GENÇLİK
Gençlik…. Bu öyle farklı bir dönemdir ki insan için… Heyecanların doruk noktada yaşandığı bir dönem… Her zevki tatmak, her acıyı iliklerine kadar hissetmek ister genç insan… Yaşanmamış hiç bir duygunun hiç bir hissin kalmasına imkan tanımak istemez gençler… Kaynayan bir kan… Çılgınlık yapma isteğinin doruk noktası… Herşeye, her hükme, her gelenege, her adete, her inanca karşı savaşmak ister… Doğruyu ancak başkaldırarak bulacağına inanır. Hangi doğruyu… Bunu henüz kendiside bilmemektedir. Bilinmeyeni keşfetmek arzusudur içinde yanan… Henüz ne yapacağını bilemeden hayatını şekillendirmektir isteği….
Bu sebeple her “kabulü” acımasızca sogulayıp cevaplar arar. Toplumda değer verilen, temsilci niteliğinde olan insanlardaki hatalara karşı tahammülsüzdür… Daha güzele, daha ulviye, daha kutsala doğru adeta kanatlanıp uçmak ister… Bir yandan bu kutsal arayışlar sürerken, diğer yandan ailenin, çevrenin ve toplumun kısıtlamalarına, hatta dinin kısıtlamalarına ruhundaki isyanı önleyemez… Bütün kısıtlamaları bireysel gelişmeyi engelleyen bir unsur olarak gördüğü için aptallık olarak niteler… Bu kadar insan neden bu kurallar zincirine esir olmuştur ki…? Bu teslimiyet, bu kabulleniş, bu sessiz yaşam niye…? Neden insanlar başka insanların kısıtlamalarına ses çıkarmıyorlar…? Başka insanların düşüncesi, üstelik de yanlış bulduğum düşüncesi neden benim hayatımı, özgürlüğümü kısıtlasın..?
Gençlik… Dedik ya hiçbir kalıba, hiçbir sınıra tahammülün olmadığı bir dönem..! Zihinlerinde dile getirmedikleri binbir sorunun birbirini kovaladığı, cevapsız, içlerindeki isyanı körükleyen sorular… Zordur genç olmak, hemde çok zor…! Zordur da gençlik bizler, biz ana-babalar çocuklarımızın nasıl yetişmelerini istiyoruz. Haydi hep beraber düşünelim. Biz onlardan nasıl olmalarını istiyoruz diye
Dürüst olmalarını, egitimli olmalarını, çalışkan olmalarını, iyi bir iş sahibi olmalarını, mücadeleci olmaların v.s. gibi pek çok özellik istiyoruz. Bu listeyi oldukça uzatabiliriz. Bağımsız bir ülkede yaşamalarını, ülkelerini emperyalizme karşı korumalarını, haksızlıkla savaşmalarını v.s. İyi ama biz bunlardan kaçını temsil edebiliyoruz. Kaç konuda onlara örnek olabildik… Maazeretlerimiz ne de çok öyle değil mi? Belki de onlara en iyi maazeret bulma konusunda örneklik yaptık. Vah bize… Vah vah bize… Vah bizim yönlendirmeye çalıştığımız gençlere vah vah….
Evet bizler gençlere haksızlık ediyoruz. Onları beyınlerinde bir sürü sorularla başbaşa bırakarak, guygularını bastırmaya çalışarak, içteki isyanlarını ana-baba olmanın otoritesiyle sindirerek onlara haksızlık ediyoruz. Çoğu zaman saygıya layık olmadan onlardan saygı bekliyoruz.
Zaman zaman milliyetçilik hislerimiz kabarıyor ve “Türk omanın gururunu” taşısınlar istiyoruz.Türk insanın güzel hasletlerinden bahsediyoruz. Çoğu zaman anlattıklarımızla şu anda gördükleri farklı. Susup dinliyorlar ama inandıklarını sanmıyorum.Kemalist geçinip M.Kemal Atatürk’ün sözlerini sağa sola asıyoruz. Ne diyor M.Kemal atatürk:
“Bir Türk dünyaya bedeldir.”
“Türk öğün, çalış, güven.”
“Köylü toplumun efendisidir.”
“Kadının en önemli görevi analıktır.”
Ve daha nice mükemmel manalarla dolu cümleler. Köylü toplumun efendisidir cümlesini sağa sola asarken hem köylüye gerekli eğitimi ve mesela yerli tohumu vermiyor hem de ekonomik sıkıntılarıyla onları başbaşa bırakıyoruz. Şu anda Atatürk’ün her sözüne inat bir toplum yapısı içinde bulunuyoruz ve elimizde tek bir miras kalmış: “Sevgi”. Evet ona henüz zarar veremedik. Hâlâ ölesiye sevebiliyoruz. Tıpkı Türk gibi,Türk’e has,Türk’e özel sınırsız bir sevme yeteneğimiz var.
Belki de gerçek güç burada, bu yetenekte, bu kelimede ve yeniden başlamak için ihtiyacımız olan tek iksir de bu. Sevgi…
Seviyoruz kimselerin sevemediğ kadar. Ağaçı, toprağı, taşı, çiçegi, böceği insanı, müslimi, gayri müslimi, adaleti, çalışmayı, bayragı, vatanı, milleti, yaratılan her şeyi, yaradanı seviyoruz. Belki de yaradandan ötürü seviyoruz. Ne demiş Yunus:
” Yaradılanı hoş gör, yaradandan ötürü”.
Bir kere çoşunca gönül susturmak kolay olmuyor.Yunus’dan iki mısra okuyunca sanki Dede Korkut kıskanmış gibi kendini hatırlattı bana. Bakın o ne diyor besmele adlı şiirinde:
“Şol gökleri olduranın
Yıldızlarla dolduranın
Ol deyince olduranın
Doksan dokuz adı ile.”
İşte benim rabbim bu… Yeri olduran, göğü dolduran, “ol” deyince olduran, herşeye gücü yeten… İşte benim rabbim bu…Ve onun esma-ül hüsnası var.. Yani doksan dokuz ismi.
Bundan daha güzel bir besmele olabilir mi? Besmele nedir? Heran her saniye tekrarlamamız gereken, bize güç ve kuvvet veren bir yakarış..Dedem Korkut onun doksan dokuz adında gücünü ve desteğini istiyor yaradanın.
Evet gençler şimdi sözüm size. Bırakın artık ailenizle, çevrenizle, toplumumuzla, milletimizle ve en önemlisi kendinizle savaşmayı da gerçeği yakalamaya çalışın. Size ne müslümanım deyip de islamı yaşamayanlardan. Size ne onların bilgisinin azlığından çokluğundan. Siz siz olun ve zamanınızı şu en güzel çağınızı onu, bunu, şunu suçlayarak harcamayın. Bırakın onlar hem müslüman geçinip hem rüşvet yesinler. Öbürleri Allah adildir deyip adaletsiz davransınlar. Birileri halifeliğe, bir diğeri şeyhliğe, bir başkası mürşitliğe soyunsun. Boşverin onları siz. Onlar gibi olmak zorunda değilsiniz. Ve onlar gibi olmamak istiyorsanız tek çareniz var. Okumak ve öğrenmek. Gördüklerinizin sizleri yanıltmasına izin vermeyin.
Yalnız sizlerden birşey, tek bir şey istirham ediyorum. “Beni” kurtarmak için “bizi” feda etmeyin. Unutmayın iyi de olsak, yanlış da yapsak biz bir aile, bir toplum, bir milletiz. Anayız, babayız, komşuyuz, akrabayız bir milletin vatandaşlarıyız. Yanlışlarımız olsada müştereklerimiz çok fazla.Bizi ayakta tutan, bize bağımsızlığımızı sağlayan “millet” mefhumunu zedelemeyin. Namusumuzu, güvenliğimizi, geceleri deliksiz uykumuzu, o canım, o güzelim, uğruna canlar verilmiş ve veriecek olan bayrağımıza borçluyuz. Ben onu, ben bayrağımı çok seviyorum…Hem de tahayyül edemeyeceğiniz kadar.
Evet gençler, sizleri anlıyor ve sizleri seviyorum.Bu sebeple de sizleri mutlu görmek istiyorum.
Gençlik diye başlamıştım sözlerime hatırlarsanız. Nedir bu kelime… Bence bir “kimlik”. Evet bence bu bir kimliktir. Öğrenci olmak gibi, memur olmak gibi, vatandaş olmak gibi bir kimlik. Kimlik nedir? Bizi diğer insanlara tanıtan bir sıfattır. Başkalarının o zaman ve zemin içinde bizi nasıl tanımaları gerektiğine dair bir sıfattır. Çevremizdekiler bizi o sıfatımızla tanıyacak ve ona göre davranacaklardır. Bizden de beklentileri bu kimliğimize uygun davranış segilememiz olacaktır.
Gençlik… Uğruna can verecek, canlar verecek gayeler arayan insan demektir. Bir saniyesini dahi sukûnete ayıramayan, huzuru en büyük huzursuzluk olarak görendir genç insan. Beyninde binbir fikri eyleme geçirmek sevdalısıdır genç insan biliyorum. Çünkü bende bir zamanlar geçtim. Ama ben artık genç olamam. Ne kadar istesemde, her ne kadar sizlerle aynı duyguları paylaşsam da ben artık genç olamam.
Çünkü ben sabırla tanıştım. Çünkü ben sabretmesini, sabretmem gerektiğini öğrendim. Sizin sabır diye nitelediğniz üç-beş gün veya yılın ben artık bir ömür olabileceğini öğrendim.
Çünkü ben bir gayeye ulaşmak için ne gibi merhalelerden geçilmesi gerektiğini öğrendim. Çünkü ben zevklerimden önce sorumluluklarımı yerine getirmesini öğrendim. Çünkü ben zevklerimle sorumluluklarımı birleştirmesini öğrendim. Kalbim ne kadar çoşkuyla dolu olursa olsun, yüreğim arzularımı nasıl kovalarsa kovalasın gerekli şartların oluşması için beklemeyi öğrendim. Çünkü ben diğer insanları suçlamaktan ziyade onları bu suça iten sebepleri görmesini öğrendim. Çünkü ben hem kendi hem de diğer insanların yanlışlarından doğruyu bulmasını öğrendim. Çünkü ben mutlu olmanın meşru şartlarda da sağlanabileceğini öğrendim. Çünkü ben hem geçmiş hem de gelecek nesillerle barışmasını öğrendim.
Evet yıllar gençlik sevdalarımdan hiçbirini kalbimden söküp atamadı. Yılların buna gücü yetmeyeceği kadar büyüktü sevdalarım. Ben bu sevdalarda yanmasını öğrendim. Sizlerden daha sevdalıyım şu anda belki, daha iştiyaklı daha heyecanlı. Ama kutsal bir amaç için verilecek savaşın yine kutsal olması gerektiğini öğrendim. Fazilet yolunda faziletsiz savaşılamayacağını öğrendim. Dedim ya sizinle en büyük ayıracım olan “sabretmesini” öğrendim.