TERÖRLE YATIP TERÖRLE KALKMAK

Bitse de ortalık durulsa, seçim sebebiyle ertelenen işler yapılsa diye beklemede olduğum bir dönemde Dolunay Dergi okuyucularıyla gündemdeki sıkıntılarımızı paylaşacak olmaktan çok mutluyum. İlk yazımda güzel şeyler yazmak ve gönülleri ferahlatmak isterdim fakat gündem o kadar yoğun ve yorucu ki ferahlatıcı haberleri ancak satır aralarında bulmak gerekecek.

İlk yazımızda nelerden bahsedeyim diye haberlere göz attığımda kullanılan ifadelerin neredeyse en başında ne yazık ki terör kelimesi ekonomik kriz ağırlıklı olarak yer alıyor. Latince’den gelen, korkudan titreten, halkın direnişini kırmak için yaratılan ortak korku anlamındaki terörle yatıp terörle kalkıyoruz desek yanlış olmaz. İran’da terör, Gazze’de terör, Cami’de terör, Trafikte terör, Koca terörü, Gıda terörü, PKK terörü, PYD terörü, FETÖ terörü, futbol terörü derken açıkçası moralim bozuldu. Çünkü bu kadar terör varsa o terörü yapan, koruyan binlerce adını bilmediğimiz teröristlerle beraber, terörün tanımına uygun bir ortamda yaşıyoruz demektir. 1980 öncesini yaşamış, krizlere, teröre şerbetli biri olmama rağmen bu tablonun canımı sıktığını söylemem gerekiyor.

Elbette bu kadar terör faaliyeti varsa hem ülke, hem de kişi güvenliği tehdit altında demektir. Maslow’un beş basamaktan oluşan, kişilerin ihtiyaç piramidinde ilk sırada fiziksel ihtiyaçlar ikinci sırada ise güvenlik ihtiyacı yer alıyor. Açlık sınırı Aralık 2023 te 14431 ₺ idi. Bu rakamın 16 milyon nüfuslu İstanbul’da 30.000 civarında olduğuna dair araştırma sonuçları da var. Asgari ücret de Ocak ayında 17.000 ₺ oldu. Diğer taraftan yoksulluk sınırı da Aralık ayı sonunda 47.000 ₺. Araştırmalarda ufak farklılıklar olsa bile halkın yaklaşık %50’sinin fiziksel ihtiyaçlarını karşılama mücadelesinde olduğu görülüyor. CURIOCITY’nin araştırma verilerine göre, “Toplumda ortak üzüntü ve endişe duyulan konuların başında ise yüzde 65 ile iç güvenlik geldi. Onu başta deprem olmak üzere yüzde 62 ile afetler takip etti.“Yarından daha az korkup, kendimi güvende hissetmek istiyorum” fikrini benimseyenlerin oranı ise yüzde 78’e kadar çıkıyor”. (https://www.indyturk.com/)    

Bu tablo da hiç güzel değil, ekonomik kriz ve güvenlik meseleleri toplumun %80’ini Maslow’un hiyerarşi piramidinde ilk iki sırasına yerleştiriyor.  Üçüncü sırada Ait olma ve sevilme ihtiyacı, dörtte Değerler(özgüven, başarı, saygı görme..) beşte ise Kendini Gerçekleştirme (Kişisel başarı ve tatmin, manevi hazlar…) son üç sıraya toplumun ancak %20 sinin sıkışması hakikaten çok kötü bir durum. Bu şartlarda toplumdan yoğun bir kültür-sanat- spor başarısı, yenilikçi atılımlar beklenmemesi gerekirken yine de tamamen fedakarlığa bağlı bizi mutlu eden başarılara şahit oluyoruz.

Durumu toplumun içinde yaşayanlar çok rahat görebilse de öncelikli ele alınmaları gerektiğini idarecilere açık seçik göstermesi bakımından araştırmaların bunları doğrulaması çok önemli. Bizlerin de elimizden geldiğince halkın ihtiyaçlarıyla ilgili konuları dile getirmesinde fayda var.

Nüfusun %50 sini ilgilendiren birinci sıradaki fiziki ihtiyaçlar meselesine giriş yaptığımızda gıda terörü konusuna da doğrudan adım atmış oluyoruz. Gıda sektörü 5-6 senedir gündemden düşmüyor ancak ne enflasyona etkisi azalıyor, ne pazarlama konusundaki aksaklıklar giderilebiliyor ne de sağlık açısından güvenilirlikleri konusunda bir ilerleme sağlanıyor. Satın aldığımız sebze meyvede zehir kalıtı olduğuna ve kalıtlı diye yurt dışından iade olunan sebzeyi tükettiğimize dair haklı şüphelerimiz var.

Bir sonraki yazımızda gerçekten gıda sektöründe terör var mı yok mu sorusuna cevap aramak, söylenmeyenleri söylemek üzere sağlıklı, mutlu ve terörsüz yeni bir yıl diliyorum.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın