23 NİSAN 1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ATATÜRK; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diye açıkladı, o gün, “HAKİMİYETİ MİLLİYE BAYRAMI” oldu ve çocuklara armağan edildi. 1923'te “ÇOCUKLARIN ROZET BAYRAMI”, sonrasında “ÇOCUK BAYRAMI” adını aldı, 1929'da iki bayram birleştirilerek “HAKİMİYETİ MİLLİYE VE ÇOCUK BAYRAMI" oldu... "23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI" Kutlu Olsun! Türk çocukları başta olmak üzere bütün çocuklar daima özgür, güvende ve mutlu yaşasın…

HANGİ ANNELER GÜNÜ ?

tumblr_nud597VskZ1rrjx5uo1_400

İçinde bulunduğumuz şu günlerde ülkemiz çok sancılı zamanlar geçirmektedir. Gün geçmiyor ki asker, polis, sivil birçok şehit haberi alıyoruz. Öyle bir hale geldik ki kadın cinayetleri bile sıradan bir haber haline geldi. Çaresiz çocukları kucağında sığınmacılar, ekmek çaldı diye tekmelenen çocuklar, cinnet getirip çocuğunu alıp dama çıkanlar.Çocuk istismarları, tecavüzler…

Anne olmak dünyanın en güzel duygusuyla birlikte en zor mesleğidir. Anne olana kadar dokuz ay boyunca günler sabırla bir bir sayılır. Evladını ilk defa kucağına aldığında onu koklayarak içine çeken anne, gün gelecek evladının onu koklayarak içine çektiğini görecektir. Çocuk zaten daha doğduğunun ilk günlerinde gözleri bile açılmadan birçok insanın arasından annesini kokusundan ayırt edebilmektedir. Çünkü gülden de güzel olan annesinin kokusuyla daha o günden bağ kurulmuştur aralarında. Huzurdur anne kokusu,  güvendir, gitmeyeceğini bilirsin annenin senden. Belki sen ondan gidersin ama o senden asla gitmeyecektir. Kısacası annenin canından bir candır evlat.

801760_detay

Anne onu askere gönderdiğinde açar dolabı koklar elbiselerini evladının. Evladı da annesinin koyduğu çamaşırları koklar annesinin kokusu onlara sinmiştir diye. Hasret başlamıştır. Anne dokuz ayı saydığı günleri unutmuş kınalı kuzusunun geleceği günleri saymaya başlamıştır. Ama o günleri sayarken öyle bir gün gelecektir ki,  hiç bitmeyecek bekleyişin başlangıcı olacaktır. Elinde bayrak birkaç rütbeli asker, sağlık görevlileri, bir ambulans ve konuşmanın bittiği yer. Başınız sağ olsun derler. Baba acısını içine gömer vatan sağ olsun der. Peki ya anne? Feryatları dağları deler. Yüreği yanmış kavrulmuştur yavrusunun ateşiyle. Hiç bir zaman o yüreğin ateşi sönmeyecektir ve her anneler gününde acısı ikiye katlanacaktır.

Yine bir olay, yine acı hikâyeler… Sabah evinden bin bir sevinçle çıkan akşam terör illetine kurban giden çocuklar ve aileleri. Babası daha o doğmadan ölen Peri kızın annesi “Sensiz artık nasıl nefes alacağım” derken,  “Beni nasıl bırakıp gittin” diyen Kerem’in annesi, “Benim yaşama sebebim” diyen Ozancan’ın annesi ve daha nice anneler, nice haykırışlar. Çocuklarının olmadığı ilk anneler günü. Neyin günü,  hangi gün,  annelikleri umutlarıyla birlikte toprağa gömülürken…

fft64_mf1691033  ozgecan,cZ0OZJyISUaAcpBw3TZvvw

Bunca acı yaşanırken unutabildik mi Münevver Karabulutu. Unutabildik mi Özgecan Aslan’ı. Onların acısı yüreğimizden silindi mi?

On bir bıçak darbesiyle öldürülen Ayşe Paşalı’nın kızı Burcu ile yapılan bir röportajda annesinin kendi doğum gününde öldürüldüğü söylemiş ve kardeşleriyle birlikte  bundan sonra bütün anneler gününde,  doğum günlerinde, bir araya gelmeyeceklerini  ve hiç bir özel günü kutlamayacaklarını  kararını aldıklarını belirterek  acılarının büyüklüğünü dile getirmiştir.

Toplumumuz dejenere olmuşken kadına kutsal anne rolü yazmış ve kadının bu oyunu sahnede sergilemesi istenilmiştir. Sahneye çıkan kadın bu rolünü oynamaya başlamadan nasıl oynayacağı öğretilmiştir. Sahnede yüksek sesle gülmenin,  fazla konuşmanın yasak olduğu,  fazla açık giyinilmeyeceğini, oynadığı oyunun evin içinde geçeceğini dışarıya çıkıp eve geç saatte gelinmeyeceğini, sınırlarını bileceğini, erkeğin aldatabileceğini ama kendisinin aldatamayacağını, istediğinde her şeyi yapamayacağını, hatta annesinin evine bile gidemeyeceğini der ve sahneye çıkarırlar. Bunlardan bir tanesinin düşüncesinin ihtimali bile sahneden on bir bıçak darbesi alarak inmesine sebep olacaktır.

Şimdi yazımın başlığına dönmek istiyorum. Ebetteki bizi  nice zorluklarla nice yokluklarla büyütüp,  ancak bizlere bunları hiç hissettirmeyen, varlık sebebimiz, eşi benzeri olmayan tek kadın, kelimelerle anlatılmayacak en büyük aşk, en büyük sevgi, evin temeli, çatısı, direği her şeyi olan annelerimiz.Anneler gününüzü kutluyor ve ellerinizden öpüyorum.Ancak bütün bu acılar yaşanırken evlatlarını kaybetmiş annelerin acısını yüreğimin en derinlerinde  hissediyorum. Bu nedenle kendimde anne olduğum halde anneler günümün kutlanmasından utanıyorum. Çocuğunu kör bir kurşunla, apansız bir alev topuyla, kirli siyasi oyunlarıyla kaybetmiş, nefsine hakim olamayan adı insan ancak insanlıktan nasibini almamış tecavüzcülerin,  istismarcıların pençesinden kurtulamamış yavruların ciğeri yanmış anneleri varken, cinayet sonucu ölen annelerin ardından yetim çocukları boynu bükük bakarken, sokakta her gün rastladığımız kucağında çocuğuyla dilenen anneleri görürken ve bir kuru ekmeği bile paylaşamayacak hale gelmişken sizlere soruyorum kutlanacak olan ve kutlanan HANGİ ANNELER GÜNÜ?

DOĞMAMIŞ ÇOCUĞUMA

15947691735_f14064964f_k

 

Ana rahmindeyken daha,  dünyaya bakarsan eğer,

Deme sakın dünyada,   hani bu muydu ki meğer

Her şeye rağmen hayat güzel,  yaşamaya da değer

Annen korur gözetir seni, herkeslerden çok sever.

 

Kız olursan adını koyacağım Gülce

Çocukluğunu yaşa oyna, eğlen gönlünce

Cumhuriyet izin vermez, var olduğu müddetçe

Körpe kız evlendirecek sapkınca zihniyete

 

Erkek olursan eğer, adını koyacağım Başar

Sevgi saygıyı öğren, yürükten iyilik taşar

Bunlarla büyümeyen elbet yapar istismar

Tarih affetmez bunu kara deftere yazar

 

Korkma sakın dünyadan gel artık gül bebeğim

Öteki deme sakın, barışı bil meleğim

Şiddetten uzak dur, ilmi kuşan göreyim

İşte o zaman şükür kabul olur dileğim.

Gülen Çiçek

Canım Türkiye’min Başkenti Ankara’da doğdum. 5 yaşında okuma yazma öğrendim ve ilk okuduğum kitap Atatürk’ün hayatı oldu. İlkokul, ortaokul ve lise yıllarında şiir yarışmalarda çeşitli dereceler aldım. İşletme lisans öğrenimimden sonra Ahmet Yesevi Üniversitesinde Yönetim Organizasyon Yüksek Lisans eğitimi aldım. Çalışma hayatıma Jandarma Genel Komutanlığında memur olarak başladım. Sekiz yıl sonra istifa ederek kendi işimi kurdum. Sigorta, Reklam, İnsan Kaynakları, Eğitim ve Danışmanlık Hizmetleri adı altında şirketleri yönettim. Daha sonra bir Sivil Toplum Örgütünde Başkanlık Başdanışmanlığı ve Kadın Kolları Başkanlığı yaptım.2006 yılında özel sektöre veda ederek şu anda görev yaptığım Sosyal Güvenlik Kurumunda tekrar memuriyete döndüm. Görev yaptığım Kocatepe Sağlık Merkezinin dergisinde, ulusal dergilerde ve internet üzerinden yayınlanan bazı e-dergilerde deneme, makale, röportaj gibi çeşitli yazılarım yayınlandı. Halen Atatürk Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği bölümümde Ön lisans öğrencisiyim. Fırsat buldukça amatörce yazı çalışmalarıma devam etmekteyim.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın