Azerbaycan'da 7 Şubat 2024 Çarşamba Günü Yapılan ve 30 Yıl Sonra Ermeni İşgalinden Kurtarılan Dağlık Karabağ Bölgesinde de Sandıkların Kurulduğu, 8. Cumhurbaşkanlığı Seçimini, Mevcut Cumhurbaşkanı İlham ALİYEV Büyük Farkla Kazandı. Yeni Dönem, Kardeş Azerbaycan Devleti ve Halkı için Hayırlı, Uğurlu olsun…

Bir Yazarın Başarı Hikayesi

Daha çok küçükken kendi aklımın erdiği kadarıyla hayatı her zaman sorguladığımı hatırlıyorum. “Biz kimiz? Bu hayatta ne işimiz var? Bu hayatın anlamı ne? Neden fiziksel boyut var? Daha önceleri ne vardı?” ve bunun gibi benzer sorular o minik kafamın içinde sürekli döner dolaşırdı. Hatta bu kadarla da kalmaz aynı zamanda sürekli hayal kurar ve hayal dünyamın içinde kendi gerçekliğimi yaşardım.

Daha sonraları tabii ki toplumsal koşullanmalar ve öğrendiğimiz değer yargıları çerçevesinde sorgulamamın boş bir durum olduğunu ve toplumumuzdaki insanların mevcut sistemini olduğu gibi kabul etmem gerektiğini ve hatta bu sorgulamamın cevaplarına bizim aklımızın yetemeyeceğini öğrenmeye başladım. Tabii bunları öğrendikçe kendimi ayaklarım yere basan mantıklı, gerçekçi bir yetişkin kimliğine bürünmem çok zaman almadı.

Daha sonraları okul bitti, üniversite iş hayatı, evlilik ve çocuk derken her insanın hayatında en çok hedeflediği bu deneyimleri sırasıyla yaşamaya başladım. Bir insan doğar, büyür, okula gider, meslek sahibi olur, bir yerde para kazanmak için çalışır, evlenir, çocuk yapar, sonra çocuğunu büyütür ve büyütürken bir yandan da hayatını idame ettirmek için evliliğini ve iş hayatını sürdürme çabasına girer, sonra bu sefer çocuğu için hedefler koyar ve onun da okula gidip hayatını kazanması için çabalar…çabalar…çabalar…

Evet normal bir insanın hayatında yaşaması gereken olmazsa olmazları bu saydıklarım. İşte tam da ben bu döngünün içinde sürüklenmeye başladığım ve hatta sürüklendiğim anda bende farklı bir şeyler oldu. Hayatımın en sıkıntılı dönemlerimi yaşamaya başladım. İş, evlilik, gibi sorunlar üzerime üzerime geliyor ve beni boğmaya başlıyordu. Ve hatta bir de sevdiklerimin kayıpları üstüne de gelince, hayat daha çıkılmaz bir hal almaya başladığında hayatımın en kötü zamanlarını geçiriyordum. Depresif duygu durumları, yanlışlıkla yorumlanmış MR sonucunda beyinde kitle var denilmesi, MS (Multipl Skleroz) takibi… ve bunlar gibi hastalık içinde hastalık. Artık yaşamamın hiçbir anlamının olmadığını düşünüyor olmam…ve tam üç yıllık kabus.

Aldığım depresif ilaçların bedenimde yarattığı yan etkileri umursamaz davranarak zombi gibi yaşadığım hayatımı sonlandırma kararım bir anda oldu  Nasıl olduğunu ben de bilmiyordum ancak bir anda depresif ilaçlarını bırakma kararı aldım. Ve işte o zaman bendeki değişimin ilk tohumlarını da o zaman atmış oldum. Bedenimdeki şikayetleri dinlemeden sadece sağlıklı olmaya odaklanıyor, bununla birlikte ilaçlardan dolayı aldığım bütün kiloları da geri vermeye başlamıştım. Bu süreç aslında daha sonra hissedeceğim muhteşem hayatımın sadece başlangıcıydı.

Bir gün internette bir yazı gördüm. Düşüncemizin zannettiğimizden daha güçlü olduğu ve istersek düşünce gücüyle her türlü hayalimizi gerçekleştirebileceğimiz ile ilgili. İçimde yaşadığım boşluk duygusu hala canlı bir şekilde benimle birlikteydi  ve sadece eskiye göre daha iyi hissediyordum o kadar.

İşte tam da bu sırada “hayatta yaşadıklarımızdan daha fazlası olmalı” inancı beni inanılmaz noktalara o zaman götürmeye başladı. Ben Figen Anılanmert ve bu öykü benim gerçek başarı hikâyemdir.

Merakımı yenmek için kitapçılardan aldığım kitapların ardı arkası kesilmemeye başladı ve olağanüstü diyebileceğim kitaplar okumaya devam ettim.  Nihayetinde kendimi kişisel gelişim kitaplarının dünyasında buldum. Hatta okuduğum kitapların ardı arkası kesilmedi. “Çekim yasası, olumlu düşünme, kişisel gelişim… gibi terimler ve kavramlar, bilgi edindikçe bir anda zihnimin içinde dolaşmaya başladılar. Artık yavaş yavaş inanç kalıplarımı değiştirmeye başlamamla birlikte yepyeni bakış açılarımla bu konuları araştırmaya devam ediyordum.

Bir gün okuduğum kitapların arasında elime aldığım bir kitap oldukça fazla ilgimi çekti.  Bu kitapta insan beyninin titreşim seviyelerine göre neler başarabileceğini anlatılıyordu. Her ne kadar bana inanılmaz gelse de büyük bir istekle İstanbul’da yapıldığını öğrendiğim ve adının Silva Metodu olduğunu öğrendiğim bu eğitime gitmeye karar verdim. İki gün süren eğitimin aslında eğitimden çok oto-hipnoz şeklinde bir kodlama olduğunu orada fark ettim.

Zihnimi daha aktif kullanmayı öğrenmeyi,  hislerimi ne kadar geliştirdiğini, bu tekniklerin hayatımı ne kadar çok kolaylaştırdığını ve en önemlisi de iki gün boyunca yoğun zihin egzersiziyle birlikte ani bir şekilde zihnimde oluşan aydınlanma hissi, benim ne kadar doğru bir karar verdiğimin kanıtı olmuştu.

Eğitimden mezun olduktan sonra bir yıl boyunca bu seminerlere mezun olarak tekrar tekrar gittim. Her gittiğimde içimde farklı şekilde oluşan mutluluk ve neşe tüm bedenimi sarıyor kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyordum. Ailemin bu ilginç tutkumu garipsemesi ve hatta çevremde bazı arkadaşlarıma anlattığımda inanmayarak bana bakmaları çok da umurumda olmadı. Hayat bana yeniden göz kırpmaya başlamıştı. Rutinlikten ve monotonluktan çıkmış artık düşüncelerimi kontrol etmeye, yüksek bilincime daha da yakın olmanın üzerimde yarattığı mutluluğu özümsemeye çalışıyordum. En önemlisi de umut ışığımın capcanlı parlamaya başlamasıydı.

Bir gün “gelecekte bu eğitimlerle ben nereye doğru gideceğim” sorusu şekillendi zihnimde. Aldığım zihin tekniklerinden birisi de yüksek bilincimize istediğimiz soruyu sorarak üç gün içinde cevabını alabildiğimizdi. Ben de kafama takılan bu soruyu sordum ve yüksek bilincimden niyet ettim. Sorduğum soru “ileride ben ne yapmalıyım ki hayatımın en doruk noktasını yaşayabileyim” şeklindeydi. Cevap o gece rüyama geldi.

Bulunduğum mahalde bir kırtasiye dükkanı açtığımı ve içinde kutu kutu kurşun kalem olduğunu gördüm. İlk başta hiçbir anlam veremedim. Ertesi gün kalktım ve yine meditasyon yaparak alfa seviyesinde rehberlerime sordum. Bana şöyle bir cevap geldi “O kalemler senin yazarlığını temsil ediyor”. Bu cevaba da o zamanlar bir anlam verememiştim.

“Nasıl yazarlık olabilir ki? O an için bu saatten sonra yazar olmak çok zor” dedim kendi kendime. Ancak bu kadar net bir şekilde gelen bilgi kafamın bir köşesinde kayıtlı kalmıştı.

Eğitim sonrası iş yerinden çok yakın bir arkadaşımla yaşadığım deneyimlerimi paylaşmaya başladım. Her anlatışımda ve sezgilerimin daha da ilerlemesine büyük bir şaşkınlıkla dinleyen arkadaşım, bana bir gün “gerçekten istersen yazabilirsin” dedi. Ben de ona “Nasıl yazarım, hiç deneyimim yok ki?” dedim.

Aslında engelleri kafamda yarattığımın o zamanlar hiç farkında değildim. Sadece kalıplaşmış düşüncelerimden özgürleşemiyordum. Kendimi kitap yazmaya hazır hissetmiyordum. Hâlbuki bu eğitime gittikten sonra son sınıfta olduğum üniversiteyi bile iyi bir notla bitirmiştim. Şimdiye kadar içimde oluşmuş sis tabakasını yok etmiş ve üstüne bir de yeteneklerimi göstermeye başlamış bu mucizevi zihin kontrolü gelişim sürecim, yine de kendime olan güvensizliğim nedeniyle yeteneğimi göstermeme yeterli gelmemişti.

2013 yılının içindeydik. Aylardan Kasım. Bir gün yine bir rüya gördüm. Gördüğüm rüyadan çok etkilendim ve “Evet romanımın konusu bu olmalı” diyerek yazmaya karar verdim. Ancak hala nasıl yazacağımı bilemiyordum. Hemen internetten yazı yazma teknikleri ile ilgili kitaplar almaya başladım. Bu kitaplardan çıkardığım sonuç daha da ilginç oldu. Yazı yazmak için teknik öğrenmeye gerek olmadığını ve aslında herkesin isterse kitap yazabilecek donanıma sahip olduğunu öğrenmem oldu. Bu bilgiler benim yıllardır haksızlık yaptığım kendime, ilk inanç tohumlarımın da ekilmesine neden oldu ve o zaman başladım yazmaya.

O süreçte işten eve evden işe gitmenin dışında kendimi tamamen kitap yazmaya adadım. Zaman benim için çok değerliydi. Sonra şunu fark ettim. Bir kere başlayınca yazmaya, gerisi muhteşem bir hızla şekillenmeye başlıyordu.

Yazma sürecimin bana yaşattığı heyecan tüm bedenimi sarıyordu. O kadar ki sanki o kişi ben oluyordum ve romanın içinde geçen tüm duyguları ve karakterleri bire bir yaşıyordum. İçeriğini yine inandığım ve bildiğim bir konuda yazıyordum. Roman kahramanlarım benim içimden canlanmış, sanki vücut bulup birlikte romanın içindeki hayatı yaşamaya başlamıştı. Yazmanın bana verdiği tatmin duygusu, mutluluğuma mutluluk katmıştı. Sanki yeniden doğmuştum ve kendimi hiç bu kadar iyi hissetmiyordum. Bir gün bu dünyadan ayrıldığımda arkamdan bırakabileceğim ölümsüz bir eserim oluşuyordu. Kendimi ilk defa bu kadar var olmuş gibi hissettim. Romanımı birçok okuyucu okuyacak ve yazılarım onlara bir şekilde güzel bir tat bırakacak ve belki de ışık tutacaktı.

Nihayet Mart 2014 tarihinde romanım bitti. Bu süreçte hayatımda ilginç tesadüflerle birlikte yayın evini bulmam ve kitabımın yayınlanması mucizevi bir şekilde gerçekleşmeye başladı.

Heyecan tüm bedenimi sarmış, sanki küçük bir çocuk gibi içimi sevinçle kaplatmıştı. Artık tescillenmiş bir romanım olacaktı. Çevremde yarattığım şaşkınlıklara aldırış etmeden bu sevincimin tadını çıkarttım.

Bu kadarını hiç kimse beklemiyordu. Aslında ben bile beklemiyordum. Sonunda kitabım basıldı ve tüm ülkeye dağıtımı yapıldı. Adresime geldiğinde ve elime aldığımda ilk başta çok garipsedim. Sanki kitapçıdan aldığım diğer kitaplardan birisiymiş duygusu yaratmıştı içimde. Zamanla kitabımın bana “Evet ben senin karşında duran bir mucizeyim, bak gördün mü istersen hayatta her şeyi başarabilirsin” şeklinde fısıldadığını duyar gibi olmuştum. Benim çocuğumdu o. Onu hiç yoktan dünyaya getirmiştim.

İlk reklamımı sosyal paylaşım sitelerinde yaptım. Yakın çevremden tebrikler yağdı. Kendi çapımda kitabımın reklamını yapmaya başladım. Gazetelere ve televizyonlara çıktım. Bu arada kitabımı satın alan yakın dostlarımın da romanımı okuduktan sonra geri dönüşleri olmaya başlamıştı. Hepsinin romanımı olağan üstü bir şekilde beğenmiş olması benim daha da çok şaşırmama neden olmuştu. Evet, güzel bir roman yazmak için en ince detayları düşünmüştüm ancak bu kadarını gerçekten beklemiyordum. Zamanla romanımı okuyanların sayısı arttı ve yaşları farklı olan tüm okuyucularımdan tam not almaya başladım

Sonraları ilginç bir detay daha öğrendim. Ünlü “Martı” romanının yazarı Amerikalı Richard Bach da bu zihin eğitimini almış ve kitabını o eğitimden sonra yazmıştı. Türkiye’de bu eğitimi aldıktan sonra ilk roman yazan kişi de ben olmuşum. Türkiye’de böyle bir ilke imza atmak da beni ayrıca mutlu etmişti.

Bir yazarın en büyük hayali yazdıklarının okuyucuları tarafından beğenilmesidir. Galiba bunu bu süreçte başardım diye düşünüyorum. Romanımın yayınlanmasından bu yana bana telefonla ve internet aracılığıyla geri dönüş yapan tüm okuyucularımın sevgilerini, coşkularını ve kitabımdan üzerlerine sinen olumlu enerjilerini hissettikçe içimde büyüyen mutluluk kocaman olmuştu.

Daha sonraları aldığım zihin eğitim programı sonucunda bende oluşan değişimler yıllardır zaten bitmiş olan evliliğimi bitirmemi sağladı ve hatta şehir bile değiştirdim. Böylelikle hayatıma yeniden başladım. Şimdi kızımla birlikteyim. Aldığım eğitimlerime bir de ikinci üniversite daha kattım ve hala okuyorum. Bunun yanında küçük yaşta isteyip de gerçekleştiremediğim tutkularımı gerçekleştirmeye başladım. Bunlardan birisi de seslendirme dublaj sanatçılığıydı.

Farkındalığım arttıkça çevrem de değişmeye başladı. İnsanlara daha şefkatli ve yargılamadan bakabilmeyi öğrendim. Artık karşıma çıkan sorunları olumsuz bir durum gibi değil de bana öğreten bir ders gibi görmeye başladım. Ve her bir deneyimim beni daha da yükselttiğini daha da farkındalıklı yaptığını görmem artık şaşırtıcı bir durum olmaktan çıkmaya başlamıştı. Soluduğumuz havanın bile bu hayatta bir mucize olduğunu fark edebilmemin mutluluğunu hissettim. Beni yoran, beni dibe çeken, hayatıma zorluk katan her şeyi yaşamımdan çıkartmaya başladım. Bu hafiflik benim daha da neşeli, mutlu ve pozitif olmamı sağladı.

Kendimi daha enerjik ve sevgi dolu hissetmem doğal bir durumum oldu ve bu yolculuğun hayatımın sonuna kadar da devam edeceğinin bilincinde olarak gelişim sürecime halen devam ediyorum. Herkesin sorunlarına bir çözüm bulabilmelerini ve daha olumlu pencereden bakmalarını fark ettirmem bu dünyaya neden geldiğimin de cevabını öğrenmiş olmamı sağladı. Halen de insanların sorunlarının çözümüne ışık tutmaya devam ediyorum.

Evet, bu anlattıklarım benim başarı hikâyemdir. Herkese ilham olmasını dilerim. Hayatımda beni bu noktaya getiren tüm olumlu ve olumsuz deneyimlerimi sevgiyle kabul ediyorum. Eğer biri dahi olmasa ben bu noktaya asla gelemezdim. Artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiştim ve bu yolda yaşadığım deneyimlerimi ve bilgilerimi insanlara ışık tutmak için yazmaya devam edeceğim.

İyiye daha iyiye…

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın