İçinde bulunduğumuz şu günlerde ülkemiz çok sancılı zamanlar geçirmektedir. Gün geçmiyor ki asker, polis, sivil birçok şehit haberi alıyoruz. Öyle bir hale geldik ki kadın cinayetleri bile sıradan bir haber haline geldi. Çaresiz çocukları kucağında sığınmacılar, ekmek çaldı diye tekmelenen çocuklar, cinnet getirip çocuğunu alıp dama çıkanlar.Çocuk istismarları, tecavüzler…
Anne olmak dünyanın en güzel duygusuyla birlikte en zor mesleğidir. Anne olana kadar dokuz ay boyunca günler sabırla bir bir sayılır. Evladını ilk defa kucağına aldığında onu koklayarak içine çeken anne, gün gelecek evladının onu koklayarak içine çektiğini görecektir. Çocuk zaten daha doğduğunun ilk günlerinde gözleri bile açılmadan birçok insanın arasından annesini kokusundan ayırt edebilmektedir. Çünkü gülden de güzel olan annesinin kokusuyla daha o günden bağ kurulmuştur aralarında. Huzurdur anne kokusu, güvendir, gitmeyeceğini bilirsin annenin senden. Belki sen ondan gidersin ama o senden asla gitmeyecektir. Kısacası annenin canından bir candır evlat.
Anne onu askere gönderdiğinde açar dolabı koklar elbiselerini evladının. Evladı da annesinin koyduğu çamaşırları koklar annesinin kokusu onlara sinmiştir diye. Hasret başlamıştır. Anne dokuz ayı saydığı günleri unutmuş kınalı kuzusunun geleceği günleri saymaya başlamıştır. Ama o günleri sayarken öyle bir gün gelecektir ki, hiç bitmeyecek bekleyişin başlangıcı olacaktır. Elinde bayrak birkaç rütbeli asker, sağlık görevlileri, bir ambulans ve konuşmanın bittiği yer. Başınız sağ olsun derler. Baba acısını içine gömer vatan sağ olsun der. Peki ya anne? Feryatları dağları deler. Yüreği yanmış kavrulmuştur yavrusunun ateşiyle. Hiç bir zaman o yüreğin ateşi sönmeyecektir ve her anneler gününde acısı ikiye katlanacaktır.
Yine bir olay, yine acı hikâyeler… Sabah evinden bin bir sevinçle çıkan akşam terör illetine kurban giden çocuklar ve aileleri. Babası daha o doğmadan ölen Peri kızın annesi “Sensiz artık nasıl nefes alacağım” derken, “Beni nasıl bırakıp gittin” diyen Kerem’in annesi, “Benim yaşama sebebim” diyen Ozancan’ın annesi ve daha nice anneler, nice haykırışlar. Çocuklarının olmadığı ilk anneler günü. Neyin günü, hangi gün, annelikleri umutlarıyla birlikte toprağa gömülürken…
Bunca acı yaşanırken unutabildik mi Münevver Karabulutu. Unutabildik mi Özgecan Aslan’ı. Onların acısı yüreğimizden silindi mi?
On bir bıçak darbesiyle öldürülen Ayşe Paşalı’nın kızı Burcu ile yapılan bir röportajda annesinin kendi doğum gününde öldürüldüğü söylemiş ve kardeşleriyle birlikte bundan sonra bütün anneler gününde, doğum günlerinde, bir araya gelmeyeceklerini ve hiç bir özel günü kutlamayacaklarını kararını aldıklarını belirterek acılarının büyüklüğünü dile getirmiştir.
Toplumumuz dejenere olmuşken kadına kutsal anne rolü yazmış ve kadının bu oyunu sahnede sergilemesi istenilmiştir. Sahneye çıkan kadın bu rolünü oynamaya başlamadan nasıl oynayacağı öğretilmiştir. Sahnede yüksek sesle gülmenin, fazla konuşmanın yasak olduğu, fazla açık giyinilmeyeceğini, oynadığı oyunun evin içinde geçeceğini dışarıya çıkıp eve geç saatte gelinmeyeceğini, sınırlarını bileceğini, erkeğin aldatabileceğini ama kendisinin aldatamayacağını, istediğinde her şeyi yapamayacağını, hatta annesinin evine bile gidemeyeceğini der ve sahneye çıkarırlar. Bunlardan bir tanesinin düşüncesinin ihtimali bile sahneden on bir bıçak darbesi alarak inmesine sebep olacaktır.
Şimdi yazımın başlığına dönmek istiyorum. Ebetteki bizi nice zorluklarla nice yokluklarla büyütüp, ancak bizlere bunları hiç hissettirmeyen, varlık sebebimiz, eşi benzeri olmayan tek kadın, kelimelerle anlatılmayacak en büyük aşk, en büyük sevgi, evin temeli, çatısı, direği her şeyi olan annelerimiz.Anneler gününüzü kutluyor ve ellerinizden öpüyorum.Ancak bütün bu acılar yaşanırken evlatlarını kaybetmiş annelerin acısını yüreğimin en derinlerinde hissediyorum. Bu nedenle kendimde anne olduğum halde anneler günümün kutlanmasından utanıyorum. Çocuğunu kör bir kurşunla, apansız bir alev topuyla, kirli siyasi oyunlarıyla kaybetmiş, nefsine hakim olamayan adı insan ancak insanlıktan nasibini almamış tecavüzcülerin, istismarcıların pençesinden kurtulamamış yavruların ciğeri yanmış anneleri varken, cinayet sonucu ölen annelerin ardından yetim çocukları boynu bükük bakarken, sokakta her gün rastladığımız kucağında çocuğuyla dilenen anneleri görürken ve bir kuru ekmeği bile paylaşamayacak hale gelmişken sizlere soruyorum kutlanacak olan ve kutlanan HANGİ ANNELER GÜNÜ?
DOĞMAMIŞ ÇOCUĞUMA
Ana rahmindeyken daha, dünyaya bakarsan eğer,
Deme sakın dünyada, hani bu muydu ki meğer
Her şeye rağmen hayat güzel, yaşamaya da değer
Annen korur gözetir seni, herkeslerden çok sever.
Kız olursan adını koyacağım Gülce
Çocukluğunu yaşa oyna, eğlen gönlünce
Cumhuriyet izin vermez, var olduğu müddetçe
Körpe kız evlendirecek sapkınca zihniyete
Erkek olursan eğer, adını koyacağım Başar
Sevgi saygıyı öğren, yürükten iyilik taşar
Bunlarla büyümeyen elbet yapar istismar
Tarih affetmez bunu kara deftere yazar
Korkma sakın dünyadan gel artık gül bebeğim
Öteki deme sakın, barışı bil meleğim
Şiddetten uzak dur, ilmi kuşan göreyim
İşte o zaman şükür kabul olur dileğim.