Basın  Özgürlüğü ve Gazeteciler

 

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti -Sınır Tanımayan Gazeteciler Basın Toplantısı

3 Mayıs ‘Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nünde dergi ekibimizle; basının ülkemizde, diğer Türk ülkelerinde ve dünyadaki basın ve yayın çalışanlarının severek, isteyerek, güzelliklerde yarışarak çalışabileceği, nitelikli bir özgürlük alanı olması dileğimizle kutladık, bu anlamlı günü! Mesleğin şehitleri ve gazileri başta olmak üzere, meslek ilkeleri çerçevesinde emeği geçen, sıkıntısını yaşayan bütün basın mensuplarını; gazetecilerimizi de saygı ve sevgi ile andık.
Bu yazıda ise siz sevgili okurlarımızla, basının ne olduğunu, neden özgür olması gerektiğini ve bu anlamda ülkelerin 2016 görünümlerini paylaşalım istedik.
Günümüzdeki kazanımları, donanımı ile tanımlarsak basın; içinde birden çok haber, yorum bilgi, resim, animasyon, video vb. belge ve malzemenin yer aldığı yazılı, sesli ve görüntülü, internet üzerindeki kitle iletişim araçlarıdır. Sesli, görüntülü ve İnternet üzerinde sürekli veya kesintili yapılan; kablo ve anten üzerinden gelen şekline yayın; belirli zaman dilimlerinde, kağıda basılarak tekrarlanan elle tutulur olanlarına da basılı yayın veya yayım deniyor.
Çeşitliliği ve/veya tür tercihi, birden çok etmene bağlıdır. Etkin ulaşım yolları, kolaylığı, kalıcılığı, ölçülebilir hedef kitle vs. açısından ise; ülkelere, toplumlara ve kişilere göre farklılıklar arz eder.
Basın kelimesi yerleşik kullanımıyla, günlük basılı olanlarıyla gazeteleri; haftalık, onbeş günlük, aylık ve daha uzun aralıklı olanlarıyla da dergileri kapsar. Geniş anlamıyla ise, basılı yayın, radyo, televizyon ve internet yayınlarını bütünüyle ifade eder.. Basın-Yayın şeklindeki kullanımı da yaygındır.

İçerik açısından tanımına, ülkemizin kurucu önderi Atatürk’ün 96 yıl önce söylediği altın sözlerinde bakalım; “Basın, milletin ortak sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, hülâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.(1922)
Yani basın hem insanların ve toplumların aydınlanması, bilinçli yaşaması, doğruların yaygınlaştırılması/yanlışların giderilmesini, hem de ortak toplumsal hayatını ve dayanışma duygularını düşünecektir.
– Bugün ülkemizin pek çok basın organında bu hassasiyeti görüyor muyuz?
– Hayır.
Atatürk’ün dünyayı tanımak, gündemini anlamak için basına yüklediği sözleri de şöyledir: “Bütün cihan efkâr-ı umumiyesini tanımak hususunda da mevcut vasıtaların birincisi ve en mühimi basındır”.
– Basının bu görevini layıkıyla yaptığı söylenebilir mi?
– Büyük bölümü için hayır.
Öyle olsaydı, hiç değilse dış politikada, Türkiye’nin âli menfaatleri konusunda olumlu, olumsuz ortak yayınlar yapılması gerekmez miydi!
– Peki; çelişkili durumlarda doğruları teşvik etmek ve/veya zapt-u rapt altına almak nasıl olacaktır?
-“Cumhuriyet devrinin kendi zihniyet ve ahlakıyla donanmış basınını, yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir.” Diyor, Büyük Önder.
– O zaman..Sorun sistemin iyi işletilememesinde midir?
-…
Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne konu olan basının hürriyetinin kapsamına gelince..
1924 yılında şunları söylemiştir, Kurucu Cumhurbaşkanımız: “Basının tam ve geniş hürriyeti doğru kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar; vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu vardır.
– Peki, bu özgürlükler basını şımartır, hata yaptırır ve toplum düzenini sıkıntıya sokarsa?
-“Asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile; bu kusuru düzeltecek etken ve vasıta; basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.” Diyor Atatürk. 1923’teki bir ifadesi ise: “Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz.” Şeklindedir.
Bu arada; gazetecilerin samimi olması gerektiğine de vurgu yapmıştır Atatürk. 1929 yılında söylediği bir sözü şöyledir: “Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır.”1923’teki bir sözü ise: “Gazeteciler kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır.”
– Buna rağmen mahzurlu durumlar olursa, vatandaşı ve ülkeyi huzursuz ederse?
-“Basın hürriyetinin mahzurlarının giderilmesinin yine basın hürriyetiyle mümkün olduğuna dair bu büyük meclisin yol gösterme ve düzenleme sahasında güzel karşılanan esaslar, eğer Cumhuriyetin ruhu olan faziletten mahrum kendini bilmezlere, basının sinesinde haydutluk fırsatını verirse, eğer fikriyat sahasındaki uğursuz tesirleri, tarlasında, işinde çalışan suçsuz vatandaşların kanlarını akıtmasına, yuvalarının dağılmasına sebep olursa ve eğer en nihayet haydutluğun en kötüsünü göze alan bu gibi kimseler, kanunların özel müsaadelerinden istifade imkânı bulursa, Büyük Millet Meclisinin eğitici ve ezici kudretiyle müdahale ve uyarması elbette gerekli olur.”
Yanlı ve yanlış yayın yapabilecek grupları da önceden bilgilendiriyor, büyük önder
“Özel maksatla neşriyat yapan bazı gazetelerin, halkın ekseriyeti üzerinde yaptığı tesir, her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir.”
Son olarak Atatürk’ün hayalindeki basını da yine onun sözlerinde görelim:
-“Cumhuriyet basınının temiz ve feyizli sahası genişleyip yükselmektedir. Büyük ve necip milletimizin yeni çalışma ve medeniyet hayatını kolaylaştırıp teşvik edecek işte ancak bu zihniyetteki basın olacaktır. (1925)

Özet olarak biz de 2016’dan geleceğe bakarken şunu söylüyoruz: Normal işlevini yerine getiren; iktidar/muhalefet ve/veya başka güçler tarafından kullanılmayan; kayırılmayan veya ötekileştirilmeyen “özgür” ve “sorumlu” basın, temel insan hak ve hürriyetlerin de, huzurlu toplumun da, çağdaş ülke ve devlet olmanın da, gelişmişliğin de önemli bir göstergesidir. Olmazsa olmaz ilke ve esasları ise görece değildir; Ölçütler, Anayasa, yasalar ve ilgili mevzuatla belirlenmiştir. Hepsi açık ve net olan 3-5 kanun, yönetmelik… “Anayasa”, “5187 Sayılı Basın Kanunu”, “6112 Sayılı Radyo, Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun”, “3984 Sayılı RTÜK Kanunu”, “isteğe Bağlı Yayınların Düzenlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun”, “Bilişim Suçları Kanunu”… Nasıl oluyor da Çağdaş ülkelerde bunlar sorun olmuyor? Nasıl oluyor da onlarda da bu yasalar olmasına rağmen, basın özgürlüğü ve vatandaşın hakları çatışıp kargaşa çıkarmıyor? Biz nerede yanlış yapıyoruz da Yönetim erki kısıtlama getirme ihtiyacı duyuyor ya da uluslararası ölçütler bize farklı mı uygulanıyor ki, “Basın Özgürlüğü Ülkeler Sıralamasında” 180 ülke arasında 151. Oluyoruz? Hukukçularımız mı yetersizdir?. Yasalara rağmen yanlı ve yanlış yayınlar neden ve nasıl olabilmektedir, RTÜK mu görevini yapamıyor? Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde bütün bu uzayıp giden sorulara cevap verebilmeyi, çok istedik! Belki siz okuyucularımız cevapları biliyorsunuzdur; bize de yazar mısınız, lütfen!
Oysa gerçek haber, doğru bilgi ve akılcı, sorgulayıcı yorumlarıyla basın; kişilerin, toplumların ufkunu açabilecek bir işleve sahiptir ve basınımız bu anlamda güvenilir bir açık okul olabilir. Tekil bir kişilik gibi “basın” diye yalın söylense de kelime günümüzde, renkliliği ve çeşitliliği çağrıştırır. Dolayısıyla; fikir, duygu ve düşünceleri zenginleştirerek toplumu aydınlatma yeteneği ve etki gücünü gösterebilir. Aynı zamanda bilinçli toplumun gereği olarak haklı tepkiler oluşturabilmesinde, geliştirebilmesinde etkili itici güç olabilir. Özgür ve sorumlu basının bütün bunları yapabilmesi için ana kaynağı bizatihi toplumun kendisidir. Toplum, yönetim erkine tepkiliyse basın oklarını iktidara; yapılanları çarpıtıyor ya da görmezden geliyorsa, vermesi gereken desteği esirgiyorsa, muhalefete döndürebilir. Bu yönüyle de tıpkı bir yansıtıcı gibidir ki; toplum böyle basının koruyucusu, kollayıcısı olur. Tıpkı batılı gelişmiş, demokratik ülkelerde olduğu gibi.. Basın özgürlüğü, bütün demokratik ülkelerde temel özgürlükler arasında yer alır ve genellikle sivil özgürlükler kategorisine dâhil edilir. Kendi başına felsefî temellere sahip bir hak olmaktan ziyade, diğer hak ve özgürlüklerin bir türevidir”.
Son olarak; istatistik açısından bakalım basına:

 Dünyada Basın Özgürlüğü 2016 Tablosu

Çeşitli istatistik veriler basın özgürlüğünü kısıtlayan uygulamaların birçok ülkede, ülkelerin içindeki etnik, dini, siyasi, cinsiyetçi vb. yapılarda; toplamda ise dünyanın büyük bir bölümünü kapsayan bir coğrafyada devam ettiğini ortaya koyuyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler topluluğu raporları da bu alandaki en hatırı sayılır belge niteliğindedir. 20 Nisan 2016’da dünya kamuoyuyla paylaştıkları raporda;180 ülkenin değerlendirildiği özgürlük karnesine göre basının en özgür olduğu ülkelerin başında Finlandiya, Hollanda, Norveç ve Danimarka geliyor. Avrupa’nın ekonomisi en güçlü ülkesi Almanya 16.sırada, Birleşik Krallık 38. ABD 41. sırada yer alıyor. Sınır Tanımayan Gazetecilerin Türk ülkeleriyle ilgili tespitleri de şöyle sıralanıyor: KKTC 81.sırada, Kırgızistan 85, Türkiye 151. sırada(bir önceki raporda 149.), Kazakistan 160, Azerbaycan 163, Özbekistan 166, Türk dünyasının “tarafsız” ülkesi Türkmenistan ise bu tarafsızlığını vatandaşlarına uygulayamamış ki, 178. sırayla Türk ülkeleri içinde en antidemokratik; dünya ölçeğinde ise sondan 3. olmuş. Yani, Türk ülkelerinin hemen hepsi, “gazetecilik yapmanın zor olduğu ülkeler arasında” yer almış.
Basın özgürlüğü konusunda “Türkiye; Uganda, Tanzanya, Kenya, İtalya, Yunanistan’dan geri; Rusya, İran, Irak, Cezayir, Nijerya, Ethiopia gibi ülkelerle aynı kategoride” şeklinde ifade ediliyor. Raporda, bütün dünyada az ya da çok, doğru haber ve bilgi alma özgürlüğünde sınırlamaların yapıldığına ve ülkelerde basının birçok devlet ve devlet dışı unsurlarca, kontrol ve hileli yönlendirildiği(manipüle edildiği)ne vurgu yapılıyor, hatta “savaş silahı” olarak kullandı deniyor, ne yazık ki! Aynı zamanda, gazetecilerin çalışmasını zorlaştıran etkenlerin dünyada basının geleceği açısından vahim bir durum olduğu da belirtiliyor. Yalnızca hükumetlerin değil, aynı zamanda mali ve siyasi anlamda güçlenen, ülke içindeki devlet dışı güçlü yapıların ve uluslararası güçlerin basını nasıl hileli yönlendirebildiği belirtiliyor.
Raporda, çok seslilik, bağımsız basın, oto sansür, şeffaflık, yasal düzenlemeler, altyapı ve gazetecilere yönelik saldırılar ölçüt alınıyor. Basın özgürlüğü iki boyutlu irdeleniyor. İlk boyut, gazetecilerin kamuyu ilgilendiren olayları takip edip haber haline getirme hakkıdır. İkinci boyut ise, basın yayın organlarının ülkedeki olaylar hakkında yorum yapmalarının serbest olmasıdır.

Türkiye başta olmak üzere bütün Türk ülkelerinde ve dünyada özgür ve sorumlu gazeteciliğin yaşanabildiği nice yıllara…

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın