24 Nisan 1915 Aldatmacası…

ermeni

Osmanlı Devleti İçişleri Bakanı, 24 Nisan 1915’te 16 vali ile 10 kaymakama genelge göndererek, Taşnak ve Hınçak gibi Ermeni komitelerinin kendi bölgelerindeki şubelerinin kapatılmasını istedi. Aynı gün; İstanbul’daki 77 bin 735 Ermeni’yi örgütlemeye çalışan elebaşları 235 kişi de işledikleri çeşitli suçlar nedeniyle gözetim altında tutulmak üzere Çankırı’ya gönderildi. Şehri terk etme yasağı konuldu.

Çankırı’ya gönderilenlerin bir kısmı daha sonra serbest bırakıldı, bazıları Ankara Ayaş’a, bazıları da Zor bölgesine yollandı. İçlerinden biri doğal nedenlerle öldü, ikisi de devletle alakalı olmayan iki kişi tarafından öldürüldü  ve bu iki kişi devlet tarafından yakalanarak idam edildi. Bunun neresi katliam?

İşin aslı farklıdır: İngiltere, Fransa ve Rusya maskesini kullanan Emperyalizm, Osmanlıyı parçalamak ve yıkmak için Rumları, Kürtleri ve Ermenileri kışkırtarak birçok isyanın çıkmasını sağlamıştır. Ancak; Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde, emperyalizme ve onların işbirlikçilerine karşı koyarak bağımsızlığını elde eden Türkiye Cumhuriyeti, birçok mazlum ülkeye örnek olmuştur. Bu başarıyı hazmedemeyen dış güçler, Türkiye Cumhuriyetini de bölmek ve parçalamak için, şimdi de aynı piyonları farklı yöntemlerle kullanmaktadır. Uluslararası emperyalizm, özellikle son yıllarda ABD de bulunan Ermeni diasporasını kullanarak amacına ulaşmak istemektedir.

Bu konuda yapılan çalışmalarda;

  • Tehcirin fikir babası, birinci dünya harbinde Osmanlı ordusunu yöneten Alman Genel Kurmayı olmasına rağmen, emperyalist güçler tarafından suçlu Sadrazam Talat Paşa ve grubu gösterilmiştir,
  • Tehcir olayı, Osmanlı İmparatorluğunda 1915 yılında olmasına ve Osmanlı’dan sonra 28 ülke meydana çıkmasına karşın, sadece 1923 yılında kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti suçlanmaktadır,
  • Canları bulundukları ülkelere emanet edilen masum ve çok değerli 42 tane diplomatımızı, 1973 yılından itibaren Ermeni katillerin suikastlarında kaybettik. Katilleri ya bulunamadı(!) ya da hâla cezalandırılmadı!
  • Soykırımın hukuksal tanımı ikinci dünya harbinden sonra 1948 yılında tanımlanmış olmasına karşın, 1915 yılında Osmanlı’da yapılan tehcir bu tanımlamaya sokulmak istenmektedir,
  • En önemlisi geçen yıl Ermeniler tarafından yapılan gösterilerde çok terbiyesiz ve çok saygısızca, Türkiye Cumhuriyetinin bayrağı ile Almanların Nazizm sembolü olan gamalı haçı eşitlenmiştir. Irkçılığı reddeden, “yurtta ve cihanda sulh” diyen eşsiz önder Mustafa Kemal Atatürk ile Almanya’nın katil diktatörü Hitler’i eşdeğer gösteren resimler pankartlarda taşınmıştır.

Her yıl 24 Nisan geldiğinde, 42 eyaletinde soykırımın kabul edildiği ABD’nin başkanlığında ne olacak diye kaygıyla beklemekteyiz. Sözde soykırım ABD yönetimi tarafından da ha tanındı ha tanınacak diye ülkemize baskı yapılmaktadır. Yani emperyalizm bizlere ölümü göstererek sıtmaya razı etmek istemektedir. Bu isteğe karşı koymak için ABD de birçok lobi kuruluşu, çeşitli tavizler verilerek devreye sokulmaktadır. Nitekim geçen yıl, sözde Ermeni soykırımının ABD dış ilişkiler komisyonunda 1 oy farkla kabul edilmesi bu lobilerin başarısıdır. Ayrıca bu konuda pek çok askeri ve sivil görüşme yanında ABD de birçok da kitlesel eylemler yapılmaktadır. Bu kaotik ortamı iyi değerlendiren ve ülkemizi oldukça değerli bir müşteri olarak gören ABD, bizlere milyarlarca dolarlık silah ve askeri malzeme satma fırsatı bulmaktadır.

Esasen 1948 de hukuksal olarak tanımlanan soykırımın yapılıp yapılmadığının tespiti için bir mahkeme kararı olmalıdır. Bu konuda da çalışmalar yapan Ermeni Diasporası, aşağıda özeti bulunan Avrupa Adalet Divanının 17.12.2003 tarih 346/03 esas nolu RED KARARI ile ağzının payını almıştır.

Ermeni ve Kürt terör örgütleri üzerine araştırmalarıyla tanınan Ercan CİRİTCİOĞLU’nun pek çok yabancı kaynak gösterdiği çalışmasına göre, 24 Nisan 1915 de eceliyle yaşamını yitirenler dışında, Osmanlı da tek Ermeni bile öldürülmüş değildir.

Peki 24 Nisan neden sembol gün olarak seçilmiştir?

Yunan, Bulgar, Sırp halkları Osmanlıdan bağımsızlığını alınca Ermeniler de aynı yolda örgütleniyor. Ermeniler İstanbul’dan Vana kadar dernekler kurup silahlanıyorlar. Bu arada Osmanlı, Birinci Dünya Savaşına giriyor. Mart 1915 de Rusya, Doğu Anadolu’ya giriyor. Rus desteğini alan Ermeniler, 11 Nisan 1915 de Van’da isyan çıkartıp, Osmanlıya karşı “Ermeni bağımsızlık savaşını” başlatıyor. Bu isyan Van’dan öteki bölgelere de sıçrayınca, daha sonra soykırım iddialarına neden olacak Osmanlının zorunlu göç kararı geliyor. Ancak bu karar sadece Ortodoks Ermenilere uygulanıyor. İsyana katılmayan Katolik ve Protestan Ermeniler yerlerinde tutuluyor.

Ortodoks Ermeniler Van’da Kürt, Türk bütün Müslümanları öldürüp şehri ele geçirince ve isyan öteki bölgelere sıçrayınca, 24 Nisan 1915’te Osmanlı yönetimi, Anadolu’daki bütün Ermeni derneklerinin kapatılmasına ve isyanı destekleyen İstanbul’daki 200 kadar sözde Ermeni aydının, Çankırı Ayaş’a sürgüne gönderilmesine karar veriyor. Bilahare, 24 Nisan sürgünleri, burunları bile kanamadan İstanbul’a geri dönüyorlar.

Gerçek bilgi ve belgeye dayanmayan asılsız iddiaların, tarihçiler tarafından araştırılmasına neden izin verilmediğini görüyorsunuz değil mi?.. Bunun için birçok ülkede yasalar çıkarılarak soykırım yalanının tanınması işi oldu bittiye getirilmeye çalışılıyor…

Umarım bu konuda oldukça geç kalınan lobi faaliyetlerimizi ve gerçek verilere dayanan araştırmalarımızı, en kısa sürede uluslararası arenada sağduyu sahiplerinin dikkatine sunabiliriz. Devletimiz, hükümetlerimiz, üniversitelerimiz, STK’lar, askeri ve sivil kurumlar bu konuda işbirliği yaparak ülkemizi savunmak zorundadır. Aksi halde güzel ülkemizi bölmek isteyen ve bu dönemde ABD maskesini kullanan emperyalizm, kötü amacına ulaşacaktır.

 Temmuz 1987’da Avrupa parlamentosu C-190 esas nolu kararı ile Ermeni sorununun siyasi çözümü hakkında Türkiye’yi bağlayıcı bir karar alır ve sonuçları yıllarca sürer. 1999 yılında, Türkiye’nin AB’ne üyelik için aday olup olamayacağı konusunda ciddi bir pazarlık yapılır. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Avrupalıların restini görür ve ‘bizi istemeyeni biz hiç istemeyiz ‘ der. Nihayet, o hatırlayacağınız sahnelerle Ecevit ertesi gün apar topar Helsinki’ye davet edilerek, Türkiye’nin AB üyeliğine aday olmasına kararı verilir.

Bunun üzerine adeta çileden çıkan Ermeni Diasporası:  Avrupa Parlamentosu’nun 20 Temmuz 1987 tarih ve C-190 esas nolu kararına atıfta bulunarak: ‘’Türkiye önce Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etsin, ondan sonra üyeliğe adaylık statüsü verilsin, aksi takdirde AB’nin sorumluluğunu zedelemiş olur’’ diyerek, Avrupa Adalet Divanı(AAD)’nda;

  • Avrupa Parlamentosu’na,
  • Avrupa Birliği Konseyi’ne
  • Avrupa Birliği Komisyonu’na karşı dava açar.

Bu dava, AAD’nın birinci dairesi tarafından 17 Aralık 2003 tarihinde  T-346/03 sayılı kararı ile reddedilir. Ermeni Diasporası bunun üzerine temyize gider ve AAD’nın dördüncü dairesinde görülen temyiz davası17.04.2004 tarihinde, C-18/04 P Esas nolu nihai karar ile YENİDEN REDDEDİLİR..Bu nihai kararla Ermeniler ayrıca, 30.000 Avro mahkeme masrafını da ödemeye mahkum edilirler.

Ermeni lobisinin yalanları bu kadar ispatlı olarak ortadayken, ABD bu yalana inanması, Avrupa ve Rusya’nın halen Ermeni lobisine ve işgalci Ermenistan devletine sahip çıkması desteklemesi ve birbirine karşıtmış gibi görünen bütün bu devletlerin Türkiye’ye karşı aynı noktada birleşmesi, ne kadar manidardır!..

İşte bütün bu Türk karşıtlığı, Ermenistan’ın bugün de; işgal ettiği Karabağ bölgesinde ikinci Ermenistan yaratma cüretkarlığına cesaret vermektedir. Çünkü tıpkı Kıbrıs’taki Rumlar gibi, Ermeniler de haksız ama “Haçlı zihniyetinin şımarık ve yaramaz çocuğu”dur!

Artık çifte standartlar bırakılmalı; masum ve mağdur, gerkçekten soykırıma uğramış Türklerin hakkı teslim edilmelidir.  Ermenistan işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkmalı ve toprakları asıl sahibi olan Azerbaycan Türklerine iade etmelidir.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın