Milletleri birarada tutan, yaşadıkları toprakları vatan yapan ve o vatan üzerinde, ortak idealler etrafında birleşerek ilerlemelerini sağlayan ‘MİLLÎ RUH’ tur.
Millî ruh; tarihin derinliklerinden suyunu alıp, dallara can veren bir ruhtur.
Milli ruhu oluşmamış milletlerin ‘MİLLİ REFLEKSLERİ’ de oluşmaz, Milli reflekslerini harekete geçiremeyen milletlerin önce yaprakları dökülür, sonra dalları kurur ve nihayet kökleri de çürüyerek tarih sahnesinden silinirler.
Osmanlı İmparatorluğu’nun can çekiştiği bir dönemde ÇANAKKALE’de oluşan ruh yeniden filizlere su yürütmüş; İSTİKLAL MÜCADELESİNİ beslemiş ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kurulması ve sonsuza dek varolmasına kaynak teşkil etmiştir.
Tarihin akışını değiştiren Çanakkale Savaşı ve bu savaşta gösterilen kahramanlıklarla ilgili çok sayıda eser, şiir, destan yazılmıştır. Bunların arasında İSTİKLAL MARŞIMIZ’ın da söz yazarı olan büyük şair M. AKİF ERSOY’un “Çanakkale Destanı” ile Necmettin Halil ONAN’ın ‘DUR YOLCU!’ diye başlayan ‘Bir Yolcuya’ şiirleri bana göre o ruhu en iyi yansıtan eserlerdir.
Çanakkale Zaferi; Büyük Türk Milleti’nin cesaret ve feragat bakımından tarihe damgasını vurduğu, sayısız kahramanlıkların sergilendiği emsalsiz bir zaferdir.Bu zaferin hiçbir şekilde uydurma menkıbelere ihtiyacı yoktur. Savaş esnasında gerçekleşen binlerce kahramanlık öyküsü vardır. Bunlardan sadece bir kaçı bile o zaferi taçlandırmaya yetecektir.
Çanakkale Zaferi’nin kazanılmasında en büyük payı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e vermek gerekir. Ondan sonra diğer kahramanlara…ATATÜRK’ün ünü ÇANAKKALE SAVAŞI ile duyulmuş, sonrasında da İSTİKLAL MÜCADELESİNDEKİ BAŞARISI ve gerçekleştirdiği olağanüstü reformlarla tüm dünyayı kendine hayran bırakmıştır.
Üzülerek belirtmek gerekir ki; Milli Ruhu’muzu karartmak isteyenler; öncelikle bu ruhun oluşmasına en büyük katkıyı yapan ATATÜRK’ü ÇANAKKALE’de yok saymaya ve İstiklal Mücadelesini de sulandırmaya çalışırlar. Bir kısmı bilinçli, bir kısmı da cehaletten kaynaklı olarak ÇANAKKALE ile ilgili yazılan çoğu eser, şiir ve destanlarda ATATÜRK’e yer verilmemiştir.
ÇANAKKALE’NİN RUHU’ şiiriyle ise; kronolojik ve gerçek öykülere dayalı bir üslupla, başta ATATÜRK olmak üzere, tüm kahramanların hakkı teslim edilmeye çalışılmıştır.
ÇANAKKALE; Faruk Nafiz Çamlıbel’in dediği gibi; ‘Mustafa Kemal’in yüz milletle yüz yüze ilk görüştüğü yerdir. O savaşta oluşan ‘Çanakkale Ruhu’ da Türk Milletinin varlığı, geleceğinin teminatı ve en büyük değeridir.
100 yıl sonra bana “Çanakkale Ruhu” şiirini yazdıran millî ruha selam olsun!..
ÇANAKKALENİN RUHU
Yıl bin dokuz yüz on beş, on sekiz Mart’ta
Yüz binlerce nefer bekliyordu Sırat’ta
Hakkı Bey’le değişmişti bir milletin kaderi
Yirmi altı mayınlık ince bir hatta
Rotası mahşerdi sanki yenilmez armadanın
Çanakkale durağıydı yüz binlerce yolcunun
Gömüldüler kimi derya, kimisi de toprağa
Koca Seyit timsaliydi Türk’ün iman gücünün
Nazlı Ay’ın önüne her biri yıldız oldu
Semada izi vardır sayısız kahramanın
Nice civanın yüreği ta arşa değmişti
Cafer Tayyar, Adil Bey ve de Cevat Paşa’nın
Bir bahar gününün seheri, yirmi beş Nisan
Daha baharında göçmekte binlerce insan
Yahya Çavuş ve takımı sırtladılar bir asrı
Hakk’ın, Türk’ün diliydi konuştukları lisan
Birleşmişti her cenahtan, adanmıştı yürekler
Umutlar, düşler birdi, tekti herkesin tasası
Geçit vermedi Hasan Mevsuf ve civanları
Müthiş bir destan yazdı DARDANOS BATARYASI
Haddi, hesabı yoktu dökülen al kanların
Adeta kan rengine bürünmüştü topraklar
İçtiler şahadetin o tatlı şerbetini
On beşine basmamış nice yiğit evlatlar
Darü’l fünun, Tıbbiye, çok sayıda okuldan
Kına çalarak gelmişlerdi Çanakkale’ye
Amansız bir savaşta yıldız yıldız kaydılar
Altı bin mermi düşmüştü her bir metrekareye
Yolları Firdevs, Adn, Daru’s-Selam’ın yoluydu
Dönüp bakmadılar bir kez göçerlerken ardına
Kurban oldu her biri Kınalı Ali gibi
Bir hilalin, bir milletin, bu vatanın uğruna
Bir şahadetin öyküsü, keskin bir nişancının
Saygıyla yer almıştı, Davies’in mektubunda
Bir düşman yere düşmüştü, çektiği her tetikte
Gül yüzlü bir Türk kızıydı, daha on dokuzunda
Ali Reşat; on beşinde, öksüz, yetim bir çocuk
Devlet babasıydı artık, toprak ise anası
Bu destanda payı çoktu attığı bombaların
Mani olmamıştı ona ciğerdeki yarası
Son nefesinden önce Halil, Sargıyeri’nde
İbrahim’den aldığı bir mecidiye dilinde
Hiç biri göçmemişti tek kuruş kul hakkıyla
Her birinin hakkı var hepimiz üzerinde
Çok soylu ve asil davranmıştı Mehmetçik
Düşman askerlerinin yarasını sarmıştı
Yoktu fıtratlarında düşene sille vurmak
Suya düşen pilotu Ruhi Bey kurtarmıştı
Vurdular Türk damgasını Cesaret Tepesi’ne
Vuruştular düşmanla taş ve yumrukla
Tarihini yazdılar Türk’ün cesaretinin
Savaştı Mehmet Çavuşlar imanla ve umutla
Sarı Saçlı Bir Dev ayakta, Bombasırtı’nda
Her bir nefer taşınan ağır yükün farkında
Bir milletin kaderi elindeydi Kemal’in
Çok şanlı bir tarihti taşıdığı sırtında
Bir emirle çıktılar şahadet denen yola
Zaman yoktu ‘Neden?’ diye soracak kadar
Öylesine kaçınılmaz bir emirdi ki o;
Zaman yoktu, bir düş bile kuracak kadar
Bayrama gider gibi atıldılar ölüme
“Allah! Allah!” sesiyle coşuyordu Mehmetler
Dövüştüler, konuştular hepsi Hakk’ın dilinden
Sustu sema, sustu derya, ihtiramdaydı melekler
Şahadete vuslat idi gönüllerinde yatan
Yoktu asla düşlerinde ne horon, ne de halay
Bir top mermisiyle düştü Hüseyin Avni Bey
Duayla yâd edilir Elli Yedinci Alay
Takatinin sonuna dek savaşıyordu herkes
Saygıyla anılmalı Esad ve Vehip Paşa
‘Siyaseten bir sürü yanlışı var!’ dense de
Çırpınmıştı zafer için Nazır Enver Paşa
Büyük bir hezimetti Büyük Britanya için
Son bulmuştu düklerin ve lordların sefası
Birlikte anılmıştı Türk’ün zaferi ile
Churchill ile Fisher’in zorunlu istifası
Nesillerin kırıldığı ne çetin bir savaş bu
Düşenlerin ateşiyle kavrulmuştu topraklar
Bir tarih yazılırken selam durmuştu zaman
Büyük bir tevekkülle göçüyordu kuşaklar
Seddülbahir, Conkbayırı, Arıburnu, Kirte’de
Cesaret ve feragat yüreklerde zirvede
Kırılmıştı düşmanın o pervasız cüreti
Şok üstüne şok vardı mağrur İngiltere’de
Saldırmıştı yüz binler nedenini bilmeden
Onulması imkansızdı öylesi bir cinnetin
Düşmüştüler toprağa birçok renkten ve ırktan
Konuğudurlar şimdi emsalsiz bir milletin
Tüm kaygısı vatanıydı Mustafa Kemal’in
Zaman durmuştu göğsünde, ölümün kıyısında
Koştu Rabbine, inen kırbacıyla, Mehmetler
Dersi verildi mağrurların Conkbayırı’nda
Tatmışlardı yenilgiyi denizde ve karada
Hem İngiliz, hem Fransız, hem bilmem ne güruhu
Nasibini aldılar döndürülen devrandan
Anladılar ‘Yenilmez!’ Çanakkale’nin ruhu
Büyük ve soylu bir millet tarihiyle ordaydı
Mührüydü Çanakkale ezelin ve ebedin
Öldü dedikleri millet yeniden dirilmişti
Müjdesiydi Çanakkale yepyeni bir devletin
Azerbaycan, Başkurdistan, Karatay, Çuvaşistan
Ayaktaydı baştanbaşa tüm Türkistan’ın ruhu
Kosova’dan Sincan’a dek duadaydı yarenler
O dualar ile o ruh yenmişti o güruhu
O ruhla kazanıldı nice şanlı zaferler
Şimdi o ruh serlerde, yüreklerde yaşıyor
Minnetimiz o ruha, şükrümüz var Allah’a
O ruh ki; kardeşliği tüm dallara taşıyor
O ruhta tevekkül, cesaret, metanet vardır
Yer bulunmaz asla ürkeklik, teslimiyete!
O ruhla vatan oldu bu kan kokan topraklar
O ruhla olur vuslatımız ebediyete.
Siz, ey dokuzdan doksana Türk Gençleri; yüreğinizde Vatan Meş’alesi yandıkça; herbiriniz bir Ali Reşat, Kınalı Ali, Seyit Onbaşı, Hakkı Bey, Yahya Çavuş, Nezahat Onbaşı’sınız..Ve herbiriniz; ama herbiriniz birer Mustafa Kemal’siniz ve emsalsizsiniz!
Ve;
tarihi tekerrür ettirmemek için ortak millî hafızamızı canlı tutmalı; sadece “18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitler Günü” veya ” 14 Nisan Şehitler Haftası“nda anmak yetmez ama hiç değilse o günlerde o millî ruhta yaşayabilmeliyiz…