AZERBAYCAN SİNEMASI VE DİZİ SEKTÖRÜ

movie-film-roll-clip-art-10

28 Aralık 1895’te Paris Grand Cafe’de Lumiere Kardeşler’in yaptığı film gösterimi, sinemanın doğuşu olarak kabul edilmiştir. İlk yıllarında panayırlarda eğlencelik olarak gösterilen ve bu özelliği üzerinden ticarileştirilen sinema, zamanla bir eğlence sektörü olmasının yanı sıra, görsel sanatlar arasında en çok ve en hızlı gelişen kitleler arasında kabul gören bir sanat dalı olmuştur..

Sinemanın doğum yılı olarak kabul edilen 1895 yılından tam iki buçuk yıl sonra, daha birçok ülke bu alanda bir adım bile atmamışken, Azerbaycan sineması doğmuştur. 1898 yılının 21 Haziran’ında Bakü’de üç kısa film birden gösterime girmiştir. “Şehir Bağında Halk Gezisi”, “Trenin Demiryolu İstasyonuna Girmesi” ve “Bakü Sokağı Sabah Çağı” isimli filmler Bakü’nün sinema tarihinin temel taşlarıdır ve Azerbaycan’da sinemanın dünya sineması ile hemen hemen aynı yıllarda başladığının bir göstergesidir.

Azerbaycan’da sinemanın doğum yılı olarak kabul edilen 1898 yılından, 1998 yılına gelindiği zaman, yani Azerbaycan sineması 100. yılını kutlarken, dönemin Cumhurbaşkanı merhum Haydar Aliyev’in sinema hakkındaki bir cümlesi, Azerbaycan halkının sinemaya verdiği önemin bir işaretidir aslında.

Haydar Aliyev, “Ülkelerin kültür, sanat ve bilim alanında elde ettikleri başarılar, o ülkenin dünya ülkeleri arasındaki gücünü, otoritesini ve saygınlığını gösterir” derken Azerbaycan devletinin kültüre, sanata ve bilime verdiği önemin de altını çizmiştir.

Uzun yıllar sinema sektörünün önde giden ülkelerinden olan Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere, Almanya vb. gibi ülkelerdeki sinema doğuş tarihi ile Azerbaycan sinema doğuş tarihinin aynı yıllara rastlaması da Azerbaycan halkının bu görüşe katıldığının bir göstergesidir.

Yine 2 Ağustos 1898 tarihinde “Bibiheybetde Petrol Fikiyesi Yangını”, Elahezret Buhara Emirinin Yolasalma Töreni”, “Kafkas Dansı” belgesel ve “İlişdin” isimli kısa filmleri gösterime girmiş ve bu filmler, 1900 yılında Paris’te düzenlenen Dünya fuarında da gösterilmiştir.

Tarihlere dikkat edildiğinde ortaya çıkan gerçeği de fark etmemek imkânsızdır. Yıl 1895, dünya sinemasının doğum yılı. Yıl 1900, Azerbaycan filmleri dünya sinema piyasasında da boy gösteriyor. Bu resmî kayıtlar Azerbaycan sinemasının, dünya sineması ile paralel olarak doğduğunun ve paralel olarak geliştiğinin bir başka kanıtıdır.

Daha öncesi de olmasına rağmen dünya sineması ile tanışmasının öneminden dolayı, 2 Ağustos 1898 tarihi Azerbaycan sineması için bir başlangıç tarihi olarak kabul edilmiş olacak ki, o tarihten yıllar, daha doğrusu bir asır sonra dönemin Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, 18 Aralık 2000 tarihli kararname ile 2 Ağustos gününü, film çalışanlarının meslek bayramı ve Azerbaycan film günü olarak ilân etmiştir.

1898 yılından günümüze kadar geçen zaman içinde Azerbaycan sinemasının geçirdiği evrelere bakmak gerekirse, karşılaştığımız veriler, yine dünya sineması ile eş değer bir görüntü sergilemektedir.

Özellikle 1918 yılının Mayıs ayında, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ilan edildikten sonra yeni hükümet birçok kültürel-siyasi reformlar gerçekleştirmiştir. Bu reformlardan en önemlisi, ekonomik alanda olduğu kadar, kültürel alanda da, yabancı ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi olmuştur.

Yabancı ülkelerle karşılıklı gerçekleştirilen kültür alışverişleri sayesinde, Azerbaycan halkı, dünya sinemasıyla tanışma fırsatını elde etmiştir. Bunun sonucunda, Bakü’de sinema tutkunlarının sayısında artış gözlemlenmiş, sinema gönüllüleri ile tiyatro yapanlar ortak bir çatı altında birleşmişlerdir.

1920 yılında Azerbaycan’ın Bolşevik Ordusu tarafından işgal edilmesi sonucunda hükümetin çökmesi bile sinema tutkunlarının hevesini kırmamış olacak ki, film çekimleri devam etmiştir. “Doğu Halklarının Kurultayı” ve “26 Bakü Komissarlarının Defini” 1920 yılı yapımı filmleri olarak Azerbaycan film arşivindeki yerlerini almışlardır.

Bu tarihten üç yıl sonra yani 1923 yılında Azerbaycan’da ilk profesyonel film stüdyosunun kurulması ve 1925 yılında, film fabrikasının hizmete girmesi de siyasi çalkantılara, işgallere ve ekonomik sıkıntılara rağmen Azerbaycan halkının kültüre ve bağlantılı olarak sinemaya verdiği önemin bir kanıtıdır.

1950’li yıllara gelindiğinde, Azerbaycan’da Hint filmlerine rağbet gösterildiğini görüyoruz. Çünkü halk, müzikli filmlerde kendini bulmuş, kendi müziğinin bu filmlere aktarılmasını tasvip etmiştir. Bu durum Bakülü yönetmenleri, Hint filmlerini mercek altına almaya yönelten bir durumdur.

Yönetmenler, Hint Filmleri haftasından sonra çektikleri filmlere Hint ögelerini eklemeye başlamışlardır. Bunun sonucu olsa gerek ki; Azerbaycan sinema tarihinde Hint filmlerinden esinlenilerek üretilen müzikli komediler, en çok izlenen filmler olmuşlardır.

Ancak uzun süre aynı akım üzerinde durulmuş olmasından dolayı olsa gerek 60’lı yıllara gelindiğinde Azerbaycan sinemasında gözle görülür bir durgunluk hissedilmiştir. Bu durgunluk 70’li yılların başlarına kadar sürmüş, yönetmen ve senarist Hasan Seyidbeyli’nin Azerbaycan sinemasına, düşünen, üreten çok yönlü kahramanlar eklemesiyle, film sektöründe yine bir hareketlenme başlamıştır.

Birçok yönetmen ve senaristin bu akıma uymasıyla, Azerbaycan’da aynı karakterlerin canlandırıldığı filmler üretilmiştir. Tabii bu karakterlerin tutulmasının en önemli nedeni, o dönemin yaşantısını yansıtan karakterler olması da dikkat çekici bir özelliktir. Azerbaycan sinemasının opera ile tanışması da yine 70’li yıllara rastlar.

Ülkelerin yaşadığı savaşlar, ekonomik sıkıntılar, önce sanatçıların eserlerine yansır. Çünkü ülkelerin sanatçıları devlet adamlarından çok daha önce bu gibi durumlara sanatlarında yer vermeye başlarlar. Azerbaycan’da da, bu gerçek değişmez. Öyle ki, 80’li yıllara gelindiğinde Sovyet coğrafyasının Azerbaycan’a yaptığı müdahaleler; ülkenin yazarları tarafından kaleme, ressamları tarafından tuvale, sinemacıları tarafından film karelerine dökülmüştür. Bu yıllarda yapılan filmlerin konuları genelde bu müdahaleyi anlatmaktadır.

1991 yılında Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan edinceye kadar geçen bu sürede yapılan filmler, genellikle Azerbaycan halkının isyanını, hüznünü ve hayallerini anlatan filmlerdir. Azerbaycan’ın 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmesinden sonra yapılan filmler ise, daha çok coşku doludur ve bağımsızlığın birer göstergesi gibidir.

Ayrıca o yılların filmlerinde işlenen konular, Dünya sineması konularıyla hemen hemen örtüşmüş konulardır. Toplumun kesimleri arasındaki sınıf farkları, devlet, millet arasında yaşananlar ve kişisel hayat hikâyeleri, bu konulara örnek olarak gösterilebilir.

  1. yüzyıla gelindiğinde Azerbaycan sinemasında farklı bir dönemin başladığını görüyoruz. Devletin film üretimini önemli oranda üstlenmesi ile birlikte özel sektörün film yapımlarından uzaklaştığı net bir şekilde görülmektedir. Ancak bu durum Azerbaycan sinemasında olumsuzluk yaratmamış; aksine devletin desteğini alan genç yönetmen ve senaristler başarılı filmlere imza atmışlardır. Yine de özel sektörün de sinema ile ilgilenmesinin, sinemaya önemli katkılar sağlayacağı aşikârdır.

Dünya sinemasını yakından takip eden bu yeni nesil, hem drama ve hem de görsel olarak, şöhreti ülke sınırlarının dışına çıkan filmler yapmışlar ve tarihin her aşamasında olduğu gibi, dünya sineması ile Azerbaycan sinemasının yan yana yürüdüğünü kanıtlamışlardır. Bunlara örnek olarak Asif Rüstemov’un “Ev”, Ali İsa Capbarov’un “Düğüm”, Elçin Musaoğlu’nun “40. Kapı”, Şamil Necefzade’nin “Kale”, Cengiz Resulzade’nin “Kuklalar” filmlerini gösterebiliriz. Bu filmlerin hepsi uluslararası film festivallerinde gösterime girmiş, büyük başarılar kazanmışlardır.

Azerbaycan sinemasının bugünkü bulunduğu nokta ise, çok başarılı sayılabilir. Bu başarıyı yakalamasının nedenleri vardır elbette. Bunlardan ilki ve en önemlisi Azerbaycan halkının kültüre ve sanata verdiği önem, ikincisi ise özellikle son yıllarda devletin sanat ve sanatçıya verdiği maddi ve manevi desteklerdir.

Merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev zamanında başlatılan bu destek, şimdiki Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in destekleriyle artarak sürdürülmektedir.

Azerbaycan Kültür Bakanlığı’ndan elde edilen verilere göz atıldığında, İlham Aliyev hükümetinin sinemaya verdiği mali desteğin; 2004 yılında 850 bin, 2005 yılında 1 milyon 400 bin, 2006 yılında 2 milyon, 2007 yılında ise 3 milyon 300 bin Manat olduğunu ve yıllar arasındaki artışa bakıldığında verilen desteğin neredeyse yüzde yüz oranında artarak devam ettiğini görüyoruz.

20 Şubat 2007 tarihinde Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Azerbaycan’da Sinema Sanatının Geliştirilmesine Dair” imzaladığı karar da, Azerbaycan Hükümetinin sinemaya verdiği önem ve değerin bir başka göstergesidir.

Hükümetin sinemaya verdiği bir başka destek alanı ise genç sinemacıları yetiştirecek öğretim kurumlarının sayısının çoğaltılmasıdır. Bu kurumlardan yetişen öğrenciler sinemanın drama, görsellik ve teknik konularında Dünya seviyesinde eğitim almakta ve çektikleri filmlerle uluslararası film arenasında boy göstermektedirler.

Azerbaycan Hükümetinin gerek kendi ülkesinde düzenlediği, gerekse diğer ülkelerin düzenledikleri Film Haftaları ve Film Festivalleri etkinlikleri içinde yer alması da Azerbaycan Halkının ve Devletinin sinemaya verdiği önemin bir başka kanıtıdır.

Konuyu toparlamak gerekirse, Azerbaycan, 1898 yılında adım attığı sinema dünyasına, yaşadığı bütün siyasi olumsuzluklara rağmen çok şey katmış bir ülkedir. Özünde Azerbaycan kültürünü yansıtan filmler, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Dünya Sinema Platformunda kazandığı yeri koruyacak gibi gözükmektedir.

Azerbaycan film sektörü son yıllarda hızlı bir değişim ve gelişim kaydetmektedir. Gerek sinema ve gerekse dizi yapımlarında gözle görülür bir başarı sağlayan sektör, Azerbaycan’ın ekonomik dinamizmine ve gelişim sürecine stratejik bir katkı sağlayacak aşamaya gelmiştir. Bu yüzden sinema sektörü, stratejik bir sektör olarak yeniden ele alınmalı ve Azerbaycan’ın dış politika, tanıtım, kültür ve turizm potansiyeline yapacağı katkı bu bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Özellikle Karabağ’daki Ermeni soykırımının dünya kamuoyuna doğru bir şekilde anlatılması için de sinema sektörünün geliştirilmesi çok önemlidir.

Türkiye; devletin katkısı yanında, özel sektörün de katkısı ve yeni üretimleriyle sinema ve dizi sektörü alanlarında son 5 yılda büyük başarılar elde etti. Üretilen sinema filmleri ama bilhassa dizi filmler başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere, Balkanlardaki Müslüman ülkeler arasında alıcı buldu. Ayrıca Müslüman olmayan ülkeler de, bu dizilere rağbet etti. Türk dizilerinin 50’den fazla ülkeye satıldığını biliyoruz.

Türk dizi sektörünün en önemli özelliği, halkın hoşuna gidecek yeni yüzler bulmasıdır. Ayrıca geniş kitleleri ifade eden, onların hislerine tercüman olan konulara el atmasıdır. Maddi sıkıntılar yaşayan kesimlerin; aşkları, günlük dertleri, hayata bakışları bu dizilerde sıkça işlenmiştir. Dikkat edilecek olursa konular, sadece Türk halkını ilgilendiren konular değildir. İnsanlığın ortak dertleri, günlük hayat maceraları ve tabii aşk bu dizilerin buluştuğu ortak temalar olmuştur ki bu temalarda, milliyet, din vb. olguları değil insanlığın ortak değerleri öne çıkmıştır. Bu dizilerde karakterler elbette kendi ulusal değerlerini, kültürlerini yansıtmaktadır ama bu değerler aynı zamanda ortak değerlerdir. Yani insani olan her şey işlenmiştir. Örneğin bir Türk ile Yunan’ın aşkı veya kültür çatışması veya bir tarihî dizide, halk ile yönetenler arasındaki çatışma ve ortak değerler sıkça bu dizilerde konu edilmiştir.

Hemen her ülkede, dizi seyircisi ortalama bu kesimlerden oluşmakta, dolayısıyla da büyük bir pazar bulmaktadır. Türk dizi sektörü bir yandan da zenginlerin hayatını aktarmış, zengin ve lüks içinde yaşayan kesimlerin; acıları, doyumsuzlukları bir yerde en sonunda yenilmiş, mağlubiyete uğramış olmaları da, geniş halk kitlelerinin hoşuna gitmiştir. Çünkü zengin ve güçlü de olsa, en sonunda adaletin kazanmış olması, haklının galip gelmesi, geniş kitleler arasında rağbet bulmuştur.

Türk dizi sektörü son dönemde tarihî filmler ile bu başarısını sürdürmektedir. En az 5 yıl daha bu dizi furyasının devam edeceği pazar bulacağı anlaşılmaktadır. Televizyon dünyası bu sürenin sonunda, yarışma ve aile programlarına yönelecektir. Televizyon ve sinema eleştirmenlerinin, işin içinde olanların çoğunlukla tahminleri bu yöndedir.

Azerbaycan sineması ve bilhassa dizi sektörü, eğer bir aşama kaydedecekse, başta Müslüman ülkeler olmak üzere pazarda yer bulmayı amaçlıyorsa, Türk dizi sektörünün deneyimlerini göz önüne alarak elini çabuk tutmalıdır.

Sinema sektörü; tanıtımdan kültüre, ekonomik aktivitelerden istihdama pek çok boyutta güçlü etkiye sahip olan önemli bir kitle iletişim aracıdır. Ulusal film endüstrilerini güçlendirmiş örnek ülkelerde olduğu gibi Azerbaycan film sektörünün paydaşlarıyla birlikte fikri haklar, çalışma koşulları, ekonomik-mali düzenlemeler gibi alanlarda daha somut ve planlı adımlar atması gerekmektedir. Bu, hem iç pazar dinamikleri açısından yarar sağlayacak, hem de uluslararası arenada Azerbaycan’ın yeri ve rolünü güçlendirecektir.

Öncelikle değerli Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev, sektöre maddi desteğini artırarak sürdürmeli bilhassa da özel sinema ve dizi yapımcılarının önünü açmalıdır. Bu sayede Azerbaycan’ın halkı ve hükümetinin dünya ölçeğinde çok olumlu tanıtımı yapılmış olacaktır.

Günümüz dünyasında sinema sektörü özellikle Amerikan sinemasının egemenliği altında gibidir. Oysa pek çok ülke gibi Azerbaycan’da da film yapımcıları hem teknik hem de estetik olarak başarılı yapımlara imza atmaktadır. Ancak dünyada sinema sektörünün ticari yapısı ve tekelleşmeler sebebiyle birçok ülkenin başarılı filmleri seyirciye ulaşma hususunda sorunlarla karşılaşmaktadır. Aynı durum Azerbaycan için de geçerlidir. Son yıllarda Türk film endüstrisindeki gelişmeler ve yeniden oluşan pazarlar, Türkiye-Azerbaycan ortak film yapıtlarının şansını çok arttıracaktır. Her alanda olduğu gibi iki kardeş ülke sinema endüstrisinde de birlikte olmalıdır.

Azerbaycan son on beş yıldır her alanda gelişirken, sinema alanında da daha iyileri başaracak kuvvet ve imkânlara sahiptir. Azerbaycan, Eurovision şarkı yarışmasını kazandığında bütün dünya başarısını gıpta ile kutlarken, her zaman olduğu gibi Türkiye’nin kardeşliğine de şahit oldu. Aynı başarıyı sinema alanında da beklemek, Azerbaycan halkının hakkıdır.

Ben şahsım adına, ‘bir millet iki devlet’ olarak kabul edilmiş bir bütünün, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Azerbaycan sinemasındaki gelişmeleri alkışlamaktan büyük bir onur duyuyorum.

 

 

 

 

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın