YEDİKLERİMİZ NE KADAR SAĞLIKLI?

Tarım konusu dipsiz kuyu ve hangi alanına elinizi atsanız deprem gibi içinizi acıtacak, topluma ve devlete güveninizi sarsacak konularla karşılaşıyorsunuz. Toplum olarak en başta yediğimiz ürünlerin ne kadar sağlıklı olduğundan şüpheliyiz ve bu şüphemizde de çok haklıyız.

Uzmanlar, tarım alanlarımız yok oluyor, her yer beton oldu, kuraklık ciddiye alınması gereken bir tehdit, elli sene sonra bitkisel üretim yapamaz hale gelebiliriz diyorlar. Bunların da hepsi birer gerçek ve bu hususlarda gelişmiş ülkelerin tamamı tedbir alıyorlar. Bizde ise çözüm üretme yönünde raporlardaki cümleler haricinde hiçbir ciddi tedbir yok.

2002 yılından bu yana görev yapan 8 bakandan sadece biri Ziraatçıydı. Yani tarımla ilgili vizyon, misyon gibi süslü hedefleri bilerek yazacak sadece bir kişi bakanlık yaptı o da bir sene  üç ay görevde kaldı. Bu elbette ne onun süper bakan olduğunu ne de diğerlerinin tarımdan hiç anlamadığı anlamına gelmez ancak büyük çoğunluğu siyaseten idareci olarak bakanlık koltuğuna oturdular. Mehdi Eker döneminde 2006’da çıkarılan ilk müstakil Tarım Kanununda olması gereken TARIM ALANLARININ KORUNMASI gibi bir hedef yok. 2017 de gündeme gelen ve Jeotermal seracılık, çiçekçilik, tohum üretimi gibi bitkisel ürünlerde ve şirketlerin yapabileceği hayvancılık faaliyeti için olumlu yönleri olan Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri, 22 yıl içinde en önemli başarı öyküsü sayılabilir. OSB’lerin şehir yakınlarında çok büyük alanlarda yapılıyor olması ise iç göçü tetiklemesi, yeni yerleşim alanlarının oluşması ve köylerin daha da boşalmasına yol açacaktır. OSB’ler henüz çok azken okul, sağlık, sosyal donatılar ve ulaşım için gerekli tedbirler gecikmeden alınmalıdır.

Tarım kanunu, 4 yıllık plan ve 4 yıllık stratejik plan gibi çalışmaların tamamı birbirine benzer yapılacak, edilecek üslubunda klasik metinlerinden ibaret. Bunların hiçbirinde  Tarım alanlarının korunacağı, Tarım iş gücünün korunması, Temel gıda mahiyetinde olan ürünlerin yerli üretimi, insan sağlığına uygun gıda üretiminin yapılması ve tüketiciye aynı kalitede ulaştırılmasına yönelik hedef ve tedbirlerden hiç bahsedilmiyor.

Yeni yayımlanan 2024-2028 Strateji Raporunda Tarım sektörünün sorunlarından bir kısmına değinilmiş fakat çok temel meselelere hiç yer verilmemiş. Mesela, fırsatlar  bölümünde yer alan “eğitimli genç nüfus artışı “ aslında tehditler bölümünde yer almalı.  Zira tarım alanında çalışacak genç nüfus kalmamış ki eğitimlisinden bahsedelim. Çiftçinin hayvan ve tarla satarak okuttuğu çocukları üniversite mezunu olarak şehirlerde ya işsiz ya da bambaşka işlerde çalışıyor. Çiftçinin ortalama yaşı ise 60’ı bulmuş. Bir çoğu traktörünün ağır şaftını takamayacak durumda.

Yazımızın başlığına açıklık getirelim. Ziraat Mühendisleri Odası sitesinde “BBC Türkçe`nin analizine göre 2021`de Türkiye kaynaklı gıda ve yem ürünlerine ilişkin toplam 563 bildirim yayımlandı. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği 2021`de 372 parti ürünün çoğunluğu PESTİSİT KALINTILARI (kimyasal ilaç) nedeniyle AB sınır kapılarında reddedilerek Türkiye`ye iade edildiğini açıkladı.”  Haberi yer alıyor. İade edilen bu ürünlerin imha edildiğini söyleyen resmi mercilere karşılık imha edilmeyip bizlere satıldığına ilişkin pek çok sektör mensubu var.

Şimdi  can sıkıcı bir soru soralım. Ülkenin herhangi bir yerinde üretilen ve bizlere satılan yaş meyve sebze ve hububatlarda ilaç kalıntısı için laboratuvar kontrolü yapılmakta mıdır? Cevap: HAYIR.

Kalın sağlıcakla…

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın