Azerbaycan'da 7 Şubat 2024 Çarşamba Günü Yapılan ve 30 Yıl Sonra Ermeni İşgalinden Kurtarılan Dağlık Karabağ Bölgesinde de Sandıkların Kurulduğu, 8. Cumhurbaşkanlığı Seçimini, Mevcut Cumhurbaşkanı İlham ALİYEV Büyük Farkla Kazandı. Yeni Dönem, Kardeş Azerbaycan Devleti ve Halkı için Hayırlı, Uğurlu olsun…

Gurbette Ramazan ve Bayram…

ramadan

Eski Ramazanlar diye başlayan cümlelerde insanlar genellikle geçmişteki güzel hatıralara giderler… çocukluğa, gençliğe, arkadaşlara, akrabalara, dertsiz tasasız zamanlara… Muhakkak her insanın ramazanla ve bayramla ilgili hatıralarına kazınmış özel anıları vardır. Genel olarak Ramazanların insanı  rahatlatan bir rutini vardır. Yapılacaklar bellidir; iftarın, sahurun, bayramın  bir vakti vardır, bu da insana bir güven verir. Ancak, yaşayarak öğrendik ki rutinler evin eşiğinden geçtikten sonra değişebilirmiş… Benim de Ramazana bakış açım Amerika’ya geldikten sonra farklılaştı. Eğer bana Türkiye’de geçireceğin  Ramazanlar mı yoksa Amerika’dakiler mi diye sorsanız (aile bireyleriyle geçirilen) Amerika’da ki Ramazanlar derim.

Türkiye’de Ramazan aylarındaki manevi hava muhakkak farklı, sonuçta çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir ülkemiz var. Neredeyse her bir vatandaşın heyecanla Ramazana hazırlanışı, mutfak alışverişinden tutun da bayrama kadar süren havası, her yörenin kendine özgü adetleri tabii ki hiçbir şeyle kıyaslanamaz. Ancak son yıllarda benim oruç tutmak için tercih edeceğim ortam burası. Neden mi?.. İlk geldiğim sıralarda yadırgadığım ama şimdinin olmazsa olmazı diyebileceğim Cami buluşmaları yüzünden… İlk yıllarda her hafta sonu camilerde yapılan yemekli sohbetler Türkiye mantığıyla düşününce kafamızı karıştırıyordu. Hatta geçenlerde aynı konuyu eleştiren bir gazete yazısına denk geldim “Bu ne küstahlık, camilerde utanmadan sofra kurmuş yemek yiyorlar.” diye sürüp giden bir yazıydı. Yüzümde bir tebessüm oluştu. İlk geldiğim yılları düşündüm ve keşke herkes bizim camilerimizde biraz vakit geçirebilse de ondan sonra bu tür yazıları okusa dedim kendi kendime. İlk bakışta gerçekten tuhaf geliyor insana… düşünsenize bir; namaz kılınan yerlere sofralar kuruluyor, kimsin nesin diye sorulmadan, çocuğuyla genciyle yaşlısıyla herkes aynı sofraya oturup beraberce yemek yiyor. Ne bir davet var ne de; sen kimsin, buraya niye geldin, hatta Müslüman mısın değil misin diye bir soran…

İster mekan isterse zaman yetersizliği deyin ama camilerin yurt dışındaki kullanımları ihtiyaca göre değişiyor. Evet yine namaz kılınıyor, dini bilgiler veriliyor ama onun yanı sıra insanların, özellikle çocukların, gençlerin kısacası geleceğimizin güvencelerinin tanışma, buluşma ve kaynaşma mekanları görevini üstleniyor camilerimiz. Özellikle Türk  ve Müslüman nüfusun nadir olduğu yerlerde insanlar  saatlerce yolculuğu göze alarak hafta sonlarında birbirlerini görmek için camilere gidiyorlar. Hep beraber yemekler pişiriliyor, zaman zaman Türkiye’den, başka ülke veya eyaletlerden gelen çeşitli meslek gruplarından konuşmacıların da katılımıyla sohbetler ediliyor, sonra yine elbirliğiyle cami temizlenip namazlar kılınıyor ve bir dahaki haftaya buluşmak üzere herkes birbiriyle vedalaşıyor.

Türkiye’den kimimiz eğitim, kimimiz hayatımıza yeni bir yol çizmek kimimiz de dönecek bir işi yuvası olmadığı için yurtdışında yaşamayı seçmişiz. Bir yıllığına diye gelip onlarca sene kalan da var, asla dönmeyeceğim deyip apar topar Türkiye’ye taşınan da. Özellikle memleketteyken kendi şehrinin dışına çıkmamış olanlarımız için tüm memleket havasını bir sofranın etrafında toplamak hiç de zor değil buralarda. İzmirlimiz de var, Erzurumlumuz da, Adanalımız da var, Samsunlumuz da, Mardinlimiz de var Kırşehirlimiz de.. aklınıza gelen gelmeyen ne kadar şehir varsa onlardan birinde doğmuş ya da büyümüş biriyle tanışmanız hiç de zor değil. En basiti Osmaniyeli birisi olarak hayatımda duymadığım lahana sarmasını (beyaz lahana değil) cami sofralarında tattım. Turşu kavurmasını, çarşaf böreğini, çeşit çeşit ev baklavasını ve daha sayamayacağım Türkiye’nin hemen her yöresinin yemeklerini ve onları hazırlayan güzel yürekli insanlarımızı açılan bu sofralar sayesinde tanıdım.. Kimse kimseye iş güç sormadan, mevki makam gözetmeden, sadece nasılsınız sorusuyla başlayan muhabbetlerini bu sofralarda başlatıyor. Yanında oturan başbakan da olsa evsiz barksız sokakta yatan da olsa aynı yemeği paylaşmanın huzuru bize her şeyden önce insan olduğumuzu hatırlatıyor.

Ramazan aylarında ise camilerin havası  her gün verilen iftarlarla biraz daha değişiyor. Gücü yeten herkes iftar yemeği verebilmek için sıraya giriyor. Yemek yapmaya gücü olan ya tek başına ya da ortaklaşa yemek hazırlıyor, yemek yapamayanlar ise maddi masraflarını yüklenerek katkıda bulunuyorlar. Dünyanın değişik yerlerinden gelmiş Müslümanların iftar sofraları için ellerinden gelenin en iyisini pişirmeye çalışarak birbirleriyle yarıştıklarını görünce insan gururlanmadan yapamıyor. Ne kadar güzel bir adet değil mi? Her gün başka bir yörenin veya ülkenin lezzetleriyle oruç açmak… Yurtdışına çıkmayanlar bilemezler, gurbet diyoruz ya; evde tek başına buruk bir edayla yapılan iftarların yerine burada edindiğimiz ve bir bakıma ailelerimizin yerine koyduğumuz din kardeşlerimizle hep beraber aynı sofraya oturmanın verdiği lezzet ancak yaşanarak anlaşılabilir.

Bir sonraki aşama hep beraber tutulan oruçlardan sonra yine birlikte bayram yapmak. Genellikle hiç kimsenin bayram tatili yok burada (gerçi son yıllarda belirli eyaletlerde dini bayramlarda tatil verilmeye başlandıysa da henüz her yerde yaygın değil) ama buna rağmen çocuklar okula gönderilmiyor, çalışanlar işyerlerinden izin alıyorlar. Ne için? Hep beraber oruç tutup iftar yaptıklarıyla bayram namazını kılıp bayramlaşabilmek için…

Amerika’daki  bayramların Türkiye’den bir farkı bayram namazlarımız. Nasıl mı? Türkiye’deki gibi bir kerede kılınmıyor bayram namazları. Gelen cemaatin sayısına göre iki üç defa tekrarlanıyor namazlar ta ki cemaat bitene kadar. Hani herhangi bir sebepten dolayı ilk cemaate yetişemediysen peşi sıra kılınacak namazda yerini alabiliyor ve rahatça bayram namazını eda etmiş oluyorsun.

Bayramı hissettiren bir diğer güzellik de namazı takip eden bayram kahvaltıları… ramazan boyu iftar yaptığın arkadaşlarınla bu sefer bayramlaşmak üzere yine elbirliğiyle hazırlanan kahvaltıda buluşuluyor. Peşinden ise tüm çocukların dört gözle beklediği bayram harçlıkları ve hediyeleşmeler. Herkes çocukları sevindirebilmek ve gurbette bayram burukluğunu üzerinden atabilmek için elinden gelen gayreti gösteriyor. Yaşlılarımız sanki kendi çocuklarını ve torunlarını bekler gibi cami cemaatinin ziyaretini bekliyorlar. Genç aileler de sanki kendi aile büyüklerini ziyaret eder gibi sıra atlamadan herkesin gönlünü almaya çalışıyorlar. Aynı bayram namazı gibi bayram ziyaretlerimiz de zamanla sınırlı değil, uzaklardaki büyüklere bir kaç hafta sonra bile bayram ziyareti yapılabiliyor ve bunu kimse yadırgamıyor.

Başta da söylediğim gibi insanın evin eşiğini geçtikten sonra hayata bakış açısı değişiyor. Bizler gibi hayatını gurbette geçirenler ise bir yandan hatırladığımız kadarıyla kültürümüzü gelecek nesillere aktarmaya, diğer yandan da gördüğümüz güzel adetleri hayatımıza yansıtmaya çalışıyoruz.

Bayram tadında yaşanacak nice güzel günler dileğiyle Ramazan Bayramı’nız mübarek olsun…

Ayşe Tuba (Keskin) Demir

1972 Osmaniye doğumlu olup ilk, orta ve lise eğitimini Osmaniye'de tamamladı. Gazi üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu ve aynı üniversitede Eski Türk Edebiyatı alanında yüksek lisansını yaptı. Eğitimine Brooklyn College'da devam etti. Long Island Üniversitesi'nde Eğitim Teknolojisi alanında ikinci yüksek lisansını tamamladı. Halen NCC'de psikoloji dersleri almaktadır. Evli ve üç çocuk annesi olup New York'ta yaşamaktadır.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın