Kutadgu Bilig’e Göre Devlet Adamlarında Liyakat

Kutadgu Bilig, XI. yüzyılda Türk devlet ve toplum yapısıyla Türk düşünce sistemini ortaya koyan ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılar döneminde yazılmış bir eserdir. Bu eser; edebi, sosyolojik, felsefi, tarihi yönden ele alınmış, incelenmiş ve konu ile ilgili değerli çalışmalar yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalara ilaveten eserle ilgili yazılacak ve söylenecek çok şey olduğu muhakkaktır. Eserde hem bu dünyadaki düzgün, adil yönetimle ilgili hem de ahireti kurtarmaya yönelik bir yaşam felsefesi esas alınmıştır. Bu eserin değişik kültürlerin etkisi altında kaldığı veya bir siyasetname olup olmadığına dair bazı fikirler ileri sürülmüş olmakla birlikte Yusuf Has Hacip bu eserini dört temel üzerine oturtmuştur: Doğruluk, saadet, akıl ve kanaat. Yazar, bu düşüncelerini hükümdar Gündoğdu’ya doğruluk, vezir Aydoğdu’ya saadet, vezirin oğlu Övülmüş’e akıl ve vezirin kardeşini de kanatın temsilcisi olarak tasvir etmiştir. Yazar kendi fikirlerini soru-cevap şeklinde bu kişilere atfederek ifade edilmiştir. Bu eser yalnızca yöneticileredeğil yönetilenlerle ilgili de pek çok öğüde yer vermiştir. Eserde devleti yönetecek kişinin, akıllı, bilgili, adil, gönlü zengin, gözü tok, örf ve adetlere uyan, kanun ve nizam tanıyan, Türk Devlet geleneğine uygun özellikler taşıyan birisinin olması gerektiğinin üzerinde ısrarla durulmuştur.

Bu bildiride kitabın niteliğinden ayrı olarak devlet yönetimi konusunda devlet adamının yani “beyin” özelliklerinin nasıl olması gerektiğinin üzerinde durularak İslamiyet’ten önceki Türk devletlerinde devlet adamlarının özellikleri ile Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinde devlet adamlarında aranılan özellikler yani “liyakat” üzerinde durulacaktır. Devlet adamlarında aranılan özellikler olmadığı takdirde devletin ve milletin içine düşeceği durum Yusuf Has Hacib’in fikirleri etrafında ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Doğruluk, saadet, akıl, kanaat

Kutadgu Bilig, XI. yüzyılda Türk devlet ve toplum yapısıyla Türk düşünce sistemini ortaya koyanilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılar döneminde yazılmış bir eserdir. Bu eser; edebi, sosyolojik, felsefi, tarihi yönden ele alınmış, incelenmiş ve konu ile ilgili değerli çalışmalar yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalara ilaveten eserle ilgili yazılacak ve söylenecek çok şey olduğu muhakkaktır. Eserde hem bu dünyadaki düzgün, adil yönetimle ilgili hem de ahireti kurtarmaya yönelik bir yaşam felsefesi esas alınmıştır. Bu eserde hükümdarların yani beylerin hangi özellikleri taşımaları gerektiği detaylı bir şekilde ama dolaylı olarak verilmiştir. Hükümdar çevresindekilere sorular sorarak almak istediği cevapları bu kişilere atfederek ifade etmiştir.

Bu bildiride kitabın niteliğinden ayrı olarak devlet yönetimi konusunda devlet adamının yani “beyin” özelliklerinin nasıl olması gerektiğinin üzerinde durularak İslamiyet’ten önceki Türk devletlerinde devlet adamlarının özellikleri ile Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinde devlet adamlarında aranılan özellikler yani “liyakat” üzerinde durulacaktır. Devlet adamlarında aranılan özellikler olmadığı takdirde devletin ve milletin içine düşeceği durum Yusuf Has Hacib’in atfettiği fikirler etrafında ele alınacaktır.

Yalnızca Kutagdu Bilig’de değil; Bütün Türk devletlerinde gerek İslamiyet’ten önce gerekse İslamiyet’ten sonra bey/kağan/hükümdarlarda aranılan özelliklere baktığımız zaman genel olarak en başta aranılan özelliklerin aynı olduğunu görüyoruz. Devletin başında bulunan kişi de başta akıl olmak üzere sorumluluk sahibi, bilgili, adil, gönlü zengin, gözü tok, örf ve adetlere uyan, kanun ve nizam tanıyan, Türk Devlet geleneğine uygun özellikler aranmaktadır.Yani tek bir kelime ile ifade edecek olursak: liyakat aranmaktadır.

Tabii ki   bu sorumluluk yerine getirilirken töreler hiçbir zaman göz ardı edilmemiştir. Beyler sorumluluklarını yerine getirirken devlet ve milletin karşılıklı sorumlulukları olduğunun üzerinde de durulmuştur.

Beylerin sorumlulukları törelerle nesilden nesile aktarılmakla beraber yazıya da geçmiştir. Bu konudaki ilk yazılı kaynak Göktürk Yazıtlarıdır. Göktürk Yazıtlarında devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri ele alınmıştır.Bu yazıtlarda Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması üzerinde durulmuştur.Yine bu yazıtlarda “yukarıda mavi gök yerde yağız yer çökmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir” diye sorulurken törenin ne kadar önemli ve yaptırım gücü olduğundan söz edilmiştir.

Göktürk Yazıtlarında “Babam Kağan açları doyurdu, çıplakları giydirdi” (Ergin, 1996, s. 20) derken bir beyin açları doyurması çıplakları giydirmesi töre olduğu kadar aynı zamanda da liyakattir bunları yerine getiremeyen hükümdar sorumluluklarını yerine getiremediğinden bulunduğu yeri de hak etmiyor demektir.

Göktürk Yazıtlarından sonra Karahanlılar döneminde Kutadgu Bilig, Selçuklularda Nizamülmük’ün Siyasetnamesi, Osmanlı Devleti’nde duraklama ve gerileme dönemlerinde genellikle padişahın isteği üzerine kaleme alınan lâyihalarla yol gösterici eserler meydana getirilmiştir. Bu eserler devrin idarecilerine ve devlet adamlarına öğütlerde bulunmak ve adaletli bir yönetim oluşturmalarını istemek amacıyla kaleme alınmıştır.

Bu bildiride öğüt vermek amacıyla yazılan eserlerden Karahanlılar döneminde yazılan Kutadgu Bilig’de beyde bulunması gereken vasıflar özellikle de liyakat üzerinde durulacaktır.

Kutadgu Bilig’e Göre Devlet Adamlarında Liyakat

Karahanlılar döneminde yazılan Kutadgu Bilig’de bize döneme ait bilgilerin verilmesinin yanında Türklerin binlerce yıllık geçmişi, değişik coğrafyalarda kurdukları devletler ve onların karşılaştıkları bütün şartlara rağmen temel değerlerini korumayı başaran bir toplum ve devlet anlayışının devam ettirilebildiği de gösterilmektedir. Kutadgu Bilig toplumu oluşturan çeşitli sınıf ve zümrelerin yapısını ve değerini, onlara karşı hükümdar tarafından izlenmesi gereken davranış ve tutumları belirler.

Kutadgu Bilig, yalnızca yöneticilere değil yönetilenlerle ilgili de pek çok öğüde yer vermiştir. Eserde devleti yönetecek kişinin, akıllı, bilgili, adil, gönlü zengin, gözü tok, örf ve adetlere uyan, kanun ve nizam tanıyan, Türk Devlet geleneğine uygun özellikler taşıyan birisinin olması gerektiğinin üzerinde ısrarla durulmuştur. Bu eserde devlet adamlarında bulunması gereken özelliklerin öğüt verir nitelikte olduğunu görüyoruz.

Kutadgu Bilig’dedevlet adamlarında olması gereken özellikler bir sohbet içerisinde soru cevap şeklinde verilmektedir. Eserinxxvııı numaralı faslında“Beyliğe Layık Bir Beyin Nasıl Olması Gerektiğini Söyler” başlığı altında Aydoğdu, Övülmüşe bu soruyu sorar ama 1925 numaralı babda önce “Memleket düzene girsin, halk zenginleşsin; göçtüğü zaman da, iyi nam bıraksın”.şeklinde yine kendisi cevap verir. Övülmüş, Aydoğdu’ya cevap verirken “ kendisine çok zor bir sorunun sorulduğunu, bu beylik işini hep beyler bilir; kanun ve nizam, örf ve adet onlardan gelir. Bey doğarken, beylikle doğar; görerek öğrenir ve böylece işlerinin hangisinin daha iyi olduğunu bilir. Tanrı kime bu beylik işini verirse, ona işi ile mütenasip akıl ve gönülde verir” şeklinde cevaplar. (Arat, 1998, s. 146-147)

Övülmüş, Aydoğdu’ya cevap verirken kanun ve nizam, örf ve âdetin beyden geldiğini ve beyin doğarken böyle doğduğunu söylemektedir. Bu durum İslamiyet’ten önceki “kut” anlayışını çağrıştırmaktadır.“Türk idare anlayışında siyasi otorite veya hâkimiyet kavramı “kut” sözcüğü ile ifade edilmekteydi. Kut’u yani egemenlik hakkını Tanrı vermekte olup, hükümdar yönetme yetkisini Gök’ten alıyordu. Bir başka deyişle Hükümdar, Tanrı irade ettiği, kendisine “kut” (hâkimiyet kudreti), “ülüğ” (nasip ve kısmet) ve “yarlıg” (Tanrı’nın izni, kader) bahşettiği için insanları yönetme hakkına sahip olmuştu. Anlaşılacağı gibi Türk siyasi iktidar fikri kaynağı bakımından “karizmatik” bir kutsiyet taşıyordu. Fakat bu karizmatik olma hali daha çok bir “Aile Karizması” ve “Kurumsal Karizma” şeklinde gelişmişti”. (Ögel, 2001, s. 57)

Bu anlayış İslamiyet’ten önceki Türk devletleri; Hunlar, Göktürkler,Uygurlar’ da görüldüğü gibi ilk Müslüman Türk Devleti Karahanlılardan itibaren bütün Türk-İslam Devletlerinde; Selçuklularda ve Osmanlılarda da görülmüştür.

Ancak buradaki anlayış hükümdarların insanüstü bir varlık olduklarını ifade etmez tam tersine önce Tanrı’ya sonra da idaresi altındakilere karşı sorumlu olduklarının bir göstergesidir. Hükümdarlar sorumluluklarını yerine getirdikleri sürece bu görevde kalabileceklerinin farkındaydılar.

Çünkü “Türk hâkimiyet düşüncesine göre Tanrı sadece siyasi iktidarı veren değil, aynı zamanda vermiş olduğu bu iktidarı geri alabilen bir kudrete sahiptir. Tanrı’nın bu kuvveti, Türk hükümdarlarının üzerinde daima siyasi bir baskı aracı olmuştur. Bu nedenle Türk hükümdarları Tanrı’nın verdiği “kut”u ellerinde tutabilmek için devamlı çalışmak ve başarılı olmak zorundadır. Hükümdarlığı hak ettikleri sürece başta kalır aksi takdirde kutlarını kaybederek iktidardan düşerler”. (Koca)

Eski Türklerde Devlet Geleneği ve Teşkilâtı

Bu nedenle Türk devletlerinde görülen baba-oğul veya kardeş mücadeleleri hükümdar olma özelliklerini yani “kut”u kaybettiğinin bir göstergesi sayılmıştır.

Kut’un kalıcı olması için “hükümdarın akıl, bilgi, iyi huy, alp ve cihangir olma, erdem sahibi olma gibi özelliklerin yanında; iyilik, güç, alçak gönüllü ve tatlı dilli olma, aşırı olmayıp kötü işlere girmeme, malını yerinde harcama, büyüğe saygı ve küçüğe sevgi gösterme, kimseyi kırmama, içki ve israftan uzak durarak dürüst olma” gibi özellikleri taşıması gerekir. (Ögel, 2001, s. 60)

İslamiyet’ten önce de geçerli olan “kut”un sayılan bu özellikleri aynı şekildeKutadgu Bilig’de de geçiyor: Beylerin adının yalancıya çıkmasının nelere yol açabileceğinin de üzerinde duruluyor: “Ey devletli hükümdar, en kötüsü beylerin adının yalancıya çıkmasıdır. Beyin sözü doğru olmalı, tavır ve hareketi itimat telkin etmelidir ki, halk ona inansın ve huzur içinde yaşasın. Yalancı insanlar vefasız olur; vefasız kimseler halkın hayrına uygun olmayan işler yaparlar. Vefalı insan ne der, dinle; insan için insanlığın başı vefadır. Sözü yalan olan kimsenin tavır ve hareketi cefadır; cefa kimde ise, o hayvandır. Yalancı adamdan vefa bekleme; bu uzun yıllardan beri tecrübe edilmiş bir sözdür”. (Arat, 1998, s. 154)

Dün, bugün, yarın ve sonsuza kadar devam edecek önemli bir değer olan “yalan söylememe” bir beyde olması gereken bir özelliktir.

Kutagdu Bilig’de beylerin cesur olmalarının önemi üzerinde de durularak: “Bey cesur, kahraman ve atılgan olmalı; bey cesareti ile düşmana karşı koyar. Korkak askerin cesaret alması için, kumandanın kahraman ve cesur olması lazımdır. Cesur insan korkakların başına geçer ve herkes ondan cesaret alır. Bu söze şahit olarak, şu beyti oku; bu sözü gönülüne al ve aklına koy. Arslan köpeklere baş olursa, o arslanların hepsi köpek gibi olur”.Denilerek cesaret olmadığı takdirde düşülecek durumun üzerinde durulmuştur. (Arat, 1998, s. 154)

Cesaret her zaman için beylerin vazgeçilmez özelliklerinden biridir. Avrupa Atilla’ya “tanrının Kırbacı” demiştir. Türk hükümdarlar cesaretle atılmaktan çekinmedikleri zaman orduları tereddütsüz peşlerinden gelmiştir. Bu özelliklerini kaybettikleri zaman ise mağlubiyet kaçınılmaz olmuştur.

Beylere yakışan özelliklerden birisinin de cömertlik ve alçak gönüllülük olduğuna dikkat çekiliyor: “ Beye cömertlik ve alçak gönüllülük lazımdır; alçak gönüllülük ile birlikte tabiatı da sakin olmalıdır. Beyler cömert olursa, adları dünyaya yayılır; bunların nam ve şöhretleri ile dünya korunur.

Etrafına üşüşerek, asker toplanır ve ordu olur; asker ve ordu ile insan dileğine kavuşur. İyi nam ve şöhretle adının yayılmasını isterse, bey bir de şu beş şeyi kendinden uzak tutmalıdır. Biri acelecilik, ikincisi cimrilik ve üçüncüsü hiddettir; bunlara karşı mukavemet et, mağlup olma. Bir bey için fena olan şeylerin dördüncüsü inatçılıktır; yakışmayan bu şeylerin beşincisi, şüphesiz yalancılıktır. Adının kötüye çıkmaması ve sözünün itibarını kaybetmemesi için, beyler bunlardan kendilerini uzak tutmalıdır. Bunların en kötüsü bu inatçılıktır; inatçı kimse, hiç şüphesiz, çok sıkıntı çeker”. (Arat, 1998, s. 155)

İçki kumar gibi kötü alışkanlıklarının olmasının da memleketi bozup kendisini de muhtaç duruma düşüreceğine dikkat çekiliyor.

Beylerin örf ve adetlere uyduğu takdirde halkın da uyacağına işaret edilmiş: “Beyler örf ve kanuna nasıl riayet ederlerse, halk da aynı şekilde örf ve kanuna itaat eder. Bey iyi ve gidişi doğru ise, kulu da daha iyi yürüyecektir. (Arat, 1998, s. 159)

Beyin en önemli özelliklerinden birinin de güler yüzlü, tatlı sözlü, yumuşak huylu olmasının üzerinde de duruluyor: “Halk tarafından sevilmesi ve itibar görmesi için, ey hükümdar, beyin şu bir şeye sahip olması lazımdır. O güler yüzlü, tatlı sözlü, yumuşak huylu olmalı ve bütün hareketlerinde de bunlara uygun davranmalıdır. Asık suratlı, kaba sözlü, kibirli ve mağrur insan herkesi kendisinden nefret ettirir ve işini yoluna koyamaz. (Arat, 1998, s. 156)

Eğer beyin sözü tatlı, huyu yumuşak olmazsa başka tatlı sözlülerin etkisi altında kalma ihtimali artar. Nitekim Göktürk Yazıtlarında devletin yıkılış nedenlerinden biri olarak “Çin’in sözü tatlı, ipeği yumuşakmış” denilerek bu duruma dikkat çekilmiştir.

Hükümdarın Övülmüş’e verdiği cevaba dönersek: “Anladım, bunların hepsi doğrudur; bu sözü doğru söyledin, sözün misk gibi koktu”.der. Övülmüş hükümdara cevap vermeye devam eder “bu beylik mukaddestir, temizlik ister; halkın da temiz ve uyanık olması lazımdır. Halk için beyin cesur ve kahraman olması iyidir; büyük işleri ancak bu meziyetler ile karşılamak mümkündür. Halk için beyin seçkin olması lazımdır; özü, sözü doğru ve tabiatı güzide olmalıdır. Bilgili, akıllı, halka muamelesi iyi, cömert, gözü tok ve gönülü zengin olmalıdır. Her türlü iyiliğe el uzatmalı; hayâ sahibi, yumuşak huylu ve asil tabiatlı olmalıdır. Bilgili, akıllı ve hakim hükümdarın her iki dünyada da makamı yüksek olur. Bey takva sahibi ve temiz olmalıdır; aslı temiz olan daima temizlik ister. Takva sahibi hataya düşmemek için, daima titiz davranır; böyle titiz hareket eden beyler doğru işler görürüler. Eğer bey takva sahibi ve temiz kalpli olmazsa, hiçbir vakit temiz ve isabetli hareket edemez. Bey tok gözlü, hayâ sahibi ve yumuşak tabiatlı olmalı, sözünde ve hareketinde açık ve vazıh davranmalıdır”. (Arat, 1998, s. 151)

Övülmüş, hükümdara verdiği cevapta “özü, sözü doğru, tabiatı güzide”, “bilgili, akıllı, halka muamelesi cömert, gözü tok ve gönülü zengin”, şeklinde ifade ederken aslında yalnızca Karahanlılarda değil genel olarak Türk Devletlerinin hepsinde aranılan özellikleri ifade ediyor.

Bilgili ve akıllı hükümdarın her iki dünyada da makamın yüksek olacağından bahsederken de her iki dünyanın saadetine dikkat çekerek takva üzerine hareket etmeyi tavsiye ediyor.

Ayrıca beylerin ihtiyatlı olması gerektiğinin de üzerinde durmuştur: “Bey çok ihtiyatlı ve çok da uyanık olmalı; beyler ihmalkâr olurlarsa, bunun cezasını başkaları çeker. Bir memleketin bağı ve kilidi iki şeyden ibarettir; biri-ihtiyatlılık, biri-kanun; bunlar esastır. Hangi bey ihtiyatlı ise, o memleketini muhafaza eder; düşmana boyun eğdirir ve onu sımsıkı bağlar. Hangi bey memlekette doğru kanun koydu ise, o memleketini tanzim etmiş ve gününü aydınlatmıştır. Beyliğin başı bu iki şeydir; bu ikisi tam olursa, bey beylik yapar. İhtiyat ile hareket edip, düşmanı yenen, cesur muharip ne der, dinle. Ey ülke beyi, memleketin korunmasını istersen, memleketin her tarafında ihtiyat tedbirleri al. İhtiyatlılık beylerin ülkesini genişletir; ihmalkârlık ise, beyliğin temelini göz göre göre sarsar. Düşmanın boynunu kırmak istersen, gözünü, kulağını tetikte bulundurmalısın. Beyler düşmanı ihtiyat ile vurmuşlar ve ihmalkârlık ile beyliğin bağlarını çözmüşlerdir. Beyler ihmalkâr olurlarsa, işlerini başaramazlar; bey iyice bilmelidir ki, ihmalkârlık ederse, beyliği devam edemez. Bey ihtiyatlı olursa, memleketine el dokundurmaz; eğer dokunursa, o bu tecavüzü akıl, fikir ve bilgisi ile karşılar”. (Arat, 1998, s. 152-153)

Kutadgu Bilig’de beylerin zalim olmaması gerektiğinin de üzerinde duruluyor: “ Zalim adam uzun müddet beyliğe sahip olamaz; zalimin zulmüne halk uzun müddet dayanamaz. Bilgili bunu nasıl ifade eder, dinle; zalimin zulmüne halk uzun müddet dayanamaz. Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar; kanun- sudur; akarsa, nimet yetişir. Ey hakim, memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın. Kanun ile ülke genişler ve dünya düzene girer; zulüm ile ülke eksilir ve dünya bozulur. Zalim zulmü ile birçok sarayları harap etmiş ve sonunda kendisi açlıktan ölmüştür. Beyler gönüllerini temiz tutar ve kanunu tatbik ederlerse, beylik bozulmaz ve uzun müddet ayakta durur.” (Arat, 1998, s. 153-154)

Beyin fiziksel özellikleri de tanımlanmaktadır: “Bey güzel yüzlü, saçı-sakalı düzgün, yakışıklı ve orta boylu olmalı; aynı zamanda nam ve şöhret sahibi bulunmalıdır. Yüzünü gören herkes, bakınca onu sevmeli; memleketi ve halkı ona bakıp güven yaşamalıdır.

Fiziksel özellikleri ile de güven vermesinin üzerinde durulmuştur.

Düşmana karşı cesur ve mert olmalı; güzelliği bakan gözü sevgi ile parlatmalıdır. Bilgi nazarında boyunun çok uzun olması makbul değildir; onun çok bodur olması da güzel düşmez. Onun için boyu orta olmalıdır; orta boylu olması daha iyidir. Çok yaşamış ve başından çok şeyler geçirmiş, tecrübeli insan ne der, dinle. Kısa boylu bodur kimseler hırçın tabiatlı olurlar; hırçın nereye giderse, orada kavga başlar. Boy orta her şey onunla mütenasip olmalı; ey bilgili insan, her işte itidalden ayrılma. (Arat, 1998, s. 157)

Diğer özellikler gibi fiziksel özelliklerin de yalnızca devletin başında bulunanlar beyler için değil devlet hizmetinde olanlar için de şart koşulduğunu görüyoruz. Nizamülmülk’ün Siyaset-Namesi’nde de işin ehline verilmesine dikkat çekildiği gibi bir kişiye birden fazla görev verilmesi durumunda “iki meşguliyetten birinin daima kusurlu ve bozuk olacağının” üzerinde durulmuştur. (Köymen, 1982, s. 205-206)

Bu duruma Osmanlı döneminden örnekler verecek olursak; Süleymaniye Camisinin imamında aranılan özelliklere bakmamız yeterli olacaktır. İmamda aranılan özelliklerden bazıları şunlardır: Alet ilimlerini ve yüksek ilimleri bilecektir. Arapça ve Farsçayı mükemmel bilecektir. Ayrıca Latinceyi bilecektir. İslam’ın yüce gerçeğini ortaya koyabilmesi için mukayeseli dinler ve dinler tarihini bilecektir. Ata binecek, idman yapacak, sportmen olacak, sıhhatli ve yakışıklı olacak. Güzel giyinecek, evli, hem de kendine denk güzel bir hanımla evli olacak. Kanuni Süleymaniye Camii Vakfiyesinde bulunan bu vesika devrin insan anlayışını göstermektedir. Bu da bize o devrin büyüklüğünün nasıl sağlandığının bir göstergesidir. İnsan büyük ve üstün olunca devir de üstün olmaktadır. (Taneri, 1981, s. 194)

Osmanlı dönemi için başka bir örnekte Avrupalı diplomat Ogier Ghiselin de Busbecq XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti’ni Avrupa’daki benzerleriyle şöyle karşılaştırır: “ Bütün görev ve mevkilere tayini bizzat sultan yapar; bunu yaparken zenginliğe ya da boş rütbe iddialarına hiç aldırmaz, adayların sahip olabilecekleri nüfuza ve popülerliğe önem vermez; sadece liyakate bakar, her adayın kişiliğini, doğal yeteneğini ve eğilimlerini inceler”.Wacthel s.69 Bu durum bize Osmanlı Devleti’nin farklı dillerin ve farklı dinlerin olduğu farklı coğrafyalarda asırlarca nasıl kalabildiğini göstermesi bakımından önem taşımaktadır.

Tarih göstermiştir ki eğer devletin yararı gözetilecekse devlet işleri daima ehline verilmelidir.

Beyingururlu, kabadayı ve kibirli olmasının onu itibardan düşüreceği ve doğru yoldan çıkaracağı için kendisine ve halkına zarar vereceğinin üzerinde duruluyor: “Bey mağrur, kabadayı ve kibirli olmamalı; gurur insanı doğru yoldan çıkarır. Beyler büyüklük taslar ve kibirli olurlarsa, ey oğul, onlar, şüphesiz, itibar görmezler. Gurur faydasızdır, o insanları kendinden soğutur; alçak gönüllülük insanı yükseltir. Bey mütevazi ve alçak gönüllü olmalıdır; eğer böyle değil ise, sen ondan elini çek. (Arat, 1998, s. 159)

Kibir hem Türk geleneklerinin hem de İslamiyet’in yasak ettiği şeylerdendir. Osmanlı padişahlarıYavuz Sultan Selim Han’dan itibaren “halife” sanını da taşımaya başlamışlardır. Bu kadar geniş hak ve yetkilere sahip olmalarına rağmen cuma selamlıklarında “gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” diye kendilerine seslenilmesine izin verirler ve yaptıkları her işin hesabını Allah’a vereceklerini hatırlarından çıkarmazlardı.

Beyin siyasetinin ülke düzeni açısından önemi üzerinde durulmaktadır: “Bey memleket ve kanunu siyaset ile düzene koyar; halk hareketini onun siyasetine bakarak, tanzim eder. Beylerin kapısını siyaset süsler; bey siyaset ile memleketini düzene koyar. Kötü insanlara karşı siyaset yürütmeli; halk arasındaki kargaşalığı siyaset yatıştırır. Her hangi bir bey halka kanun vermez, halkı korumaz ve serveti kapanın elinde kalırsa, o halkın içine ateş atmış olur; memleketi bozulur ve hiç şüphesiz, beyliğin temeli yıkılır. (Arat, 1998, s. 160)

SONUÇ

Türkler tarih sahnesine çıktıklarından itibaren devlet yönetiminde daima belli kurallar koymuşlardır. Bu kurallar bazen töreler olmuş bazen de fermanlar, kanunnameler olmuştur. Türk devlet adamları kurallara uymaya azami özen göstermişlerdir. Bu kurallara riayet edildiği müddetçe devletin işleyişinde sorun yaşanmamıştır. Bu kuralların yanı sıra devletin iyi yönetilebilmesi ve ayakta kalabilmesi amacıyla hükümdarlara öğütler veren siyasetnameler de yazılmıştır. Siyasetnameler hükümdarlara öğütler vererek devletin en iyi nasıl yönetilebileceği konusunda yol gösterici olmuşlardır. Ders alındığı takdirde bu siyasetnameler yazıldıkları dönemin devlet adamlarına olduğu kadar şimdiki devlet adamları için de faydalı ve öğüt vericidir.

Bu bildiri deKutadgu Bilig’e göre “Devlet Adamlarında Bulunması Gereken Özellikler” tek bir kelime ile ifade edecek olursak “liyakat” ele alınmıştır.Kutadgu Bilig’e göre “Bey doğarken, beylikle doğar; görerek öğrenir ve böylece işlerinin hangisinin daha iyi olduğunu bilir. Tanrı kime bu beylik işini verirse, ona işi ile mütenasip akıl ve gönülde verir”. Bey’de doğuştan asalet aranmaktadır. Bu asaletle birlikte Tanrı’nın beylik işini kime verirse ona akıl ve gönül vereceğine inanılmaktadır. Beylere görevin Tanrı tarafından verildiği ancak görevini yerine getirmediği takdirde bu görevin kendisinden geri alınacağı da belirtilmiştir. Beylerin yalan söylememesi; yalan söylediği takdirde adının kötüye çıkacağı ve ona güvenilmeyeceğine işaret ediliyor. Yalancı insanların tavır ve hareketlerinin cefa olacağı ve bu özelliğinde hayvanda olduğunun üzerinde duruluyor.

Kutagdu Bilig’de beylerin cesur olmalarının önemi üzerinde de durulmuştur. Bey cesur olursa düşmana karşı koyar ve askerleri ondan cesaret alır denmektedir.

Eserde cömertlik ve alçak gönüllülük bir beyde olması gereken iki önemli özellik olarak belirtilmiş. Beylerin cömert olduğu takdirde adlarının dünyaya yayılacağı ve etrafına askerlerin toplanabileceği üzerinde durulmuştur. Ayrıca beyin acelecilik, cimrilik, hiddet, inatçılık ve yalancılıktan uzak durmasını tavsiye etmiştir. Yalancılıktan uzak durulması birçok yerde tekrar edilmektedir. Ülkeyi idare edenler için ne kadar önemli bir özellik olduğunu sık sık ifade edilmiştir. Bütün bu tavsiyeler tecrübeler sonucu yapılmıştır. Yalan söyleyen beyin gün gelip güvenirliliğini kaybedeceği aşikârdır.

Kişisel özellik olarak bir beyin içki kumar gibi kötü alışkanlıklarının olmasının da memleketi bozup kendisini de muhtaç duruma düşüreceğine dikkat çekiliyor.

Beylerin örf ve adetlere uyduğu takdirde halkın da uyacağına işaret edilmiş: “Beyler örf ve kanuna nasıl riayet ederlerse, halk da aynı şekilde örf ve kanuna itaat eder. Bey iyi ve gidişi doğru ise, kulu da daha iyi yürüyecektir”. Bey töreden ayrılırsa doğru kanunlar uygulanamaz. Burada etken olan bey değil aslında töredir. Türkler törelerine uymadıkları zaman devletlerinin dağılıp, yıkılıp başka milletlerin egemenliklerine girdiklerine tarih şahitlik etmiştir. Bu nedenle Türkün töresinden ayrılmamak gerektiğinin üzerinde ısrarla durulmuştur. Dolayısıyla Kutadgu Bilig’de devlet adamlarında bulunması gereken özellikler çoğunlukla geleneksel Türk siyaset anlayışını yansıtmaktadır.Beyin en önemli özelliklerinden birinin de güler yüzlü, tatlı sözlü, yumuşak huylu olmasının üzerinde de durularak kaba sözlü ve kibirli olması durumunda kendisinden nefret edeceği belirtiliyor. Verdiği öğütler iki dünyayı da kapsayan Kutadgu Bilig İslam dininin yasak ettiği kibirin de beyde olmaması gerektiğini belirtiyor.

Ayrıca beylerin ihtiyatlı olması gerektiğinin de üzerinde durmuştur. Memleketin bağı ve kilidininihtiyatlılık ile kanun olduğundan söz ederek bunlar düzgün yapıldığı takdirde ülkede işlerin yolunda gideceği bunlara dikkat edilmezse devletin devam edemeyeceğine dikkat çekiliyor.

Kutadgu Bilig’de beylerin zalim olmaması gerektiğinin de üzerinde durularak kanun ile ülkesini idare edenlerin ülkelerini genişleteceklerini ve dünyanın düzene gireceğini belirterek aksi olduğunda zalimlerin zulümleri ile birçok sarayları harap ettiklerini ve sonunda da kendilerinin açlıktan öldüğünün üzerinde durulmuştur.

Kutadgu Bilig, yalnızca yöneticilere değil yönetilenlerle ilgili de pek çok öğüde yer vermiştir. Eserde devleti yönetecek kişinin, akıllı, bilgili, adil, gönlü zengin, gözü tok, örf ve adetlere uyan, kanun ve nizam tanıyan, Türk Devlet geleneğine uygun özellikler taşıyan birisinin olması gerektiği vurgulanmıştır.

Kutadgu Bilig’de iyi bir yönetim sağlayabilmek ve devleti yaşatabilmek için; adalet, meşveret, ehliyet ve liyakatin gerekli olduğu defalarca tekrar edilmiştir. Devlet adamlarının bu özellikleri taşıyıp sağladıkları takdirde devletin ayakta kalabileceği belirtilmiştir. Kutadgu Bilig’de iki dünyada da saadeti yakalamak için bu prensiplerin geçerli olduğuna vurgu yapılmıştır.

İnsanlar yapıları itibariyle hep bana demelerine rağmen almak istemedikleri tek şey nasihattir. Ancak unutulmasın ki akıllı insanlar başkalarının tecrübelerinden faydalanan insanlardır. Bu nedenle aradan asırlar geçse de Kutadgu Bilig’de verilen nasihatler bugün hatta yarın için de geçerli olabilecek kadar değerlidir. Tabii ki akıllı insanlar için.

KAYNAKLAR

Arat, R. R. (1998). Kutadgu Bilig. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Ergin, M. (1996). Orhun Kitabeleri. İstanbul: Boğaziçi Yayınları.

Koca, S. (2012). Eski Türklerde Devlet Geleneği ve Teşkilâtı. Ekim 10, 2019 tarihinde Tarih Tarih: https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=364369&/Eski-Türklerde-Devlet-Geleneği-ve-Teşkilâtı-/-Prof.-Dr.-Salim-Koca- adresinden alındı

Köymen, M. A. (1982). Siyaset-Name. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.

Ögel, B. (2001). Türk Kültürünün Gelişme Çağları II. İstanbul: Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yayınları.

Taneri, A. (1981). Türk Devlet Geleneği. Ankara.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın