Meşrutiyet yıllarında kurulan kadın örgütleri Türkiye’de kadın çalışmalarının sık sık değindiği bir konudur. Bu örgütler çoğu kez yardım derneği görünümündedir. Ancak, Müdaafa-i Hukuk-ı Nisvan gibi kadın-erkek eşitliğini savunan ve kadının kısa sürede dış dünya ile bütünleşmesini ya da toplumsallaşmasını gündemine alan radikal örgütlere de rastlanır.
Türkiye ‘de kadının siyasetle yakın ilgisi Balkan Harbi ile başlar. Bu sıralarda Darülfünun konferans salonunda verilen konferanslarda ülkenin karşılaştığı sorunlar, çözüm yolları çok yönlü olarak tartışılır.
Cihan Harbi yılları, gerek Batı’da, gerekse Türkiye’de kadın ülke sorunlarıyla bütünlemiştir. Top yekûn savaş nosyonu kadını bilfiil seferber eder; cephe gerisinde, hatta cephede kadınlar, erkeklerle birlikte vatan savunusunu üstlenir.
Türkiye’de bunun somut örneği Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi ve Birinci Ordu Kadın Taburu’dur. Batı’da kadının siyasal hakları elde edişinde savaşta gösterdiği yararlığının büyük katkısı vardır. Batı’daki kadına ilişkin siyasal gelişmeler Osmanlı basınında günü gününe izlenir.
Mütareke yıllarında kadınların siyasi faaliyetleri daha da yoğunlaşır. 1919 1 Şubat’ında çıkmaya başlayan aylık kadın gazetesi İnci Milli kongre’de yer alan kadın temsilcileri şu satırlarla açıklar;
“Milletin hukuk ve menafini müdafaa etmek, müstakil bir millet olarak mevcudiyetini tasdik ettirmek üzere şehrimizde bulunan cemiyet, heyet ve fırkaların kâffesinin iştirakiyle bir “Milli Kongre” vücuda geldi. Daha düne kadar hayata iştirak ettirilmeyen ve memleketin mukadderatıyla alakadar görülmeyen kadınlarımız, bu defa milletin hayat menafini müdafaa olacak olan bu kongreye birer murahhas gönderdiler. Milletin atisine ait olan mesaide erkeklerle el ele verdiler. Bu görünmeyen hadise, kadınlığın umumi hayatında ihraz etmekte bulunduğu mevki’i irae itibariyle dikkate şayan olmaktan hali değildir.’’
Cihan Harbi birçok ülkede kadın hakları açısından dönüm noktası olur. Savaş sırasında erkekle birlikte yurt savunmasını üstlenen kadına siyasi hakları verilir; parlamentolarda kadın milletvekilleri görülmeye başlar.
Türkiye’de siyasi anlamda kadınların örgütlenişi Milli Mücadele ertesine rastlar. Daha Cumhuriyet’in kurucusu Halk Fırkası, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını taşırken kadınlar 1923 Haziranı’nda Kadınlar Halk Fırkası adıyla bir siyasi örgüt kurarlar.
Kadınlar Halk Fırkası, Haziran ortalarında Darülfünun ’da toplanan “kadınlar şurasında şekillenmiştir. Nezihe Muhittin’in başkanlığında oluşan bu partinin ikinci reisi Nimet Remide, mes’ul murahhası Latife Bekir, katib-i umumisi Şukufe Nihal’dir. Yönetimde ayrıca Matlube Ömer (veznedar) , Saniye (muhasebeci) ve üye olarak Nesime İbrahim, Zaliha, Tuğrul ve Faize hanımefendiler görev alırlar.
Fırka’nın hükümete verdiği beyannamede “memleketin her noktasında siyasi, ictimai ve iktisadi bütün mesailide kadının dolayısıyla veya doğrudan doğruya dâhil ve tesirinden azade kalmış bir keyfiyet bulunmasına rağmen bu mesainin gözle görünür derecede bariz olmadığı” vurgulanmakta , “yer yer tecelli eden kadın mevcudiyet ve şahsiyetinin kitlevi bir şekle ifrağı” gereğine değinilmektedir. Ülkenin gerçek saadet ve kurtuluşunu sağlayacak umdeler etrafında toplanan kadın âleminin toplum yaşamında etkin bir güç olacağı kaydedilmektedir.
Her ne kadar fırka adını taşıyorsa da Kadınlar Halk Fırkası’nın ana hedefi “siyasi” nitelikte değildir. Siyasal haklar er geç kazanılacaktır; ancak kadınlar için öncelikle toplumsallaşma ve eğitim önemlidir. Nitekim fırkanın kuruluşuna geniş yer veren dönemin kadın dergilerinden Süs “yeni fırka isminden zannolunduğu gibi siyasi cereyanlara dâhil olmak arzusunda değildir” der. Dergi Fırka’nın amaçlarını şu şekilde özetler:
“Muhterem heyetin her şeyden evvel emekli kadınlık âlemini bu harekete muktedir bir dereceye terfi ettirmek ve bilhassa memleketin içtimai ve iktisadi terakki gayelerinin tahakkukunu temin etmektir. Bunun için bidayette kadınları tenvir, onları müstakbel vazifelerine ihzar etmek arzusundadırlar. Bu vazifeler ise, evvela analık ve sonra da aile kadını vazifeleridir.
İkinci başkan Nimet Remide’nin Tanin’e verdiği demeçte, Fırka’nın Anadolu’da cehalet ve taassupla mücadele edeceği kaydedilir. Fırka ‘hemşire’lerini Anadolu’nun en ücra köylerine kadar gönderip Anadolu kadınını aydınlatacak, ona ‘Garb’ın terrakiyat-ı hazırası’nı, ya da bugünkü dille Batı’nın ulaşmış olduğu ilerlemeleri gösterecektir. Böylece Anadolu’da kadının yaşamı düzelecek; aile örgütü yepyeni bir veçhe kazanacaktır.
Fırka genel sekreteri Şukufe Nihal ise Kadınlar Halk Fırkası’na daha geniş bir uğraş alanı çizer ve kadının siyasal haklarını savunur; ‘Kadınlar Halk Fırkası’nın programı, şimdiye kadar her fırsatta izaha uğraştığımız gibi, kadının içtimai, iktisadi ve bilahare siyasi sahalarda haklarını, inkişaflarını temin etmektedir.’
Diğer bir deyişle ‘ siyasi’ haklar programın uzak hedefleri arasındadır. Ancak, Şukufe Nihal’e göre Fırka er geç kendi temsilcilerini Meclis’te görecektir.
Kadınlar Halk Fırkası, bugünkü mebusları kendi tarafından müntehip mebuslar gibi telaki etmekte ve kendilerine hürmet ve itimad beslemektedir. Lakin gittikçe benliğini daha ziyade idrak eden bir kadın ekseriyeti hazırlandığı vakit, elbet bu münevver kitle kendi mukadderatını idare edecek olanlara kendi itimadını ihtiyariyle vermeyi ve hatta kendisine taalluk eden meselelerin müdafaasında kendisini bizzat temsil etmeyi bir hak bilecektir.
Türk kadını, hiçbir zaman mütelcellidane hareketlerde bulunmamakla beraber mukaddes gayesine varmak için çok azimkar ve çok fedakar olmayı kendisi için bir fazilet telakki etmiştir…..’
Kadınlar Halk Fırkası’nın kuruluşu basında farklı yorumlara neden olur. Ancak, fırka sözcüğü özellikle erkeklerce yadırganır; Hüseyin Cahid bu konuda yapılan ankete şu yanıtı verir;
Kadınlar Halk Fırkası? Kadınların fikri ve ictimai tealisini temin için cemiyet halinde çalışmak isteyen bu hanımlar siyasi bir isim intihap etmeselerdi belki maksatlarını daha iyi ifade etmiş olurlardı. Her halde bu gibi teşebbüslerden hiçbir zaman zarar gelmeyeceğine eminim.’’
Keza, Celal Sahir kadın erkek eşitliğinden yana olduğunu kaydederken, ‘kadın inkişafı yolunda atılacak adımların şuurlu ve ihtiyatlı’ olması gerektiğini, fırka kurmak gibi girişimlerinin hedefi şaşırtacağını ileri sürer:
“Kadınlar Halk Fırkası tabirine gelince bunu hiç anlayamadım. Bize bu gün siyasi bir tel fırka var: Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyeti. Ehemmiyetsiz ferdi gayret ve muhalefet müstesna olmak üzere karşısında müteazzi hiçbir siyasi hasım olmaksızın intihabattı o idare etti. Bu heyetin ileride Halk Fırkası’na inkılap edeceğine dair büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Paşa’nın nutuklarında, beyannamelerinde ve bazı gazete makalelerinde fıkralar gördük.”
Ancak, Kadınlar Halk Fırkası bir erkek müşavirlik ihdas eder ve başına Fethi Bey’i getirirse de Ankara’nın tüm ulusu kapsayacak Halk Fırkası hazırlıkları içerisindedir. “Bölücü” nitelikte bir fırka günün koşullarına uygun düşmez. Hem “halk fırkası” kuruluş aşamasındaki partinin adıdır. Her ne kadar başına “kadın” sözcüğü eklense de, bu adı kullanması doğru olmayacaktır.
Parti kuruluş çalışmaları sekteye uğratılan kadınlara cemiyet kurmaları önerilir. Nitekim bir süre sonra yine Nezihe Muhittin’in öncülüğünde Türk Kadınlar Birliği doğacaktır. Ancak, Türk Kadınlar Birliği ’de 1935’te İstanbul’da 12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’ni topladıktan on gün sonra Tek Parti kararıyla kapatılacaktır.”
(12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi ve Türk Kadınlar Birliği’nin kapatılışı için bakınız: “1935 İstanbul Uluslararası Feminizm Kongresi ve Barış”)