İran-Türkiye sınır bölgesini oluşturan tarihi ve bugünkü resmi adıyla Batı Azerbaycan eyaleti son 100 yılda Ortadoğu’yu kan ve silah zoruyla kendi çıkarları yönünde şekillendirmek isteyen güçlerin hedefi haline gelmiştir. Tarihi Azerbaycan topraklarını Azerbaycan’la birlikte Türklerden boşaltma politikası noktasında birleşen güçlerin vazgeçilmezi gidişattır bu. Güney Azerbaycan topraklarıyla birlikte Türkiye’nin toprak bütünlüğünü de hedef almaktadır. Üstelik bu bölgede kanser gibi yayılan terör eylemlerinin oluşturduğu potansiyel tehlikeyi görmezden gelmek, bizi telafisi çok zor zararlarla yüz yüze koyacaktır.
Bu kanlı olaylardan biri, 1979 İran İslami devrimi ile birlikte bölgedeki karışıklığı fırsat bilerek gerçekleştirilmiştir. Batı Azerbaycan’da Kürdistan özerk bölgesi kurmak amacıyla; onlarca yerli Türkü katlettiren Kürdistan Demokrat Partisi Başkanı Abdurrahman Kasımlı, bölgede kendi halinde, dağınık şekilde ve azınlık olarak yaşayan Kürtlerden farklı ve kötü görüntü çizer. Azerbaycan Türklerine karşı, kanlı savaş olmuştur bu katliam.
Ayrıca Kürtlerin haklarını savunduklarını iddia eden iki sol görüşlü parti Komele ve Kürdistan Demokrat Partisi, kendi aralarındaki anlaşmazlıktan dolayı da bölgede Kürtler için de uzun süren güvensizliğin sebebi olmuşlardır.
Kürdistan Demokrat Partisi: 1945 de İran’da kurulmuştur partinin kurucusunun 1946 da idam edilmesinin ardındaki önemli bir sebep, partinin yurt dışında formalite bir biçimde hayatını devam ettirmesidir. 30 seneden fazla bir pasifleşmesinin devamında, 1979 İran İslami devriminde yaşanan otorite boşluğu ve yeni hükumetin kuruluşu esnasındaki karışıklık, fırsat olmuştur kendilerine. Silahlanma başlamıştır ayrıca yeni hükumetten özerklik istemek için harekete geçilmiştir. Silahlı çatışma ortamları oluşturarak dünya kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışmıştır. Parti yönetimi, hükumetin cevabını bile beklemeden, bir taraftan Batı Azerbaycan topraklarını planladıkları özerk bölgeye eklemeye kalkışarak, Azerbaycan topraklarının “Kürdistan” gibi göstermeye çalışmışlardır. Sadece Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Senendec ve Kirmanşah’ta değil, öz be öz Türk şehirleri olan Urmu, Sulduz, Hoy, Salmas ve Hana şehirlerinde de organize olmuşlardır. Partinin kuruluş amacı ve ilkeleri ile çelişen yönetim ve icraatı, kurucu heyetten bazı kişilerin tepkisini almış ve ayrılmalarına neden olmuştur.
1979 devrimi ve Humeyni’nin yeni hükumeti kurmak için İran’a getirilmesinin ardından, adı geçen partinin yurt dışında yaşayan başkanı ve üyeleri İran’a dönerek silahlı örgütlenmeye başlıyorlar. Hâkimiyet kargaşasını atlattıktan sonra, kurmak istedikleri özerk bölgeyi Azerbaycan topraklarına çekerek, Azerbaycan Türklerini hedef alıyorlar. Bir taraftan Kürtlerin hakları için mücadele ettiklerini iddia eden partilerin, bölgede Kürtler için çizdiği görüntü ne yazık ki yıllarca etnik nefret ve düşmanlıktır. Türk Kürt çatışmasının temeli olmuştur. Azerbaycan’da azınlık şekilde Türklerin kardeşi gibi yaşayan Kürtlerin temsilciliğini iddia eden bu tepeden tırnağa silahlı güruh, stratejilerini Türk düşmanlığı üzerinden şekillendirmek istemişlerdir. Korkunç cinayetleri, biz Azerbaycanlıların hafızasında kabuk bağlamayacak yaralar bırakmıştır.
Gasımlı başkanlığındaki parti, 19 Şubat 1979 da Batı Azerbaycan’ın güneyinde yerleşik “Mahabat” ve eski adıyla Savucbulak Garnizonunun silahlarını ele geçirirler. Sonra, bölgenin en zengin silah deposunu da ele geçirmeyi başarırlar. Partinin önceki üst yönetim kurulundan olan ve 1980 de partinin silahlı yönteme başvurması nedeniyle yolunu ayıran Gani Buluriyan bu olayla ilgili kendi hatıralarından oluşan kitapta şöyle yazmaktadır
“Gasımlı sürekli birileriyle telefonda görüşüyor ve garnizonun işgal edilmesini planlıyordu ama bunun hakkında bana bir şey söylemiyordu. Ben başka bir kanaldan yaptıkları konusunda bilgi alıyordum. bir gün ona söyledim ki; her hangi bir şey olmadan biz Bazirga’nın geçici devletine karşı bir iş yapmamalıyız. Sen eğer barışa inanıyorsan, barış yoluyla hareket etmeliyiz. Onun bana verdiği cevap şöyleydi: “Mahabat Gaznizonu şehrin merkezidir toparlamalıyız(ele geçirmeliyiz) orayı” ben ise kendisine şöyle söyledim: “sizin bu sözünüz partinin fikirleriyle çelişmektedir. Biz barışa inanıyorsak ve barışçıl yollarla Kürt meselesini çözmek istiyorsak bu yolda hareket etmemiz gerekmektedir ve sorun çıkarmamalıyız”
Gani Buluriyan devamında yazıyor: “şubat 1979 saat 11:20 de Mahabat gaznizonu işgal edildi”.
Partinin silahlanmasıyla birlikte Kürdistan özerk bölgesi kurmak isteyen Gasımlı, merkezi hakimiyyet ve Humeyni ve temsilcileri ile defalarca görüşmeler yaparak, partisi ile hükumet arasındaki sıkıntıları Azerbaycan topraklarında Azerbaycan’ı ve Türkleri yok sayarak toprak iddiası etmekle devam ediyor. Gasımlı Humeyni’ye yazdığı bir mektupta, Demokrat Parti’nin istek ve amaçlarını böyle açıklıyor “biz Kürtler için özerklik istiyoruz ve bu özerkliğin sınırları tarihi coğrafya koşullarına göre ve çoğunluk olarak yaşadığımız bölgeler ile belirlenecektir.”
Gasımlı’nın açıkladığı özerklik isteklerinin ardından ilk silahlı mitingini batı Azerbaycan’ın önemli şehirlerinden olan Sulduz’da yapacaklarını açıklayarak, hükumet ile özerklik konularını Azerbaycan’a çekmeği planlıyor.
Aslında Gasımlı’nın stratejisi Azerbaycan’da yaşayan Kürt azınlıkların üstünden tarihi Azerbaycan topraklarını Kürdistan gibi göstererek bir taraftan Türklerin varlığını yok saymak diğer yandan aleni toprak hırsızlığı yapmaktır. Bir taraftan da bu fırsatta dünya kamuoyunun gözünde bilgi kirliliği ile birlikte şu soruyu oluşturmaktır: ORASI KÜRDÜSTAN MIDIR? Halbuki, “özerklik isteklernin merkezinde ancak ve ancak Kürtlerin İran’da yoğun olarak yaşadığı yerlerle sınırlı kalmalıydı. Olaylar sırasında bölgede önemli operasyonlara başkanlık eden İran Devlet Yetkilisi Mustafa Çemran kitabında böyle yazmaktadır: “Sulduz Azerbaycan’ın kapısıdır ve Gasımlı’nın yüzde yirmi Kürt nüfusu olan Sulduz’da silahlı miting yapma talebi onun Azerbaycan’a musallat olmayı hedeflediği içindir.”
Demokrat Parti’nin silahlanmasının ardından Gasımlı 20 Bin silahlı kişiyle birlikte, o dönem 20 Bin civarında nüfusu olan Sulduz şehrinin merkezinde silahlı miting yapma kararı aldıkları haberi Sulduz başta olmak üzere bütün Azerbaycan Türklerini rahatsız ediyor. Ebrişemi, “Ortadoğuda Kürt Problemi” adlı kitabında şöyle yazıyor. (Bu yazıyı Buluriyan da onaylamıştır.)
“Bölgenin bazı saygın Türkleri aracılık ederek, Partinin merkezi ile temasta bulunup, mitingin silahsız şekilde geçirilmesinin daha doğru olacağını, söylediler.”
Buluriyan ayrıca: “Sulduz Türkleri partiye bir mektup yazarak Türklerin bu konudan rahatsız olduklarını ve Sulduz’da silahlı miting istemediklerini ilan ettiler ve mitingin şehrin içinde değil şehir dışında düzenlenmesini önerdiler” diyor.
Azerbaycan Türklerinin Bütün bu sağduyulu ve barışçıl adımlarının karşılığında bölgede Kürtlerin dini liderliği iddiasında olan Molla Salih, Gasımlı’yı destekliyor. Mitingin barışçıl geçmesi için, şehrin Türkler tarafından boşaltılmasını istiyor! Şehir ahalisinin itirazları parti tarafından geri çevriliyor. 20 Nisan 1979 Kürdistan demokrat partisi 20 Bin silahlı kişi ile birlikte, hayal ettikleri özerkliği Azerbaycan’ın kalbinde ilan etmek üzere Sulduz’da gövde gösterisi yapıyorlar. Sulduz’un sokaklarında yerli halkı tahrik edercesine, Kürdistan marşları okuyarak, sağa sola ateş ediyorlar. Bu barbar “demokratlara” karşı Batı Azerbaycan’lıların gösterdiği direniş ve savunma küstah girişimlerini durduramıyor. Evler yağmalanıyor, silahsız ve savunmasız halk feci şekilde katlediliyor. Dönemin yerli silahlı güçleri şehri korumak, şerri defetmek için, halka birleşerek dört günlük bir savaş veriyolar ve Sulduz’u işgalcilerden temizlemeyi başarıyorlar.
Batı Azerbaycan’ın kalbi Sulduz; tabi ki kardeş diyeni kardeşçe bağrına bastığı gibi, silahına güvenerek toprak basanları da kendi silahlarıyla kovabilecek kadar bağlıdır toprağına. 1979’dan son 3 yıla kadar Urmu’nun Cuma hatipliğini yapan ve halk tarafından çok sevilen Molla Hesen’in çağrısıyla seferberlik ilan ediliyor. İşgal hevesiyle ‘demokrasi adına’ silaha bürünmüş 20 Bin kişiye karşı toprağını savunan ahalinin yaşadığı 4 günlük zulüm, acılar bir taraftan da bu toprağın güç ve gurur simgesi olarak tarihe mührünü vurmuştur.
Molla Hesen’in kendi silahını alarak Sulduz savaşında bizzat bulunması, bu direnişin içinde olması savunmasız halk için büyük moral olmuştur. Molla Hesen, hatıra kitabında savaş sonrası gördüklerini şöyle yazıyor:
“Olayın sabahı evlere baş çekmek(bakmak) için gittiğimde 2 evi yakından gördüm. Evlerin birinde 11 kişiyi hem kurşunlayıp hem kafasını kesmişlerdi bu beni çok etkiledi, üç yaşında bir kızın kafasını şişle annesinin göğsüne saplamışlardı. 22 kişiyi boğazlarından asarak idam etmişlerdi, başka bir evde bir genci balta ile parça parça kesmiştiler”.
Gelinen nokta odur ki; Türkiye ve Azerbaycan’ın, Türkiye ile İran sınırları içindeki Güney Azerbaycan arasında oluşturulmakta olan “Türklerden arındırılmış” bu bölgenin, Ortadoğu’nun güvenliği için birlikte, karar verebilir olmaları, hayati önem taşımaktadır. Bu gerçeği söylemek üzücü olsa da, ne yazık ki biz Türkiye’de, PJAK’ın aslında PKK’nın İran kolu olarak çalıştığını; burada oluşturulmak istenen Kürt bölgesinin de “hayali büyük Kürdistan”ın dördüncü(İran) parçasının olduğunu ya çok bilmiyoruz ya da bu ciddi tehlikeyi göremiyor ve gereken önemi göstermiyoruz. Her iki durumda da biz kaybederiz! Üstelik şu da bir gerçek ki; Güney Azerbaycan Milli Hareketi’nin bölgede güçlenmesi ile birlikte İran hükumeti, terör guruplarının talep ettiği topraklarda, onların iddiaları yönünde Batı Azerbaycan’ın demografik yapısını değiştirmektedir. Buna rağmen; daha dün, büyük bir katliamın yaşandığını dikkate almıyoruz. İster 19. asrın ortalarına bakalım, ister birinci ve ikinci dünya savaşı süreçlerinde bölgede yaşanan olaylara, değişmeyen bir gerçek vardır: Batı Azerbaycan’da Toprak iddiası ve Türklerden boşaltılmış hayali haritalar uğruna binlerce Güney Azerbaycan Türkü kanlı bir şekilde katledilmiştir. Bu terör guruplarının besleyicileri ve uzantıları, bölgedeki ortak çıkarlarını güvence altına almak için, bir bütün olarak hareket ediyor; Azerbaycan ve Türkiye’nin varlığını bölgede eritmek için bütün tarihi fırsatları en feci şekilde kullanıyorlar.
Yıllarca azınlık olan Kürtleri Azerbaycan vatandaşı olarak bağrına basan, onları kardeşi, komşusu olarak kabul eden Türklere karşı besledikleri nefretten kendileri için bir kimlik tanımlayan gruplar, kendilerini ve kendi halklarını bilmedikleri gibi Azerbaycan Türklerini de bilmeyerek hareket ettikleri için, demokrasi ve barış kelimesini de zedelemişlerdir. Bölgede başta yerli gerçek Kürt halk mağdur edilmektedir. Bunun için bizler yine de bölge halkına diyoruz ki biz; kardeşlik, dostluk, komşuluk bir birini olduğu gibi kabul ederek, bu belayı def edebiliriz. Bunu da ancak, bölgedeki varlığımızı var gücümüz ile koruyarak başarabiliriz.