ZÜMRÜD-Ü ANKA

Evrenin kalbinde kayboldum…

Kısıtlı bir bedenin içinde,

Mozaikler gibi parça parça oldum.

Sonra yeniden birleştim.

Defalarca yandım, eridim,

Kül olup bittim.

Milyonlarca kere,

Kendimi doğurdum.

Öldüm ve yeniden doğdum

 Kâinatın ruhunu üfledim kalbime,

Delip geçti tüm benliğimi,

Savurdu fırlattı millerce öteye

O Ses…

Ahh o ses…

Çıkardı beni cehennemin yedi kat altından.

O ses ki yolu aydınlatan

O ses ki hayatın ritmini çalan

O ses ki bedenime hançer gibi saplanan,

Gezegenleri içimden geçiren…

Ruhumu şaha kaldıran

Ve dibe batıran…

Müziğini besteleyen,

Ve sessizliğe tutsak eden…

Kalbimde çiçek açtıran

Ve camdan bir tabutta dibe gönderen…

Siz hiç içinde şimşekler çakarak yürüyen,

Birini gördünüz mü?

Ben gördüm,

Puslanmış aynaların ardından bana bakıyordu.

Bendim O.

Binlerce volt kalbime bağlanmış da,

Dünyanın bütün elektriği bedenimden geçiyormuş gibi.

Tüm dünyayı yüreğinde hissetmek bu.

Acı, mutluluk…

Var olmak, Yok olmak…

Ruhumun okyanusunda dibe battım,

Boğuldum ve temizlendim.

Zihnimin kölesi oldum.

Kelepçelerle tutundum yaşamaya

Kurtulmak için onlardan,

Önce acıyı yok ettim,

Sonra ellerimi…

Yeniden ve yeniden,

Kestim, biçtim, şekil verdim varoluşuma…

Acıttım, kanattım ve yaralarımı sardım.

Şimdi alev kuşu misali,

Arayıp, duruyorum dünyamı.

Uzun uzun kaybolup,

Gerçeğin ötesine taşınıyorum.

Her geçen gün

Kendi sanatımı sunuyorum yeryüzüne.

 

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın