23 NİSAN 1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ATATÜRK; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diye açıkladı, o gün, “HAKİMİYETİ MİLLİYE BAYRAMI” oldu ve çocuklara armağan edildi. 1923'te “ÇOCUKLARIN ROZET BAYRAMI”, sonrasında “ÇOCUK BAYRAMI” adını aldı, 1929'da iki bayram birleştirilerek “HAKİMİYETİ MİLLİYE VE ÇOCUK BAYRAMI" oldu... "23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI" Kutlu Olsun! Türk çocukları başta olmak üzere bütün çocuklar daima özgür, güvende ve mutlu yaşasın…

Kıvılcım ve Serbest Düşüş

Sıfır noktasından şu ana tıngır mıngır ilerlerken seçtiğimiz yol, gittiğimiz istikamet, hayat amacımıza göre belirlenir. Sabahları yataktan kalkma sebebimizi, bazıları ikigai de diyorlar, bence en güzel tanımlayan ifade, içimizde harlanan ateş, kıvılcımdır.

Kıvılcım ne kadar büyükse ve canlıysa o kadar hayata kök salıyoruz. Büyüyüp, gelişebiliyoruz. Bir yerden koptuğunda, kırıldığında, zarar gördüğünde köklerimiz ve tutunduğumuz yer kalıyor ama köklerinin tam üstünden zamansızca ve hoyratça kesilmiş ağaçlar gibi kalıyoruz. Fiziksel varlığımız orada, yerli yerinde dururken, ruhumuz serbest düşüşte, derinliğe dalma halinde oluyor.

Kıvılcıma geri döndüğümüzde(yani hayat amacına) aslında ne kadar komplike bir konu olduğunu görürüz. Milyonlarca belki de milyarlarca amaç arasından neden onu seçtik ? Neden diğerleri değil de o? Bu seçim ve ağaç gerçek mi? Yoksa satın aldığımız bir şey mi? Yani bu bizim içtenlikle benimsediğimiz özgün ve orjinal hedefimiz mi, yoksa çevremizdeki insanlardan ya da toplumdan etkilenerek satın aldığımız yapay bir düşünce mi?

Örneğin; evlenip, iyi bir anne, eş olmayı hayat amacı olarak seçen bir kadın, bunu hiç kimsenin etkisi altında kalmadan kendi özgür iradesi ile mi seçiyor, yoksa toplumun ona yüklediği kadın rollerinden biri olduğu için, fark etmeden bilinç altına mı işleniyor?

Bu sorunun cevabını uzun vadede alabiliyoruz. Yıllar geçtikçe insanın kendine koyduğu sınırlar kalkıyor ve  kendini daha çok dinlerken, çevresindekileri daha az dikkate almaya başlıyor. Bu da gerçek isteklerin açığa çıkmasına neden oluyor. Dolayısıyla seçim(ler)i kendi isteği ve hayat amacı ise seçimlerinden memnun, değilse mesela 50. yaş bunalımını yaşarken buluyor kendini.

Kişinin bunalımdan çıkış anahtarı kendi özgün kıvılcımını bulmasında yatıyor. Peki bunu çözmenin daha kolay bir yolu yok mu veya anlamamız için bu kadar uzun zaman mı geçmesi gerekiyor?

Hayat amacı yani bizi pek çok kere serbest düşüşten koruyan kıvılcım; bir bireyin içindeki değerler toplamının onu götürdüğü tutkulardır. Bunu bulması da kişinin kendini keşfetmesine ve doğru tahlil edebilmesine bağlıdır.

– Ne beni gerçekten mutlu ediyor?

– Neye eğilimim daha fazla?

– Yeteneklerim neler?

Sorularına verdiği dürüst yanıtlar kişiyi kıvılcımına, esas hedefine götürür.

Kıvılcım, motive olunabilinen şeydir aynı zamanda. Zamanla değişebilir, başkalaşabilir. Ona ulaşabilmek için kişi sürekli kendisi ile içsel yolculuğa girer. İçsel yolculuk, sorgulamaları ve hesaplaşmalarını ne kadar dürüst ve ayrıntılı yaparsanız, o kadar doğru bir yaşam amacınız ve kıvılcımınız var demektir.

İçsel yolculuk zaman ve kırılganlığı barındırdığı için, pek çok insan hayat amacını gençlik yıllarında bulamaz. Hayal kırıklıkları ve ümitsiz hissetmek bir zorluk, açık bir zihnin ve kalbin olması ise bir gerekliliktir.

Yani kıvılcım o kadar kolay ulaşılabilen bir şey değildir, sınırlı sayıdaki kendinden emin insanlardan değilseniz.. Kıvılcım ya da hayat amacı akıl, ruh ve bedenin ortak sürdürdüğü uzun mesafeli bir yolculuğun vardığı yerdir. Bazıları o yolun vardığı yere bir türlü ulaşamaz, bazıları yanlış yola çıkar, bazıları yolda rotasını değiştirir ve küçük bir azınlık ise bitiş noktasına ulaşır.

Bu yolculukta deneyimleri artırmak, çok sayıda farklı şeyi deneme arayışına bir nebze olsun katkı sunabilir.
İçimizdeki kıvılcıma kolaylıkla ulaşabilmek dileğiyle esen kalın.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın