Bu pencereden yurt dışında farklı başarılar göstermiş, ileri makamlara gelmiş başarılı Türk kadınlarını sizinle tanıştıracağız. Türk kadını iyi anne, iyi eş, iyi vatandaş olduğu gibi, iyi de çalışan/iş kadınıdır; patrondur, yöneticidir, akademisyendir .
YÖNETİCİ GÖREVİ ONA EMANET EDİLDİ
Selma Cürebal’ı tesadüfen tanıdım. Oğlumun öğretmeni ile toplumsal bir konu üzerine konuşuyorduk. Öğretmenimiz dedi ki, kız kardeşim Hollanda’nın Rotterdam şehrinde bir Sığınma Merkezi yöneticisidir. Hollanda devletinin vatandaşına/insana, toplumsal olaylara yaklaşımı, mültecilerle ilgili yürüttüğü politikaları ile alakalı kardeşinin anlattığı bazı konuları aktardı. İlgimi çekti haliyle. Sizler de okuyun istedim.
- Şeyda Nasibli (Ş.N.) – Selma hanım, Hollanda yolculuğunuzu anlatır mısınız? Nerelerde eğitim aldınız? Nasıl oldu böyle bir makama gelebildiniz?
- Selma Cürebal (S.C.) – Ordu doğumluyum. Ordu ve Kastamonu ’da okudum. liseyi Kastamonu’da bitirdim sonra okumak için Hollanda’ya geldim. 4 yıl yüksel okul okudum. Psikolojik danışmanlık diploması aldım. Sonra müdürlük (menecement) eğitimi aldım. Bununla yetinmedim. Çocuk ve genç kızlarla ilgili eğitimlerin yanı sıra yöneticilik eğitimi de aldım. Toplumda kadın erkek arasında cinsiyet farklılıklarının psikolojik etkenleri konusunda eğitim aldım. Ayrıca bir eğitimim de: her insanın mutlaka iyi bir yönü, bir yeteneği vardır. İnsanın o yönünü ortaya çıkarmak, neyin kötü gittiği ile değil, neyin iyi gittiğine bakıp o insana yardım etmek konusunda idi. Buna pozitif yaklaşımla insanı topluma kazandırmak da diye biliriz.İlk işime ise Sığınma Merkezinde danışman olarak başladım. Dört yıl sonra ise koordinatör oldum. 2000 yılından bu yana ise aynı birimde yönetici olarak çalışıyorum(Burada bir parantez açıyorum: kendisi alçak gönüllülük yapıyor ama Sığınma Merkezinin yöneticisi makamına 3 aday varmış; ikisi Hollandalı, biri ise Türk. Hiç umudu yokmuş seçilmeye. Ama yönetici olarak onu tercih etmişler. Bu önemli koltuğa oturmayı o başarmış. Bu başarısının sebebini de kendinden dinleyelim. Ş.N ) İşimi hep severek yaptım. Ayrıca çok titizimdir. Benim için çalışma ekibimin ve bize sığınan insanların memnun olması çok önemlidir. Onların kendilerini güvende ve rahat hissetmeleri en önemli önceliktir. Ben saat 9 – 17 arası çalışan biri değilim. Telefonum 7/24 saat açıktır ve herkes istediği saatte bana ulaşabilir. Yani neden beni seçtiler derseniz, herkese eşit davranıyorum, hep samimiyim, güler yüzlü, dürüst ve açık sözlü biriyim. Tabii ki, bir de düzenli ve kusursuz çalışma sistemimin olması bana güvenmelerini kolaylaştırdı.
- (Ş.N.) Sığınma Merkezinin işi ile ilgili bilgi verir misiniz? Neler yapıyorsunuz?
- (S.C) Bizim merkez 5 bölümden oluşuyor. 4 bölümü kadın ve çocuklarla ilgili faaliyet gösteriyor. Burada aile içi şiddet görmüş, yardıma muhtaç olan kadın ve çocuklar barınıyor. 8 haftalık bir süreçte uzmanlarımız tarafından analiz yapılıyor. Psikologlar, çocuk eğitimcisi ve sosyal danışmanlar ortak rapor hazırlıyorlar. Bu rapora göre üyelerimizin ne gibi yardıma ihtiyacı varsa, belediyeye bildirilir. Belediye de bize belli miktarda para ayırıyor. 6 ayla 1 yıl içinde gerçekleşen yardımı biz mağdur insanlara ulaştırıyoruz. Ayrıca bu süre içinde kadınların eğitilmesine başlıyoruz. Kadın nasıl kendini güvende hissedebilir, aile içi şiddet görmemeleri için neler yapmaları gerekir, çocuk yetiştirmede sorunları nasıl çöze bilir, psikolojik olarak nasıl güçlü olabilir ve s. konuda eğitim veriyoruz. 8 hafta sonunda onları kendi evlerine gönderiyoruz. Eğitimleri kendi evlerinden alıyorlar. Bu süreçte danışmanlarımız her hafta onları evlerinde ziyaret ediyor, eğitim veriyorlar. Amacımız 8 hafta Sığınma Merkezinde kaldıktan sonra bu insanları normal hayatta kendi ayakları üzerine basarak yaşamaya alıştırmaktır. Bu sürede normal hayata uyum sağlamakta hala zorlanan, kendini hazır hissetmeyen kadınları ise başka bölümlerimize yerleştiriyoruz. Bir de erkek bölümümüz var. Orada da şiddet görmüş erkekler kalıyor. Bunlar genellikle eşleri tarafından şiddet gören veya eşcinsel hayat süren ve aile içinde kabul edilmeyen erkeklerdir. Merkezimizin kadınlara uyguladığı prosedür erkekler için de geçerlidir.
- (Ş.N.) Hollanda’nın da diğer Avrupa devletleri gibi sosyal politikaya çok önem verdiğini biliyoruz. Bunun için devlet nasıl bir bütçe ayırıyor? Böyle Merkezler ne kadar öncelik taşıyor?
- (S.C.) Hollanda hükumeti kim ne olursa olsun, rengini, dinini, milliyetini ayrıt etmeksizin, bütün vatandaşlarına eşit davranıyor. Her bir birey özgürce ve şiddete maruz kalmadan yaşama hakkına sahip olmalı. Kötü durumda olan, şiddet gören kadına, erkeğe, çocuğa mutlaka yardım ediliyor. Bu konuya çok önem veriliyor. Çünkü devletin, insan haklarına ve her kesin kendi düşüncesine göre yaşama haklarına inancı, saygısı var. Önemli bir bütçe ayırdığını da söyleyebiliriz.
- (Ş.N.) Peki, ülkenize gelen mültecilerle ilgili neler yapıyorsunuz? Onlarla ilgili farklı bir çalışmanız var mı?
- Yukarıda bahsettiğim faaliyetimiz her kes için geçerlidir. Hollanda devleti sınırları içinde bu politika her kese uygulanıyor. Mülteci olarak gelen kişiler Mülteci Yurtlarına yerleştiriliyor. Araştırma için 1 yıl oturma izni veriliyor. Bu süreçte kişinin kendi ülkesine dönüp dönemeyeceği, herhangi bir tehlikeli durumun olup olmadığı araştırılıyor. Bu araştırma sonucuna göre şahıs ya ülkesine geri gönderiliyor, ya da oturma izni veriliyor. Akabinde kendisine güvenli kalma yeri, yiyecek, yatak vs araç gereçler veriliyor.
- (Ş.N.) Peki, Türkiye ile herhangi bir iletişiminiz var mı? Buradaki Sığınma Merkezleri ile karşılıklı çalışmalarınız mevcut mu?
- (S.C) Türkiye’de Kadın Koruma Merkezi ve Konya’da olan Erkek Sığınma Merkezine e-mail attım. Ama teessüf ki, hiçbir cevap alamadım. Bunun dışında Türkiye’de olan Hollanda Büyükelçiliği’ne mektup yazdım. İnsanların buraya gelmeden (özellikle evlilik konusunda) eğitilmesini teklif ettim. Çünkü kültür farklılığı aile içi şiddetlere sebebiyet veriyor. Bunların minimuma indirilmesi için insanların bilinçlendirilmesini istedim.
- (Ş.N.) Gelecek için ne gibi planlarınız var? Bu tecrübenizi Türkiye’de de değerlendirmeyi düşünüyor musunuz?
- (S.C.) Evet. İleride işimi Türkiye’de devam ettirmeyi düşünüyorum. Ülkemde aile içi şiddet, geçimsizlik vakaları çok fazladır. İnsanlar buralara hayalleri ile geliyor. Ama umduğunu bulamıyor, mağdur oluyorlar. Ayrıca insanlarımız kendi seçimlerini yapamıyorlar. Aile ve çevre baskısı, ekonomik nedenlerden dolayı özgürce karar veremiyorlar. Dolayısı ile ülkemde mağdur insanların rehabilitasyona daha çok ihtiyaç vardır diye düşünüyorum.
- (Ş.N.) Sokakta yaşayan çocuklar var mı, bebeklerin sokağa veya kiliseye bırakılması söz konusu oluyor mu?
- (S.C.) Kesinlikle hayır. Burada çocuk esirgememe kurumları çok iyi çalışıyorlar. Belki çok nadiren ailesinden gizlii evlilik dışı hamile kalmış genç anneler korkularından bebeklerinden imtina edebiliyorlar. Bu vaka da yok denilecek kadar azdır. Yine de tekrarlıyorum: devletin çocuk esirgeme kurumları çok iyi çalışıyor. Hiç bir kadın, çocuk sokağa veya kiliseye terk edilmiyor.
Not: Kendisinden görev esnasında çekilmiş resimlerinden istedim. “Bizde görev sırasında resim çekmek yasak.” dedi.Bunun anlamı ise acı çekmiş, travma almış insanların afişe edilmesin etik ve doğru bulunmaz. Genel olarak insan onurunu inciten tüm davranışlar yasaktır.
Yazinizi cok begendim,ayrica roportaj yaptiginiz Selma hanimi da cok takdir ettim ve kendisiyle gurur duydum, ama Turkiye deki kadin koruma merkezi ve ilgili kurumlara e-mailattigini ama bir turlu cevap alamadigini okudum,cok surpriz degil benim icin cunki benimde buna benzer bir cok tecrubem var,
Zaten aksi olsaydi 3.dunya ulkelerinden sayilmazdik