Fotoğraf- Ceyhun Özener
Hayat… Belki 70, belki 80, belki 100 yıllık sürecek bir serüven… Kimilerine göre çile, kimilerine göre rahatlık… Hayat altın bir tepsiyle sunulmuyor çoğu zaman… Savaşlar, geçim sıkıntıları, çileler… Ve ömrü savaş cephelerinde geçmiş ama “vatan sağ olsun” diyerek geride bıraktıkları için göğüs göğse silah başında vatanı savunan; belki de yaşı küçük yüreği kocaman hayatlar…
Kimi henüz çocuk yaşında, kimi yeni evli, kimi daha doyamamış kundaktaki yavrusuna… Sırf gelecek nesle bağımsız bir vatan bırakabilmek uğruna silah başına geçerek içmiş şehadet şerbetinden…
“Büyük büyük dedem” diye başlar bazı hikâyeler… İşte böyle bir hayat onun da hikâyesi… Ne çok dinledim hikâyesini torunundan; babamdan… Bu vatan evlatları şimdilerde ne yapsalar az sizin yaptıklarınızın yanında… Onca para verip bir ay yaptıkları askerliği yıllarca dillerinde dolaştıran sözde vatan evladı… Askerlik kısalsın diye dua edenler… Askerliği ne kadar geciktirirse kâr sayanlar ve bahaneler bahaneler…
Oysa siz.. siz öyle miydiniz? Bir çarık, yarı aç yarı tok… Evden, ana babadan, çoluk çocuktan, yardan ayrı yıllarca süren askerlik, savaş yılları… Yüreği kocaman hasret ve vatan sevgisiyle, iman gücü dolu yıllar…
Zor kazanılmış, santim santim şehit kanıyla sulanmış topraklar üzerindeyiz… Birliği beraberliği sapasağlam yaşayabilen ataların torunlarıyız… İşte öyle zamanlarda bütün bunları yaşayan; şehit arkadaşlarına kavuşma gününü özlemle bekleyen bir insanmış Hasan dedemiz…
Küçüktüm, fotoğraf albümlerimize ne zaman göz gezdirsek hep o kareye rastlardım… Başında takkesi, elinde yarısı bitmiş sigarası, yatağının içinde, uzaklara bakan gözleriyle hala yaşıyormuş gibi bakardı bize… O zamanlarda da anlatırdı hikâyesini babam… Savaş zamanlarından bahseder, çocukken dinlediklerini gururla anlatırdı… Gaziymiş dedem, Çanakkale gazilerinden… Her yıl şehit arkadaşlarına kavuşma özlemiyle sorarmış dolu gözlerle dedeme: “Ali, 18 Mart geldi mi?” diye…
Denizli’nin Acıpayam ilçesinin Pınaryazı köyünde meydanda bir iğde gölgesinde dinlenmek için oturur yanına gelip oturanlara askerlik anılarını anlatırmış… Hasan dedemiz askere gittiğinde 10 yıl hiç haber alınamamış… Şerife nineyle evliymiş… Bir ömür gibi geçmiş sanki o 10 yıl, Şerife nine için… Sağ mı öldü mü bilemeden yaşamak… Ve dönmüş yıllar sonra ya tekrar gitmiş askere bu sefer 8 yıl sonra gelmiş memleketine… İki yıl Şam’da esir düşmüşler… Çanakkale Savaşlarında kaybetmiş iki kardeşini… Kendisiyse sağ kulağından vurularak düşmüş yere… Arkadaşları ölü sansalar da sabah saatlerinde şehitler toplanırken fark edilmiş nefes aldığı… Revire götürülüp tedavi edilmiş edilmesine ama kulağı duymaz olmuş… Gazi olarak dönmüş memleketine, Hasan dedemiz…
Bu sebepledir ki her sene Çanakkale Şehitlerini Anma Günü’nde 18 Mart’ı sorar, takip eder; o gün gelince onlara dua edermiş… Şerife ninenin vefatının ardından 10 yıl yatağa bağlı kalmış Hasan dedemiz… Oğlu Ali (dedem) bakmış babasına… Bu 10 yıl her 18 Mart gününü sorarmış: “Ali, 18 Mart geldi mi?” diye…
1984 yılı… O yıl Hasan dede 10 Martta başlamış 18 Martı sormaya: “Ali, 18 Mart geldi mi?”… Dedemse her seferinde: “baba 10 gün var… 8 gün var… 3 gün var” diye yanıtlarmış sorusunu… Ve 18 Mart 1984 günü sabahında kahvaltısını yaparken yine sormuş Hasan dede oğluna: “ Ali, 18 Mart geldi mi?” … Dedem : “Baba bugün o gün, 18 Mart” demiş… Gözleri dolu dolu olan Hasan dede çorbasından son kaşığı alarak şehadet getirmiş ve dedemin kollarında o gün hayata gözlerini yummuş… Rahmetli Ali dedem babama: “Hasan dedeniz Çanakkale Şehitlerine karışıp gitti” dermiş…
18 Mart 1984 yılında 101 yaşında tatmış şehadet şerbetinin tadını… Böyle ataların torunlarıyız… Şöyle araştırılsa kim bilir daha kimlerin dedelerine rastlarız, böyle şehadet şerbetini içen… Kıymet bilmezlikle birbirimize düşürülmeye çalışıldığımız şu günlerde onların hikâyelerini dinlemeye, dinletmeye, torunlarının torunlarına anlatmaya ihtiyacımız var…
Hasan dede onlardan sadece biri… Hasan Çankaya… Tek kare, savaş ve kıtlık yıllarıyla geçen yıllar… Oysa şimdi? Her anımızı çekebildiğimiz fotoğraf kareleri, imkânlar, her şeyi bol bulduğumuz zamanlar… Peki, nerede o birlik? Nedir bu ihanet? Neden bu birbirimizi yeme çabası? Nedir bu doymazlık? Sorular çok cevaplar yine yok…
Bu vesileyle Çanakkale Şehitlerine ve tüm şehitlerimize saygı, dua, minnetle… Onlara layık nesiller yetiştirebilmek dileğiyle…