk kutlamaları yapıl(a)mamıştır. Kutlamalar bir yana bölücüler Nevruz bahanesiyle her zaman olduğu gibi ortalığı savaş alanına çevirmiş her tarafı yakıp yıkmıştır.

En acısı Diyarbakır’da devlet koruması altında, güvenlik içinde Nevruz kutlaması bahanesiyle silah ve bölücü başının fotoğrafları gölgesinde, devlete küfür edilmiş, meydan okunmuş, isyan provası yapılmıştır. Her gün onlarca şehidin verildiği bir dönemde halaylar, zılgıtlar çekilmiştir. (Medyadan; Edirne, Manisa, İzmir, Antalya, Kırıkkale gibi illerden takviye gelenlerin de aralarında olduğu 5205 polis kentte görevlendirilirken, kritik noktalara da zırhlı araçlarla polis ekipleri konuşlandırıldı ve göstericilerin güvenliği sağlandı.”)

Gönül coğrafyamızda da durum ülkemizdekinden farklı değildir. Suriye’de, Irak’ta Türkmenler şehit edilmekte, Kırım’da Türk Milleti’nin eserleri tahrip edilmekte, Kıbrıs’ta kuşku ve endişe içinde karamsarlık hüküm sürmekte, Türkistan’da tarih boyun süregelen oyunlar sebebiyle kardeş kardeşe hasım olmaktadır. Batı Trakya sessiz, Güney Azerbaycan huzursuz, Azerbaycan ile Ermenistan’ın yeniden çatışmalara başladığı şehit haberlerinin geldiği durumda Karabağ çaresiz, Doğu Türkistan kendini sahipsiz hissetmekte ve perişandır.

Terörün Meclis kadrosu, işbirlikçiler ve dağdaki çete başları koro halinde aynı ihanet nakaratlarını tekrarlamaktalar ve dayatmaları kabul edilmezse baharda çok daha fazla kan akacağını alçakça ilan etmekte, Devlete meydan okumaktadırlar.

Güney Doğuyu kan gölüne çeviren PKK ve işbirlikçileri ülkemin her yöresinde üniversitelere kadar girerek ortalığı karıştırmaktan geri kalmıyor. Kampus alanlarının PKK’nın “propaganda merkezi” haline dönüştürüldüğü görülmektedir. Kampus alanları içerisinde, PKK bayrakları ve apo posterleri açılarak, ateşler yakılıp, kürtçe sloganlar eşliğinde terör örgütü propagandası yapılmaktadır.

Geleceğimizin teminatı gençlerimiz tedirgin edilmekte, okuma hakları elinden alınmakta, hainlere biat etmeyen, ülkesine sahip çıkanlar çeşitli şekillerde tehdit edilerek, korkutulmaya çalışılmakta, hatta darp edilip yaralanmakta, Fırat Yılmaz ÇAKIROĞLU kardeşimiz de olduğu gibi şehit edilmektedir. Üniversiteleri yönetenler, yönettiğini zannedip iddia edenler seyretmekte, güvenlik güçleri çağrı/izin belemekte, malum medya yine on yıllardır olduğu gibi olayları “karşıt görüşlü öğrencilerin kavgası” şeklinde sunmaktadır.

Bütün bu şartlar altında gel de, BAYRAMI KUTLA / NEVRUZ COŞKUSUNU YAŞA…

Ancak şunu herkes bilsin ki;

Bize karamsarlık yaraşmaz, bize yılgınlık yaraşmaz. Bir olup, iri olup, diri olup bütün kötülüklerin üstesinde geleceğiz.

TÜRK’e kefen biçmek isteyenler!

TÜRK’e kefen biçebileceğini zannedenler!

TÜRK’e kefen biçenlere destek verenler, destekçilerine destek olanlar!

Bütün gafiller bilsin ki şairin dediği gibi;

 “TÜRKE KEFEN BİÇENİN ÖLÜMÜ KORKUNÇ OLUR”

Ve yine diyoruz ki;

Körükle ateş yakalı,

Bakırdan dağı yıkalı,

Ergenekon’dan çıkalı,

Nevruz, Türk’ün bayramıdır…

Türk’ün bayramı olmaya, Türk’ün bayramı kalmaya ilelebet devam edecektir…

Dualarımız, aziz milletimizin birliğine ve dirliğine yönelmiş olan hain niyetlerin asla sonuç vermemesi ve sahipleriyle birlikte tarihin karanlığına gömülmesidir.

Yine yüce Yaradan’dan dualarımız; yakılan ateşler etrafında sımsıkı tutulan eller, gülen yüzler, sıklaşan saflar, ortadan kaldırılan ihtilaflar aşkına; güneyinden kuzeyine, doğusundan batısına güzel yurdumun her köşesinde aynı coşku,  aynı heyecan ve aynı hedef ile bir araya gelerek bu coğrafyayı vatan yapmış gönüllerin sonsuza kadar bağımsız yaşama azmini, iradesini sürdürmesidir.

Temennim, aziz milletimizin birliğine ve dirliğine kastetmiş haince plan ve niyetlerin asla sonuç vermemesi ve sahipleriyle birlikte tarihin karanlığına gömülmesidir.

Beraber ağlayıp, beraber gülen; acıyı tatlıyı, bayram günlerinden, yas tutulan günlere kadar her şeyi birlikte yaşayan ve paylaşan yüce milletimizin fertleri hiçbir şart altında ayrılıkçı emellere geçit vermeyecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle Nevruzların kalplerimizi ısıtmasını, birlik ve beraberliğimize güç vermesini, Nevruzu bir bayram havası içinde, sevinç ve coşku ile kutlayacağımız günlere en kısa zamanda kavuşmamızı Yüce Allah’tan diliyorum.

Aziz Türk Milletinin, Balkanlar, Ortadoğu ve Avrasya’yı kapsayan çok büyük bir coğrafyada yaşayan milyonlarca soydaşımızın; geçmiş Nevruz Bayramı’nı en samimi duygularla tebrik eder; sağlık huzur ve başarı dolu nice bayramlar dilerim.

BAYRAM OLA, BAYRAM OLA, BAYRAMLAR BAYRAM OLA…

 

 

 

Hüseyin Çakır

Hüseyin ÇAKIR, 1954 yılında SAMSUN Merkez İlçe (İlkadım) Derecik köyünde doğdu,1972 yılında Yükseköğretimine ODTÜ’debaşladı siyasi nedenlerden dolayı terk etmek zorunda kalınca; Hacettepe üniversitesinden(1977-1982) Elektronik Mühendisi olarak mezun oldu.TSE de çalışırken bir yandan da Gazi Üniversitesinde lisansüstü öğretimine devam ederek 1986 yılında Endüstri Yüksek Mühendisi unvanı aldı. TSE’de sırasıyla Mühendis, Teknik şef, Elektronik Laboratuvar Müdürü,TSE Başkan Başdanışmanı görevlerinde bulundu, daha Müşavir halen TSE de Müşavir olarak çalışmaktadır. Hüseyin ÇAKIR, TSE de ve Yurt içinde değişik alanlarda/Kurumlarda Proje grupları, Koordinatörlük, Komite, Kurul ve Komisyon Çalışmalarında; üye, katılımcı, Başkan yardımcısı ve Başkan olarak çalışmalarda bulunmuştur. Uluslararası ve bölgesel toplantılarda onlarca Belgelendirme, Teknik İnceleme ve Araştırma, Bilimsel ve Teknik Toplantı, Seminer, Uluslararası Kongre, Genel Kurul v.b. faaliyete katılmış, Ülkemizi temsil etmiştir. 1987 Yılında Mühendis Odaları seçimlerine katılmak amacıyla oluşturulan “Meslekte Birlik Grubu”nunoluşumunda ve ileriki yıllarda EMO Meslekte Birlik Grubunun yürütücü ve yöneticilerinden biri olarak çalıştı. 1988-1990 yılları arasında EMO Ankara şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ve İkinci Başkan olarak görev yaptı, bu dönemde şube yayın organı EMO ANKARA dergisini yayın hayatına geçirip dergicilik faaliyetlerinde bulundu. 1992-1993 Yıllarında TSE Spor Kulübü Başkanlığını yürüttü. Bu dönemde kültürel faaliyet olarak çok beğeni kazanan “TSE Spor Kulübü takvimi” nin hazırlanıp dağıtımını başlattı. 1995 yılında ÜLKÜ-TEK’in yeniden kurulmasında kurucu üye ve daha sonra Yönetim Kurulu Üyesi, Gnl. Bşk. Yrd.,İkinci Başkan olarak ÜLKÜ-TEK Genel Merkez Yönetiminde ve Türkiye çapında Teşkilatlanmasında Görev aldı. Halen ÜLKÜ-TEK Genel Merkez Denetleme Kurulu üyeliği devam etmektedir. Yönetimde görev aldığı dönem içerisinde ÜLKÜ-TEK yayın organı “TEKNOKRAT”dergisinin faaliyete geçirilmesi ve yayın hayatına devam ettiği sürece yayınlanmasında aktif görev aldı. AR-GE faaliyetleri kapsamında siyasi ve toplumsal alanda yürütülençeşitli Araştırma, İnceleme, çalışmalarına katıldı ve Raporlar hazırladı. Yurtiçi ve yurtdışı birçok toplantı,sempozyum, panel v.b. Etkinlik ve faaliyette; üye, düzenleyici ve katılımcı olarak yer alan Hüseyin ÇAKIR’ ın teknik, siyasi, sosyal ve toplumsal konularda yapılmış ve yayımlanmış araştırma ve inceleme çalışmaları ile çok sayıda rapor, tebliğ ve makaleleri bulunmaktadır.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın