23 NİSAN 1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ATATÜRK; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diye açıkladı, o gün, “HAKİMİYETİ MİLLİYE BAYRAMI” oldu ve çocuklara armağan edildi. 1923'te “ÇOCUKLARIN ROZET BAYRAMI”, sonrasında “ÇOCUK BAYRAMI” adını aldı, 1929'da iki bayram birleştirilerek “HAKİMİYETİ MİLLİYE VE ÇOCUK BAYRAMI" oldu... "23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI" Kutlu Olsun! Türk çocukları başta olmak üzere bütün çocuklar daima özgür, güvende ve mutlu yaşasın…

Çocuklarımız “HAN”ları Örnek Alsın

2005 yılında Boğaç Han isimli bir çizgi film izlemiş ve ardından ÇOCUKLARIMIZ “MAN”LARI DEĞİL “HAN”LARI ÖRNEK ALSIN başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Ardından bu yazımızı 2012 yılında yayınlanan ve geçtiğimiz gün 18. baskısını yapan “Hedef Turan” isimli kitabımıza da almıştık. Bu yazının bir kısmını -köşeli ayraçla yaptığım bazı eklemelerle- yeniden paylaşmak istedim.

Çocukluğumuzda hepimizin bir veya birkaç kahramanı olmuştur. Günümüz çocukları da doğal olarak bazı karakterleri gözünde büyüterek onları kendi hayal dünyalarında kurgulayarak bir yerlere koyuyor, efsaneleştiriyor. Bu, çoğu zaman çizgi film karakterleri oluyor. Malumunuzdur ki bu yaşlarda çocuğun örnek aldığı şahsiyetler, gelecek hayatında karakterinin şekillenmesinde önemli roller oynuyor.

Dede Korkut Hikayeleri nedir? Dede Korkut kimdir? Dede Korkut Hikayeleri'ndeki karakterler kim?
Günümüz çocuklarının seçtiği kahramanlar genellikle yabancı kültürlerin yansıması olan birtakım hayal ürünleridir. Çocuklarımız “Superman, Spiderman” gibi sahte kahramanlara özenmekte ve bunlar gibi hareket etmektedir. Geçtiğimiz günlerde bir çocuğun kendini örümcek adam zannederek beşinci kattan atlaması ve bunun gibi birçok hadise malumunuzdur. Bu tür çocuk yayınlarının birçok zararlı yönü vardır. Bunlardan önemli bir tanesi Türk kültürünü baltalamasıdır.
“Şirinler” adlı çizgi film şiddet içermediği için seyredenlere çok şirin ve zararsız görünse de “Pokemon”lardan daha zararlı bir yapıttır. Tamamıyla kültürleri yozlaştırmaya yöneliktir. Türk çocuğu bu şirin denen mahlûkların yaşam tarzına özenmekte ve ortaya kültürümüzün ihtiyacı olmayan bir gençlik çıkmaktadır. Çizgi filmde bir tane kadın bulunmakta ve bir mesleği yalnız bir kişi icra etmektedir. Bir ideolojiyi gayet “şirin!” bir şekilde çizgi filme yerleştirmişlerdir. Bilinçaltında böyle bir toplum oluşturma isteklerini bu genç beyinlere bu şekilde aşılamaktadırlar.
Bu tür yapıtlar bizim kültürümüzü yok etmekten ve hayalperest bir Türk toplumu oluşturmaktan başka gaye gütmemektedir. [Oysa hayal kurmak ile hayalperest olup kurguladığı bu dünyada yaşamak arasında bir fark olmalı.] Bunların başlıca sebebi ise çocuk edebiyatı alanında çok geri olmamızdır. Türk çocuğu Şirin Baba’yı, Noel Baba’yı bilirken kendi öz değeri olan Dede Korkut’tan habersizdir. Kendi öz değerlerinden mahrum büyüyen çocukların gençlik yılları da aynı doğrultuda devam etmektedir. Bu bağlamda Kültür Bakanlığı’na büyük işler düşmektedir. Bakanlık, çocuk edebiyatıyla ilgili uzmanlarla çalışmalı, kaliteli ve değerlerimizi tam anlamıyla yansıtan kitaplar bastırmalı, çizgi filmler, filmler yaptırmalıdır. Tabii ki iş bu çalışmaları yaptırmakla bitmemektedir bunları güzel bir şekilde geniş kitlelere ulaştırmak da gerekmektedir. Yoksa yaptıkları çalışmaların raflarda kalması kimseye fayda getirmeyecektir. Bunların tanıtımı en üst seviyede yapılmalı ve yapıtlar büyük televizyon kanallarında yayınlatılmalıdır. [2021 yılından baktığımızda… 2008 Kasım’ında yayın hayatına başlayan TRT Çocuk kanalı ile bu boşluğa dair çığır açıcı çalışmalar yapıldığını belirtmeliyiz. Neredeyse hiçbir yabancı çizgi filmin yer almadığı bu kanalda yayınlanan çizgi filmlerin ve programların yerli ve millî olması büyük ve değerli bir iştir. Yabancı çizgi filmlerde ve çocuk filmlerinde yer alan Türk kültürüne ve Müslüman kimliğine aykırı sembol ve inanışların savunmasız hâldeki çocuklarımızın bilinçaltına yerleşmesi kaçınılmazdır. Bu sebeple hem TRT Çocuk’ta hem de diğer bazı kanallarda yer alan yerli yapımlarda emeği geçen herkese millî hassasiyetlerle teşekkür ediyorum.]
Şu an piyasada yabancı kültürleri anlatan yüzlerce çocuk kitabı olmasına rağmen bizim çok eskimiş ve -yenilenmediği için- sıradanlaşmış Nasreddin Hoca ve Keloğlan hikâyelerinden başka çocuklara uyarlanmış meşhur hikâyelerimiz yoktur.
[2021 yılından baktığımızda… Çocuk kitabı dendiğinde bir roman yahut hikâyenin özetinin yapılıp basılması gibi sağlıksız bir yaklaşımdan uzaklaşılmış durumda. Artık, pek çok yayınevinin çocuk dizileri raflarda yerini almakta. Bu dizilerin bir kısmının Türk kahramanlarını tanıtıyor olması güzel bir gelişme. Sırada orijinal içerikli uzun soluklu hikâyeler ve bu sembollerin oyuncaktan aksesuara tüm ticari alanlarda yer alması olmalı. Bir de bazı çocuk kitaplarında ticari kaygıların öne çıkması olumsuz bazı yayınların hayat bulmasına sebep oluyor. Alanında uzman isimlerin yazmaması yahut incelememesi sebebiyle özellikle cümle yapılarında Türk cümle yapısının aleyhine bir gelişme olduğunu görmekteyiz. Yerlilik ve millîlik yalnızca seçilen sembolle değil ona her yönüyle Türk bakışıyla bakmakla ve Türk ruhu üflemekle mümkündür. Yoksa sembol Türk; içerik ve üslup yabancı olduktan sonra bu yayınların yararından çok zararı söz konusudur.]
Boğaç Han hikâyesine dönecek olursak… Çocuklarımıza elbette Dede Korkut’un usulü ile isim verecek değiliz ancak çocuklarımız lakaplarını neden bu şekilde belirlemesinler ki? Türk çocukları bilmem ne “man”lar yerine bizim öz değerlerimiz olan “han”lara özenmeye çalışsalar daha iyi olmaz mı? Biz büyükler, yönlendirmeyi kendi değerlerimize yapsak daha doğru olmaz mı?

  • Merhum Doç. Dr. Sinan ATEŞ ‘in hayattayken yayınlanmak üzere tarafımıza ilettiği yazısıdır.
  • Birkaç yazısı daha elimizde olup yayınlanacaktır.

Sinan ATEŞ

1984 yılında Bursa’da dünyaya gelen Sinan ATEŞ, ilk orta ve lise öğrenimini Bursa’da tamamladı. Bursa Anadolu Öğretmen Lisesi’nin ardından Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümünden 2006 yılında mezun olan ATEŞ, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde başladığı yüksek lisans eğitimini Prof. Dr. Bahri ATA danışmanlığında yapmış olduğu “Sosyal Bilgilerde Tarih Diyagramlarının Kullanım Türlerinin Öğrenci Başarısına Etkisi” adlı çalışmayı 2009 yılında başarıyla savunarak tamamladı. Ardından 2010 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nde Doktora öğrenimine başlayan Sinan ATEŞ, Doç. Dr. Seyfi YILDIRIM danışmanlığında “Cumhuriyet Dönemi Din Politikası ve Din-Siyaset İlişkisi (1946-1960)” başlıklı tezini 2018 yılında tamamladı. Ulusal, uluslararası sempozyumlarda bildirileri olan ATEŞ’in Uluslararası hakemli ve indexli dergilerde yayınlanmış makaleleri, uluslararası yayınevleri tarafından yayımlanmış kitapları bulunmaktadır. Halen Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve inkılap Tarihi Enstitüsünde öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Pek çok sivil toplum kuruluşunda faaliyet gösteren Sinan ATEŞ evli ve iki çocuk babasıdır.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın