Azerbaycan'da 7 Şubat 2024 Çarşamba Günü Yapılan ve 30 Yıl Sonra Ermeni İşgalinden Kurtarılan Dağlık Karabağ Bölgesinde de Sandıkların Kurulduğu, 8. Cumhurbaşkanlığı Seçimini, Mevcut Cumhurbaşkanı İlham ALİYEV Büyük Farkla Kazandı. Yeni Dönem, Kardeş Azerbaycan Devleti ve Halkı için Hayırlı, Uğurlu olsun…

Ramazan ve Bayramı Düşünürken…

Dergimizin Sevgili Okuyucuları, Ramazan Bayramınız kutlu olsun!..

bayram-gelenekleri_646x340

 

Bayram; başta ülkemiz, diğer kıymetli Türk yurtları, savaşın girdabındaki bütün “Müslüman” ülkeler olmak üzere, bütün insanlığa barış, huzur ve mutluluk soluğu getirsin. Bayramı, Allah’ın izniyle, mutluluğun, huzurun ve iyiliklerin hakim olduğu, gerçek bir bayram gibi paylaşımlarla yaşayalım.

Ramazan Bayramı, onbir ayın Sultanı 0larak anılan Ramazan’ın insanlığa ödülüdür.  Ramazan kelimesinin etimolojisiyle ilgili çeşitli rivayetler vardır. Biz bu yazımızda rivayetlerden çok, ortak anlamı üzerinde duracağız. Bilindiği gibi biz Müslümanlar, “Ramazan ayında oruç tutan ve ihlasla tövbe eden müminlerin günahlarının oruçla yanacağına; böylece, günahlarımızdan arınacağımıza, tertemiz olacağımıza” inanırız.

Bir ay Ramazan’ı hakkı ile yaşadığımızı varsayarsak, sıcak ve uzun günlerde ibadet ağırlıklı yaşamanın manevi hazzı bile ödüldür ama bu kişiden kişiye değişiklik arzedebilir.. Bunun için, bu başarılı ibadet sürecinin ortak bir sevinçle perçinlenmesi anlamına gelen Bayram(beyren, meyren…)la noktalanır süreç… Bir takım halk inanışı ve toplumsal beğenilerle geliştirilerek süslemeler yapılmıştır ama özü, özeti budur bayramın.

Ancak, özü ne derece ön plandadır, tartışılır.

Çünkü; teferruatla boğuşmaktan, öze kolay kolay gelemeyiz!
Ah, bir ÖZ’e gelebilsek!

ÖZÜ, HAYAT FELSEFEMİZ YAPABİLSEK!…

FullSizeRender
İslam’ın ruhunu gerçekten yaşayabilsek, hayat ne kadar kolay, dünya ne kadar yaşanası bir gezegen olurdu…
HER GÜN HEM RAMAZAN, HEM BAYRAM olurdu…

Oysa özü yaşayamadığımız için hayatımızda, “sözde işler” egemendir. Bu konuda da sözde mü’minler arasında, aşılamayan öyle yüksek dağlar var ki… Bu dağlar kul yapısı olduğu için toprağına, taşına zorlayıcı, yapıştırıcı maddeler katılmış sanki. Beton bloklar, granit ya da mermer dağları gibi yapılar ortaya çıkmış. Onları delmeye, eritmeye yüksek teknolojinin, bilimin gücü bile yetemiyor…
Oysa Rabbimiz ne diyor?
Dinde zorlama yoktur! Kolaylaştırın, zorlaştırmayın!
Uygulamalara baktığınızda, ters yönde bir gidiş olduğu görülür. Çünkü İslam değil, sadece mezhepsel yorumları vardır. bu yorumlarla hem o mezhebe bağlı olanlara hem de o mezhepten olmayanlara kısıtlamalar getirilir. Yalnızca bayramları değil, bütünüyle hayatı zorlaştırmak için yarış var gibidir. Peki, Peygamberimiz; Allah’ın Habibim dediği Resul’ün ümmeti olan bizler, mensubu olmaktan gurur duyduğumuz en tekamül etmiş dini; İslam‘ı kişisel algılara, mezheplere kurban etmiş olmuyor muyuz? Allah’ın emirlerini tahrip etmiş olmuyor muyuz?..
Dileyelim ki bu mübarek bayram, İslam’ın özünde birleşmeye vesile olsun! Akıl ve bilim galip gelsin ve mezhep, tarikat, kanaat önderleri bu fırsatı, İslam’da birleşmekten yana değerlendirsinler. İslam adına yapılan katliamları, zulmü hep birlikte reddedebilsinler, Yüce Yaradan’ın nefesinden üflediği ve yeryüzünde halifesi yaptığı biz insanların emrine sunduğu dünya cennetimizi, daha fazla cehennemleştirmesinler!
Ayrılıklarda azap, birlik beraberlıkte mükafat olduğunu hatırlatsınlar.
Bayram, önce evimize sevinç, mutluluk, huzur getirsin. Sonra bu güzellikler, dalga dalga bütün çevremize ve oradan da bütün insanlığa sinerji oluştursun. Hayat Bayram olsun!

BAYRAM, EVDE BAŞLAR!
Önce evimizde bayramlaşalım. Birlikte isek, ana-babalarımız, eşimiz, çocuklarımız ve diğer aile fertleriyle kucaklaşıp, olumlu enerjilerimizi, muhabbetimizi birbirimize aktaralım. Sonra pratik hazırlanışlar ve dışarıya çıkışlarla; ayrı oturuyorsak, öncelikle ana-babamızı, diğer büyüklerimizi ziyaret edip ellerini öpüp, sarılıp, hayır dualarını alalım. Sonra onların apartman veya yakınlarındaki büyüklerimizi ziyaret edelim, hatıralarını sorup, gönüllerini alalım. Teknoloji bu işlere yarıyor; telefonla evde olduğunu tespit ettiğimiz diğer yakınlarımız ve eş-dost ziyaretleri yapalım.
Bu arada, önceden hazırladığımız yahut yol üzerinde alabidiğimiz ufak hediyeler, çiçek, tatlı, börek vb. İle, gönül köprülerini sağlamlaştıralım. Unutmayalım, hediyeleşmek de dini ve milli kültürümüzün güzel bir parçasıdır.
Bayram oturmalarına gelince… Ziyaretler kısa olmalı ki, daha çok kişi ile bayramlaşalım. Hele yanımızda çocuklarımız varsa, seri ziyaretlerin önemi daha da artar.  Y kuşağı çocuklarımızın sabrı bize göre daha azdır. Büyük olasılıkla, zaten yola çıkarken pazarlığını da yaparlar. Aman, sinirler gerilmesin!

Bu arada, görüşme imkanı olamayacak yakınlarımıza, arkadaşlarımıza telefonla, görüntülü başka iletişim yollarıyla ulaşıp bayramlaşalım. Çocuklarımızı görüştürüp, geleceğe gönül köprüleri kurduralım.

ÇOCUKLARIMIZA BAYRAM’I, RAMAZAN’I ANLATALIM!
Ramazan, demişken; dün Facebook sosyal ağıında, Ramazan’a vurgu yapan ve Bayramı henüz hak etmediğimizi dile getiren bir yazıya rastladım. Ben de kişisel sayfamda, bazı sosyal medya gruplarımda kısmen yer verdim. Bayrama farklı açılardan bakabilmek için, yazıma da alıntı yaptım.
Başlığı ve özü “Gitme Ramazan!” olan bu yazının kime ait olduğunu bilmiyorum, müellifi beni bağışlasın. Her kimse, Allah ondan razı olsun ki bu yazıya da konu olarak, zaten amacına da ulaştı. İşte yazıdan bölümler:

“… Savaşın çocukları, mazlumlar, yetimler, öksüzler, kimsesizler… Karnı Ramazan’da doyanlar Şevval’de yine aç kalacak; gitme Ramazan.
“… Kurşun yemek oruç bozar mı?” bilmiyoruz hâlâ. Tan yerini ağartıp duran bombalardan siyah ip ile beyaz ipin ayırt edilip edilemediği bilinemiyorsa ne yapılacak, Günleri hep oruçlu gibi geçenler hep oruç tutuyor sayılır mı? Sahur da iftar da yapamayanların oruçları kabul olur mu, öğrenemedik. Gitme”!

“….Mukabelelerimizin, ‘anladıklarımız’ kısmına geçemedik. Nasıl okunacağından nasıl anlaşılacağına sıra gelmedi henüz. Biraz daha kal, gitme!
Gösterişli sofralarımızda zenginlerden fakirlerimize yer kalmadı, oturma sırası toklarımızdan açlarımıza gelmedi henüz…

Nisab miktarları cimriliklerimize şifa olamadı; fitre hesaplarımız Kur’an’ın sadakalarını tutmadı; infaklarımız aslını bulamadı, gitme!

Aynı ezanı bekleyerek sabırlarını, dualarını, iftarlarını hatta sofralarını ‘bir’leştirenler hakikatte birleşemedi henüz, gitme!

Ramazan’da süren can kayıpları; kıyımlar, Ramazan’ı ağırlayanların kıyamı olamadı. Zulümler son bulmadı, kanayan yanlarımızın kanı durmadı. Gitme!
Allah Rasulünün orucu nasıldı? İftarı nasıldı? Ramazan’ı nasıl yaşanırdı, öğrenemedik, gitme!

Midemizle birlikte gözümüz, kulağımız, dilimiz de hatta kalbimiz de oruç tutacaktı. Gidersen yine uyuruz, gitme!

FARZ, TERAVİHİ YENEMEDİ! Aylık Müslümanlar yıllık Müslümanlara dönüşemedi, gelişin bizi kendimize getiremedi, gitme!

Bayram mı? Hak etmedik ki henüz! … Gitme!” diyor yazar,

RAMAZAN’INVE BAYRAM’IN ANLAMINI, içi boşaltılan değerlerimizi düşündüren, güzel ve sıcak ifadeler gibi geldi bana.. inancımızın gereği olan hususlar.. ama…
Geniş anlamıyla bakınca, gönlümüzü ferahlatmamamız için bir neden yok, doğrusu. Yoksa…

HER HAL VE ŞARTTA HAK EDİYORUZ, BAYRAMI!

Çünkü Bayram sadece kisisel bir ödül değildir. Toplumsal dayanışmayı, ortak hafızamızı diri tutmayı, ortak sevinçlerde çoğalmayı, sağları, hastaları ve mezarlıkları ziyaretler etmeyi, hediyeleşip gönül almayı, daha bir çok şeyi yaymayı; yeniden pek çok şeyi gözden geçirmeyi pekiştiren; görece de olsa acıları, sıkıntıları unutturan bir olgu ve olaydır.
Millet olmanın gururunu, şükretmenin; sadece YÜCE YARADAN’A TESLİM OLMANIN ERDEMİNİ ve MÜKAFATININ anlamını da yaşıyoruz bayramlarda.

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!

ŞEHİTSİZ, GAZİSİZ BİR BAYRAM DİLERİZ.

BAYRAM VESİLEYLE RABBİMİZ, SAVAŞTAN BESLENEN ŞER ODAKLARINI, ONLARIN PİYONLARI OLAN TERÖRİSTLERİ, İSLAH ETSİN, İSLAH OLMAYANLARI İSE KAHHAR SIFATIYLA KAHRETSİN!

Sevdiklerinizle ve sizi sevenlerle birlikte yaşayacağınız gönlünüzce güzel nice bayramlara…

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın