23 NİSAN 1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ATATÜRK; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diye açıkladı, o gün, “HAKİMİYETİ MİLLİYE BAYRAMI” oldu ve çocuklara armağan edildi. 1923'te “ÇOCUKLARIN ROZET BAYRAMI”, sonrasında “ÇOCUK BAYRAMI” adını aldı, 1929'da iki bayram birleştirilerek “HAKİMİYETİ MİLLİYE VE ÇOCUK BAYRAMI" oldu... "23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI" Kutlu Olsun! Türk çocukları başta olmak üzere bütün çocuklar daima özgür, güvende ve mutlu yaşasın…

Atatürk ve İslâm

     ” HZ.MUHAMMED Allah’ın birinci ve en büyük kuludur .

      O’nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim,

       senin adın silinir,fakat sonsuza kadar O, ölümsüzdür.”

                                       Mustafa  Kemal  ATATÜRK 

 

Milletimizin hayatında; diğer bir görüşle kaderinde önemli bir rol üstlenmesini nasip etmesinden dolayı her zaman Allah’a şükreden bir insandır, O.  Doç. Dr. Fahri KAYADİBİ, “Atatürk’ün Dini Yönü ve Din Eğitimine Bakışı” adlı eserde bunu şöyle ifade eder: “ Atatürk iyi bir din eğitimi almış inançlı bir insandır. Ailesinden ve okuldan aldığı din eğitimine ilaveten kendisini dini konularda camide hutbe okuyacak kadar iyi yetiştirmiştir. Türk halkının dinini aslına uygun  olarak iyice öğrenmesini istemiştir. Bunun için Kur’an’ı, Hz. Muhammed’in hayatını ve temel din kitaplarını Türkçe olarak yayımlatmıştır. Din Eğitimini önemli görmüş, okullarda yapılmasını istemiştir. Atatürk dinin değil; cehalet, bid’atlar, hurafeler ve din istismarcılığının karşısındaydı. Bu da bazı çevrelerce din düşmanlığı şeklinde algılanmış ve gösterilmiştir. O, Kur’an’ın özüne uygun Hz. Peygamber zamanındaki gerçek İslamiyet’in yanındaydı. Dini ve gerçek din bilginlerini er zaman övmüştür.

 Askeri dehasını ve devlet adamlığını Türklük şuuru ve İslami düşüncüleri ile şekillendiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yüce dinimize verdiği önemi şu sözleri ile açıklamıştır;

Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamber efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur’an’daki manası açık olan ayetlerdir. ghhİnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa, gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı Hak’tır.

Atatürk’ün Kur’an’a hayranlığı vardır.. Mesela; 16 Mart 1923’te Adana’da Türk Ocağında esnaf ve sanatkârlara yaptığı hitabede de şöyle diyor:

Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur, biliniz ki, o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine muvafıksa kimseye sormayın, o şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın tetabuk ettiği bir din olmasaydı ekmel olmazdı, ahir din olmazdı.

Yine; Osman Ergin’in Türk Maarif tarihi adlı eserinde naklettiğine göre güzel sesli musikişinas hafızlarla toplantı yapan Atatürk bu toplantılarda  Kur’an okutur ve dinlermiş.. “Özellikle Hafız Yaşar  Okur’a Yasin sûresini okutur ve dinlerken çok mütahassis olurdu.” On beş Yıl Atatürk’e hizmet eden Hafız Yaşar’ın naklettiğine göre ”Ramazanların Atamız için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez İncesaz heyeti Çankaya Köşküne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazlardı…Sadece beni huzurlarına çağırır Kur’an-ı Kerim’den sureler okuturlardı… Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu ile dinlerlerdi”.

 Hafız Yaşar Doruk, Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olduğu tarihten ölümüne kadar maiyetinde kalmış, serhânende ve fasıl şefi olarak görev almıştır. Sultan Ahmet Cami baş imamı Hafız Sadettin Kaynak da Atatürk’ün özel toplantılarında devamlı yer almıştır. Hafız Yaşar Doruk’un hatıralarında belirttiğine göre; “Atatürk’ün, gerek Kur’an, gerekse Mevlid okunurken çok duygulandığı, huşu ile dinlediği görülürdü. Kur’an’dan en çok okuttuğu sure Yasin-i Şerif ve Süleyman Çelebinin Mevlid’inden en çok beğendiği yer Velâdet Bahri idi. Rast makamında okunmasını istediği Kur’an’ın bir ayetini Hafız Yaşar kendisi okur, devamının aynı makamdan okunmaya devam edilmesini manevi kızı Nebile’ye emrederdi. Nebile Yasin’i ezbere bilirdi”.               

 Her yıl muntazam olarak ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ için Kur’an ve Mevlit okutan Atatürk, 1932 Yılında ise Çanakkale’de açık havada ve Şehit Mehmet Çavuş’un abidesi önünde Mevlit okutmuştur. 

Milli mücadelede ve sonrasında sık sık din adamlarıyla bir ara gelip istişareler yapmış, Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesini ve tefsirini teşvik etmiş, Kur’an tercümeleri konusunda adeta bir yarış başlatmıştır Atatürk… Konyalı Mehmet Vehbi Efendi’nin, ”Hülasatü’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an” adlı eserini, bu teşvik üzerine yazdığı bilinir.

Kur’an’ı Kerim’in Türkçe’ye  tercüme ve tefsiri ile Hadis kitabı ”Sahih-i Buhari’nin” tercüme edilmesi için,  Diyanet işleri  Başkanlığının bütçesine o zamana göre büyük bir meblağ olan 12.000(on iki bin) lira ödenek konmuştur. Kur’an tercümesinin Mehmet Akif’e, tefsirinin ise Elmalılı Mehmet Hamdi Yazır’a yaptırılması için de biner lire avans verilmiştir… Hamdi Yazır ” Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsirini tamamlamış. Bilahare,“Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi” adıyla 12 ciltlik eser hadis kitabı yayınlanmıştır..

 Atatürk, dini,  “lüzumlu bir müessese” olarak gördüğünü ifade eder aynı zamanda İslam için, “bizim dinimiz” ve “büyük dinimiz” gibi ifadeler kullanır. Ayrıca;  Kur’an-ı Kerim için de; “şanı büyük” ve “en eksiksiz kitap” demiştir. Bu hayatı boyunca böyledir.  İşte..ölümünden bir yıl önceki sözleri: “…Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen Peygamberin son arzusunu; yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için, hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız(27 Temmuz 1937)

Sonuç Olarak; Atatürk yüce dinimiz İslama karşı hiçbir zaman kayıtsız kalmamış, Müslümanların dinlerini kur’an’dan öğrenmelerini istemiş, maksadını şu sözleri ile açıklamıştır;

Türk Kur’an’ın arkasından koşuyor. Fakat onun ne dediğini anlamıyor, İçinde neler var bilmiyor ve bilmeden ibadet ediyor. Benim maksadım arkasından koştuğu Kitapta neler olduğunu Türk anlasın”.

YARARLANILAN KAYNAKLAR:

-Tarihi Gerçekler Işığında Belgelerle MUSTAFA KEMAL ATATÜRK(Yusuf KOÇ- Ali KOÇ-4.Baskı 2005)

1-Atatürkçülük. Cilt.1.s.455

2-Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri V.Cilt:II s.98

3-Hafız Yaşar Okur, ATATÜRK’LE ON BEŞ YIL DİNÎ HATIRALAR İstanbul Suder Mat.1962.s.10

4-Ahmet Gürtaş Atatürk ve Din Eğitimi s.41

M. Zeki Kurnuç

21.4.1954 tarihinde Erzurum'da doğdu. Erzurum Yabancı Diller Yüksek Okulunun İngiliz Dili Bölümüne devam ettiği süre içerisinde Halk Eğitim Merkezinde Bestekar Hüseyin ERBAY'dan, daha sonra Halk Türküleri ve Halk Oyunları Derneği'nde Kemani Zeki ERDAL'dan "Türk Musikisi Nazariyat ve Keman" dersleri aldı. 1977-1980 yıllar arasında Erzurum Musiki Derneğinde Koro Şefi Kiyasettin TEMELLİ'den "Türk Sanat Müziği Makam ve Usulleri" ile ilgili dersler aldı. Bilahare aynı dernekte idarî görevler ve koro Şef yardımcılığı yaptı. Dernek çalışmaları dışında TRT Erzurum Radyosuna İstisna Akitli korist ve solist olarak devam etti. 1980 yılında öğretmenlikten ayrılarak, Erzurum Radyosu’nda Türk Sanat Müziği uzmanı olarak göreve başladı. 1981 yılında Türk Sanat Müziği Servis şefliği, 1985-1995 arasında Müzik Yayınlar Müdürlüğü yaptı. “ERZURUM VE TÜRK MÛSİKİSİ" adlı belgesel nitelikteki kitabı Güneş Vakfı tarafından 2005 yılı Nisan ayında yayımlanmıştır. Halen; TRT Genel Müdürlüğü Yayın Denetleme ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığında Yayın Denetmeni olarak görevine devam etmektedir…

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın