Ermeni Meselesi

Selçuklu Hakanı Alpaslan Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı bölgeyi Bizans’tan almıştı. O dönemde oralarda bir Ermeni hâkimiyeti yoktu. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde ise Ermeniler genellikle Çukurova, Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgelerindeki Türk Beyliklerinin egemenliği altında yaşıyorlardı. Fâtih Sultan Mehmet   İstanbul’u başkent yaptıktan sonra Samatya’da bulunan Sulumanastır isimli kiliseyi Ermenilere tahsis ederek İstanbul Ermeni Patrikhanesini kurdurttu ve bir patrik tayin etti. Anadolu’nun birçok şehrinde yaşayan Ermeniler, İstanbul‘a getirilerek, Ermeni cemaatinin büyümesi sağlandı. Bu suretle Ermenilerin millet adı altında örgütlenmeleri gerçekleşti. Osmanlı döneminde Yahudi ve Rum cemaati gibi, Ermeni cemaati de kendi dinî yöneticilerinin idaresinde özgürce yaşadı.

Ermeniler diğer gayrimüslim azınlıklar gibi askere gitmezlerdi. Ticarette, zanaatta ve başta mimari ile Türk Musikisi olmak üzere güzel sanatlarda büyük başarılar gösterip, toplum içinde ön plana çıktılar. Hayat tarzlarını ve kültürlerini Müslüman Türk toplumununkine yaklaştırdılar. Türk Dili’ni benimsediler. Soyluları ve şehirlileri, 18. asır ortalarına kadar Türkçeden başka dil konuşmazlardı. Kiliselerinde bile İncil’in Türkçesi okunurdu. Osmanlı toplumunda orta sınıfın üstünde bir refah seviyesine ulaştılar. Zamanla devlet bürokrasisinde üst düzey dâhil görevlere getirildiler. Osmanlı idaresinde refah ve huzur içinde yaşayıp, Devletin sadık tebaası (Millet-i Sâdıka) olup el üstünde tutuldular. Öyleyse:

  • Ne oldu da sadık tebaa can düşmanına dönüştü?
  • Ne oldu da bulundukları coğrafyada azınlıkta oldukları halde, Ermeni Devleti kurma ve Müslüman çoğunluğu soykırımla yok etme planları yaptılar?
  • Ne oldu da isyancı Ermeniler, 1914-1922 yılları arasında vatanımızı işgal eden düşmanların tarafına geçerek kendi devletlerine ihanet ettiler? Düşmanla bir olup, Türklere ve özellikle masum sivil halka toplu katliamlar uyguladılar? Anadolu’da Osmanlının dokuz vilayetinde 1.189.132 ve Trans Kafkasya’da 413.000 olmak üzere toplam 1.692.132 Türk’ün ve Müslüman’ın katlinde başrol oynadılar.
  • Ne oldu da görevleri başındaki pek çok diplomatımızı katlettiler?
  • Ne oldu da Azerbaycan’da soydaşlarımızı 20. yüzyılın yüz karası kanlı terör, işkence ve aşağılayıcı hareketlerle katlettiler; soydaşlarımızın evlerini, yurtlarını gasp ettiler.
  • Ne oldu da yalan, yanlış ve iftiralarla dünya kamuoyuna Türk Milletini “katil”, Türk Devletini “soykırımcı” göstermek için çabalayıp durmaktalar?
  • Ne oldu da Türk Vatanı’nın bir parçasını gasp etmek için rekabete girdikleri PKK ile birden bire can ciğer, kuzu sarması oldular?

Olan şu:  Devletimiz zayıf düştüğünde, dönemin emperyalist devletleri sadık tebaanın hamisi kisvesinde devreye girmeye başladı. Bu emperyalistler; Osmanlı idaresinde yaşayan Ermeniler dâhil, tebaa milletlere bağımsızlık vaat ederek onları isyana teşvik etmek suretiyle, Osmanlının parçalanma sürecini hızlandırmayı ve topraklarını aralarında paylaşmayı hedeflediler. Hıristiyan tebaanın hak ve hukukunu koruma bahanesiyle, Devlet-i Âli’nin iç işlerine müdahalenin yollarını aramaya başladılar. Biryandan “Islahat” adı altında Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışırken, diğer yandan da Ermenileri, yönetime karşı teşkilatlandırdılar. Görevlendirdikleri misyonerler, açtıkları kolejler, kullandıkları papaz okulları vasıtalarıyla Ermeni gençlerinin beyinlerini yıkadılar. Onları, Türk ve Müslüman düşmanlığı ile şartlanmış fedailere dönüştürüp, Ermeni cemaatinin içine propagandist olarak saldılar. Bunların kandırıp kullandığı isyancılar, millî hisleri kullanarak, tehdit ve şantaj dâhil çeşitli yollarla Ermeni cemaatine tahakküm etmeye başladılar. Devletin sadık tebaasının önemli bir kısmını Türk ve Müslüman düşmanına, eli kanlı katil çetelere dönüştürüp istilacı emperyalist devletlerin kullanımına sundular.

İsyancı Ermeniler Doğu Anadolu’daki Erzurum, Trabzon, Sivas, Bitlis, Mamuretülaziz (Elazığ ili ve civarı), Diyarbakır ve Van vilayetlerinin kapladığı alanı “Batı Ermenistan” olarak adlandırdılar. Buralarda azınlıkta olmalarına rağmen bir ermeni devleti kurma çabasına giriştiler. Daha önce emperyalist devletlerin desteklediği isyancıların, Balkanlar’da, Kırım’da ve Kafkaslarda uyguladığı gibi, öldürerek ya da kaçırtarak Türk ve Müslüman ahaliden buraları “temizlemek” istediler.

Tebaası oldukları devlete ihanet edip Çarlık Rusya’sı, Britanya ve Fransa ile işbirliği yaptılar; bunlarla savaşan Osmanlı Ordularına saldırılar düzenleyip, cephe gerisinde sabotajlar ve ikmal yollarını kesme eylemlerine giriştiler. Tüm bu eylemler sonucu Kafkas cephesinde konuşlanan 3. Ordunun, Suriye ve Filistin’i korumakla görevli 4. Ordunun ve Irak’ta çarpışan 6. Ordunun güvenliği tehdit altına girmişti. Düşmanla çarpışan bu üç ordunun ikmal yollarının tıkanması, cephe gerilerindeki bölgelerde kanlı Ermeni saldırılarının yaygınlaşması ve bunların doğurduğu sonuçlar, Osmanlı Hükümetini, tedbir olarak, detayları bu yayında verilen “Tehcir” (Sevk-i İskân) kararını almak zorunda bıraktı.

Katliam yapan/yapacak devlet  böyle sakin bir tehcir uzaklaştırma yapar mı! halk öyle sakin olur mu…

Savaş hukukuna göre, düşman saflarında yer alan, düşman sayılır. Bu durumda, isyancı Ermenilere karşı Osmanlı Devletinin önünde üç seçenek vardı: Birincisi, isyancılarla savaşmak; ikincisi, isyancıları savaş sahasından uzaklaştırmak; üçüncüsü de bunların ihanet, bozgunculuk ve katliamlarına seyirci kalmaktı. İşte Osmanlı Devleti, vatan topraklarını korumada bunlardan en insanî olanını, isyancıların savaş sahasından uzaklaştırılmalarını ve emniyet açısından uygun bölgelere iskânlarını (Tehcir’i) seçmiş ve uygulamıştır.

Özet olarak emperyalist devletler, Ermeni azınlığı yayılma siyasetleri doğrultusunda kullanmak için saldırgan hale getirdiler. Söz konusu devletler misyonerlik ve propaganda faaliyetleri ile düşmanlık tohumları ekerek Ermeni ırkçılığını teşvik ettiler, Ermeni militanları yetiştirdiler ve çetelerini silahlandırdılar. Dünya kamuoyuna, bu çetelerin her saldırısını masum gösterirken, suçlu olan Türklermiş gibi tanıtmaya çalıştılar. Bu yaklaşımlar isyancı Ermenilerin şiddete yönelmelerini teşvik etti; hain planların figüranları olarak, patronlarına da dua okutacak derecede yukarıda bir kısmını özetlediğimiz tüm kötülükleri yapmalarını tetikledi.

Dolayısıyla isyancı Ermenilerin yaptığı kanlı olayların baş sorumluları ve azmettiricileri, bunları amaçları için kullanan emperyalist devletlerdir.

Cumhuriyet döneminde de Ermeni Diasporası ve Devleti’nin düşmanca emelleri devam etti. Bunların ve emperyalist odakların desteklediği Ermeni terörü yeniden başlatıldı:

  • Eli kanlı Ermeni çetelerinin mirasçıları, emperyalist kullanıcıların düğmeye basmasıyla, 53 sene sonra(1973-1984 arasında) ASALA cinayetleriyle yeniden saldırıya başladılar. Pek çok diplomatımızı ve vatandaşımızı kalleşçe pusu kurarak şehit ettiler.
  • Ermenistan Parlamentosu, 1989’da Türkiye’nin Ermenistan ile mevcut sınırının çizildiği Moskova Anlaşması’nı fesih kararı alarak, Türkiye-Ermenistan sınırını kabul etmediğini, açıkça Türkiye’den toprak talebinde bulunduğunu açıkladı.
  • Ermenistan Devleti, isyancı ve katliamcı dedelerini aratmadı; 1990’lı yılların başında Azerbaycan topraklarını işgal ederek, Hocalı’da çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden işkenceler ve soykırımlar yaptı.
  • Ermeni örgütleri ASALA, ARF ve ANCA, PKK ile görüşmeler yaparak müşterek emelleri doğrultusunda, “Türkiye’den koparmayı kararlaştırdıkları toprakların, Ermeniler ile PKK arasında bölüşülmesi” planlarını yapmaya başladılar.
  • İsyancıların mirasçısı Diaspora Ermenileri, kiraladıkları çevrelerin destekleri ile- suçluyu mazlum, mazlumu suçlu yerine koyma konusunda oldukça başarılı oldular. Bu çerçevede 1965 yılına kadar yalan, yanlış ve iftiralarla dolu yayınlarla Dünya kütüphanelerini donattılar. Tetikçilerine sansasyonel romanlar yazdırıp sinema filmleri yaptırdılar.
  • Bu gelişmeler olur iken Türkiye, etkili bir karşı faaliyet yapamadı. Bunun sonucu Diaspora Ermenileri iftira ve kara propagandaya dayalı tezlerine, etki alanındaki Ermenileri ve konuyla ilgilenen uluslararası toplumu “Türklerin, Ermenilere soykırım uyguladığı” yalanına kolayca inandırdılar. Emperyalist patronları ile onların etki alanındaki uydu devletler ise, zaten bu yalana inanmaya hazırdılar.

Bu yalanı;

  • haçlı zihniyetlerini hortlatarak Müslüman Türk Milletini karalamak,
  • emperyalist emelleri için malzeme olarak kullanmak,
  • iç politikalarında Ermeni kökenlilerin oylarını almak için seçim malzemesi yapmak ve
  • şantaj olarak kullanarak kapalı kapılar ardında Devletimizden ticari ve siyasi tavizler koparmak amaçlarıyla kullandılar.
  • Türkleri soykırımla suçlayan kararları parlamentolarında onaylamaya, hatta “soykırım olmamıştır” denmesini suç kabul eden yasaları çıkarmaya başladılar.

Ne yazık ki diaspora sermayesinden nemalanan kurum ve kişilerin ülkemizdeki uzantıları ile bunların aldattığı çevreler, Ermeni iddialarının savunuculuğuna soyunup, kendi ülkesini ve atalarını soykırım yapmakla suçlamaktadırlar. Üstelik yakın geçmişte en üst düzeyde bir kısım devlet adamlarımız da bu grupların düzenlediği Türklüğü suçlayıcı iftira kampanyalarını cesaretlendirici beyanat verdiler.

Ermeniler ve Ermeni iddialarını destekleyen yabancı ülkeler, “Türk Devleti’nin en üst yöneticileri bile Türklerin soykırım uyguladığını kabul ediyor” demeye başladılar. Tüm bunlar, Türkiye aleyhine menfi propaganda yapılmasına fırsat sağlamış, gerçekleri bilmeyen insanlarımızın zihinlerinde tereddütler oluşturmuştur.

Vatandaşlık görevlerini samimiyetle yerine getiren ve kanunlarımıza saygılı Ermeni asıllı vatandaşlarımız geçmişte olduğu gibi devletimizin ve insanlarımızın baş tacı olmaya devam edecekler; Milletimiz, bunları geçmişte olduğu gibi birinci sınıf vatandaşlar olarak kucaklamayı sürdürecektir. Yurt dışında yaşayan ve Diasporaya rağmen gerçekleri ifade eden Ermeniler bizlerden hep saygı görecekler, geçmişin mirası ortak kültürel değerlerimiz, gelecekte de bunlarla iyi ilişkilerimizin sürdürülmesinde aramızda köprü olamaya devam edecektir. 

Netice olarak halkımızın ve namuslu dış dünyanın Ermeni olayları hakkında doğru bilgilendirilmesi, başta entelektüel insanlarımız olmak üzere tüm vatandaşlarımızın müştereken yürütmeleri gereken millî bir görev olmuştur. Bu görevi gereği gibi yapmak için de öncelikle doğru bilgi kaynaklarını ulaşabileceğimiz her kesime sunmak zorunluluk haline gelmiştir.

Bu vesileyle emperyalistlerin ve haçlı zihniyetlilerin, eli kanlı katil çetelerine dönüştürdüğü caniler tarafından

  • 1915-1916 ağırlıklı olarak Anadolu’da, Balkanlarda ve Kafkaslarda toplu katledilen hçocuklarımıza, kadınlarımıza, yaşlılarımıza, masum insanlarımıza;
  • görev başında şehit edilen diplomatlarımıza,
  • terörle mücadelede şehit olan güvenlik güçlerimize, sivil vatandaşlarımıza

ve

  • Hocalı’da, Karabağ’ın diğer beldelerinde soykırıma uğratılan soydaşlarımıza

Ulu Tanrıdan rahmet diliyorum. Ruhları şad olsun. Gazilerimize de sağlıklı uzun ömürler diliyorum

 

GÜRBÜZ MIZRAK

Kırıkkale Keskin’li olan yazar, Ziraat Yüksek Mühendisi olarak başlayan çalışma hayatında araştırmacı, uzman, buğday ıslahçısı, ülkesel proje koordinatörü ve yöneticilik yaptı. Yurt içi ve uluslararası kuruluşlarda aldığı tohumluk sertifikasyonu, çeşit tescili, buğday ıslahı, iklim analizleri ve deneme tekniği konularındaki eğitimlerini yürütmenin yanı sıra Türkiye İklimi ile ilgili çalışmalarını da 1979 yılından beri sürdürmektedir. Bitki hastalıkları konusunda mastır ve “Buğday Çeşit Verim Denemelerinin Kurulacağı Optimum Lokasyonların İstatistik Metotlarla Belirlenmesi” doktora tezi olan yazar, Tarımsal Araştırma Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdürü olarak görev yaptı. Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği ve Vakfında yönetim kurulu üyeliği “Ürün Pazarlarını Geliştirme Projesi” gibi ulusal; Ordu ve Konya Ticaret Borsasına bölgesel rapor hazırlama gibi yerel çalışmalar da yürüttü. Millî Düşünce Merkezi bünyesinde hazırladığı Ermeni meselesi konusundaki raporu kitaplaştırıldı. Kitap Azerbaycan’da da yayımlandı. Mâturîdîlik konusu çerçevesinde yaptığı dinî incelemeleri derleme şeklinde Hollanda’da yayımlandı. Yazara ait “Topraktan Sofraya Buğday”, “Türkiye iklim Bölgeleri ve Haritası”, “Fasulye Yetiştiriciliği”, “Stevia Şeker Otu” kitapları ile yurtiçi ve dışında yayınlanmış bilimsel makaleleri ve bilgisayar yazılımları vardır. “Gün 91 ekmeklik buğday” çeşidi ile “Kızıltan 91”, “Çeşit 1252” ve “Mirzabey makarnalık buğday” çeşitlerinin ıslahçılarındandır. Halen bir firmada buğday ıslahı programında danışmanlık yapmaktadır.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın