BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI MEHMET KEMAL BEY
1877–1878 Osmanlı Rus Harbinde ve sonrasında Avrupa’nın büyük devletlerince icat edilen “Ermeni Sorunu” kapsamında, o tarihe kadar yüzlerce yıl bir arada huzur içerisinde yaşamakta olan Ermeniler ile Türkler arasında gittikçe artan bir gerilim ortamı oluşturulmuştur. (Ermeniler bu tarihten sonra yurdun değişik yörelerinde 40’tan fazla isyan çıkarmışlardır. Günümüzdeki isyanlarını ASALA’nın devamı niteliğindeki PKK’nın taşeronluğunda sürdürmektedirler.)
- Dünya Savaşı sürecinde, her fırsatta Rus ordularıyla koordineli ve onlardan cesaret alarak Türklere saldıran Ermenilerin, 16–17 NİSAN 1915 tarihlerinde Van yöresinde çıkardıkları büyük isyan sonrası Osmanlı Devleti ilave tedbirler almak zorunda kalmıştı.
Hem bu isyan, hem de Rus ordusunun Müslüman halkı perişan bir vaziyette köylerinden, kentlerinden göçe tabi tutmaları da karşı tedbirleri zaruri hale getirmişti. Tedbir olarak; Ermeniler ya Rusya sınırına, ya da Anadolu’nun diğer bölgelerine gönderilecekti.
Üçüncü Ordu Komutanlığı başta olmak üzere; çok sayıda askeri birlikten gelen telgraflarda;
“Ermenilerin sürekli olarak hem orduya hem de Müslüman halka yönelik aralıksız saldırılar düzenledikleri; Rus ordusundan cesaret aldıkları ve bu durumun askerlerin morallerini son derece olumsuz şekilde etkilediği, bu nedenle bölgede bulunan Ermenilerin emniyet içerisinde başka yerlere göç ettirilmesinin artık zorunlu hale geldiği” bildiriliyordu.
Ermeni ve Rumların Müslüman halka yapmış oldukları her türlü saldırıyı, yüzyılımızın son çeyreğinde olduğu gibi, büyük bir hoşgörüyle karşılayan Avrupa Devletleri, Müslüman halkın meşru müdafaadan kaynaklı karşı koymalarını katliam ölçüsünde değerlendiriyordu.
27 MAYIS 1915 tarihinde “Sefer Zamanında Hükümet İcraatına Karşı Gelenler İçin Alınacak Tedbirler Hakkında Geçici Kanun (Sevk ve İskân Kanunu veya Tehcir Kanunu)” çıkarıldı.
Bu kanuna göre; ordu, kolordu ve tümen komutanlıkları; “bölgelerinde tecavüz ve mukavemette bulunanları” şiddetle etkisiz hale getirmeye yetkili ve görevli kılındılar. Yine bu komutanlıklara, casusluk yapan, ihanet içerisine giren yerleşim birimlerindeki halkı tek tek veya topluca diğer bölgelere sevk ve iskâna tabi tutabilme yetkisi verildi.
Tehcir öncesi ve sonrası; Ermenilerin her türlü saldırılara karşı muhafazası için azami tedbirler alınmasına karşın; göç kafilelerinin güzergâhındaki çeşitli eşkıya gruplarının zaman zaman yaptıkları saldırıların önüne geçilememiştir.
Tehcire tabi tutulmayan Ermeni ve Rumların da güvenliklerinin sağlanmasına büyük özen gösterilmiştir.
Yozgat bölgesi Ermenilerin en yoğun yaşadığı bölgeler arasındaydı. Yozgat merkezinde 13.359, Akdağ bölgesinde 3.208 ve Boğazlıyan’da da 14.680 nüfusa kayıtlı Ermeni bulunmaktaydı. (Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, Gnkur. ATASE Bşk. lığı, Cilt 1, S. 148)
Bu Ermeniler arasında 300 kişilik bir çetenin etraftaki Müslüman yerleşim bölgelerine yönelik yoğun saldırılar içerisinde bulunduğuna dair bilgiler alınıyordu. Söz konusu saldırılar neticesinde; İçişleri Bakanlığı’nca bu bölgedeki Ermenilerin Suriye’ye göç ettirilmesine karar verildi. Sevkler 21 TEMMUZ 1915’te başlayıp, AĞUSTOS ayı ikinci yarısında sona erdi.
Doğu Anadolu’da Sarıkamış Felaketi, ardından Rus desteğindeki Ermeni çetelerinin sergiledikleri vahşet vicdanları derinden yaralıyordu. Bu saldırılar sonucu on binlerce Müslüman göç etmek zorunda kalmıştı. Hepsi sersefil, perişan haldeydi. Çoğu donarak ve hastalıktan ölmüştü. Köylere saldıran Ermeni çeteler; Müslümanların sadece kafalarını değil ellerini, ayaklarını kesiyor, gözlerini oyuyor, tecavüz ediyor, yakıyordu… Bütün Anadolu dehşet içindeydi. İzmit’ten Van’a kadar her yerde baltalarla doğranan, yakılan, binlerce Müslüman vardı.
Mehmet Kemal Bey; “Tehcir Yasası’nın çıkarılmasından sadece 12 gün önce” 15 MAYIS 1915’te Boğazlıyan Kaymakamlığı’na atanmıştı.
Görev bölgesinde bazı Ermenilerin öldürüldüğüne dair İçişleri Bakanlığı’na yapılan şikâyetler üzerine; bölgeye bir “Tahkik Heyeti” gönderilir. Oysa yapılan; Ermeni çetelerinin saldırılarının önlenmesine yönelik, yine bu çetelerle girişilen mücadeledir. Çok tabidir ki; çatışmalarda bu çetelerden çok sayıda Ermeni öldürülmüştür.
Kemal Bey 23 NİSAN 1916’da Boğazlıyan Kaymakamlığı’ndan ayrılır. Dış Devletlerin ve içerdeki şer odaklarının baskısıyla 08 OCAK 1917’de, Ankara İdare Meclisi, 12 NİSAN 1917’ de de Devlet Şurası, Kemal Bey’i yargılama kararı alır.
Bu sırada Kemal Bey İzmit Sancağı Muhacirler Müdüriyetinde görev yapmaktadır.
Suçlandığı konu; Ermeniler tarafından terk edilmiş bulunan mallarla ilgili suiistimaldir.
Bu gerekçeyle 13 HAZİRAN 1917’de görevinden alınır.
07 EKİM 1917’de Boğazlıyan İstinaf Mahkemesi tarafından; “Memur sıfatıyla terk edilmiş mallardan satın aldığı” gerekçesiyle “3 ay hapis, 4 ay rütbe ve memuriyetten uzaklaştırma” cezasına çarptırılır.
Konya İstinaf Mahkemesi’ne “söz konusu malların, memurlar tarafından satın alınamayacağına dair herhangi bir kanun veya emir olmadığı” gerekçesiyle itirazda bulunur. 25 TEMMUZ 1918’de “oybirliği” ile beraat ettirilir.
30 EKİM 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra İttihat ve Terakki Yönetimi çekilir. Enver, Cemal ve Talat Paşa’lar yurtdışına çıkmak zorunda kalır. İttihat ve Terakki yöneticilerinin aleyhinde yoğun bir linç kampanyası başlatılmıştır. Refik Halit (KARAY), Refii Cevat ve Ali Kemal gibi yazarlar; İttihat ve Terakki mensuplarının idam edilmelerini isteyen yayınlar yapmaya başlarlar.
Yeni Sadrazam Tevfik Paşa, yoğun baskılar altında, 23 KASIM 1918’de bir inceleme komisyonu kurdurur. Anadolu’yu 11 bölgeye ayırırlar ve her bölgeye birer komisyon gönderilir. Meclis-i Vükela tarafından; 14 ARALIK 1918’de Tehcir esnasında suç işledikleri tespit edilen memurların Harp Divanı’nda yargılanmalarına karar verilir. Seri tutuklamalar başlar. Harp Divanı’nın Başkanlığı’na Mahmut Hayrettin Paşa getirilir. Üyeler arasında Rum, Ermeni ve Yahudiler de vardır. Yeniden hayat sahası bulan Hürriyet ve İhtilaf Partisi taraftarları gün yüzüne çıkmaya başlar. İtilaf Devletleri ile yakın temasa geçerler. Öncülüğü Damat Ferit yapmaktadır.
Tevfik Paşa kabinesinden yoğun idamlar, cezalandırmalar bekleyen İtilaf Devletleri ve yerli işbirlikçileri; tam bir ortaklık tesis ederek, Ermeniler ve İtilaf Devletlerinin isteklerini fazlasıyla yerine getirebilecek yeni bir iktidara; 4 MART 1919’da Damat Ferit Paşa kabinesini işbaşına getirerek, kavuştular.
Bağımsız veya federe bir Ermeni Devletinin mutlaka kurulacağına dair söz veren Damat Ferit Paşa; Kemal Bey de dâhil, aralarında jandarma subaylarının da bulunduğu, çok sayıda kişiyi tutuklattırır. 5 ŞUBAT 1919’da Kemal Bey ve diğer sanıkların yargılanmasına başlanır. Savcının isnat ettiği suçlar, hiçbirinin değil işlemek, akıllarından bile geçiremeyeceği türdendir:
- “Ermenileri öldürmek ( katil çeteci Ermeniler dışında hiç kimse, sadece Ermeni olduğu için, hedef alınmamıştır.)”
- “Mallarını gasp etmek”
- “Irz ve namuslarına tecavüz vb.”
Oysa Kemal Bey; Konya İstinaf Mahkemesi tarafından tüm bu suçlardan beraat etmişti…
7 NİSAN 1919’a kadar devam eden yargılamada, Mahkeme Ermenilerden toplam yirmi sekiz tanık kabul ederken, sanıklar lehine sadece ve sadece üç tanık dinledi. Buna rağmen Ermeni tanıkların on yedisi Kemal Bey’in bu suçları işlediklerine dair bir görgülerinin olmadığını ifade etti.
Kemal Bey’in lehine tanıklık yapanlar dönemin Yozgat Muhasebecisi Vehbi Bey, Yozgat Milletvekili Şakir Bey ve Bahri Bey’dir.
Kemal Bey’e; “Parmaktan çıkmayan yüzüğü kolunu kesip çıkarmakla” suçlanacak kadar, alçakça iftiralarda bulunulmuştur.
Yargılama sürecinde; işbirlikçi basın ve Ermeni “Jamanak Gazetesi” kamuoyunu ve mahkemeyi etkileyici yayınlarına devam etmiştir.
Kemal Bey’in savunması karşısında gözyaşlarına engel olamayan ve üyelerini de dizginleyemeyen Mahkeme Başkanı Hayret Paşa başkanlıktan istifa eder. Başkanlığa Nemrut Mustafa Paşa getirilir.
Mahkeme heyeti son derece yanlı ve yoğun baskılar altında görev yapmıştır:
- Tanıklar ifadelerinde, Kemal Bey’in aleyhinde yönlendirilmiş.
- Tanıkların çelişkili ifadeleri; tespit edilmesine rağmen, usulünce tutanaklara geçilmemiş.
- Kemal Bey’i gördüğünü iddia eden tek tanık “Artin” isimli 12 yaşındaki bir çocuktur. İfadeleri son derece çelişkilidir. Öldürülen akrabalarının isimlerini söyleyemeyince; heyet üyesi Nemrut Mustafa Paşa isimleri sıralamaya başlar.
Hükümet aslında Kemal Bey’i kurban olarak seçmiştir ve idamını istemektedir. Nemrut Mustafa Paşa, hükümetin isteği doğrultusunda beş duruşmada davayı sonuçlandırır.
Son duruşmada Kemal Bey’in yapmış olduğu savunma Türk Milleti’ne miras olarak bıraktığı bir ibret vesikasıdır (özet) :
“… Heyetiniz bugün tarihimizin sahifelerine milletimizin bir davasını tespit edecektir. Adalet ve vicdanınız yalnız bir tek meseleyi değil, bütün milletin mağduriyet alanını aydınlatacaktır…”
“Ermeni komitelerinin bağımsız bir Ermenistan vücuda getirmek emeliyle ilk önce Avrupa’da, daha sonra da nasıl aktif olarak çalıştıkları ve devletin gaileli zamanlarında ekseriya zaafından istifade ederek ne gibi kötü olaylara sebebiyet verdikleri bilinmektedir!”
“Ermeniler her ne pahasına olursa olsun devletimizin zararına bir bağımsızlığı başlıca amaç edinmişlerdi.”
“… Bogos Nubar Paşa’nın teklifi üzerine fırka ihtilafları ortadan kaldırılarak bütün Ermeniler, müşterek düşman belledikleri Türkler aleyhine birleştiler. Ermenilerin çeşitli cephelerde düşmanlarımızla birleştikleri ve bu sayede istiklale hak kazandıklarını yine kendileri itiraf ettiler.”
“Ermeniler vicdansız cinayetlerine Van, Karahisar, Muş hadiselerini gerçekleştirmeye, Müslümanları ve ordunun sevkiyat kollarını imhaya başladılar. Bu kadar büyük cinayetlerin müdafaasız ve hamisiz kalmış olan bu safhası tetkik olunmadıkça ve bugün yüce heyetinizin meşgul olduğu hadise bu bakış açısından muhakeme edilmedikçe verilecek hüküm, İslamiyet ve insaniyetin vicdanını aydınlatamaz.”
“Ermeni Milleti, İslam’a, orduya, her sınıf ve yaştan kadın, erkek bütün Müslümanlara saldırıyor. Rus ordularının öncülüğünü yaparak koca bir masum unsuru kesip mahvediyordu…”
“Harpte mağlup durumumuzun aleyhimize husule getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla, iddia makamının da talebi üzere, kurbanlar verilmesi bir siyaset iktizası farz ediliyorsa, bu kurban ben olamam; siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adalete binaen hükmetmek vazifesiyle mükellef bir yüce heyetsiniz…”
“Hakikaten kimseyi öldürmediğim resmi kayıtlarda ve diğer incelemeler ile yüce heyetinizce inanılmış olduğu gibi binlerce halk tarafından balta ve kazma ile Ermenilerin katledildiğine dair vaki olan şahitlikler ve iddia üzerine bendeniz tarafından katliam icrası için ahaliye balta ve kazma ve silah verilmesi suretiyle İslam ahaliyi tahrik ve kışkırtmış olduğuma dair mahkeme huzurunda hiçbir şey cereyan etmemiş, yalnız meydana geldiği iddia olan olay mahallinde elimde kılıçla, nargile, içki ve dümbelekle ahaliyi bizzat katliama sevk ettiğim belirtilmiştir. Bu şahitliklerin ise, yukarıda arz ettiğim incelemeler ile gerçek dışı olduğu yüce heyetinizce de sabit olmuş ve esasen hiçbir ferde ve herhangi bir maksatla silah, balta, kazma ita edilmemiştir.”
“Gasp ve yağma yaptıklarını tespit ettiğim şahısları Kayseri Harp Divanı’na sevk ettim… Köylere bekçi tahsis ederek korunmasına çalışılmıştır.
“Nüfus katli eylemi konusunda hiçbir ferde kesinlikle emir verilmemiştir. Bu konuda da herhangi bir şahit bulunmamaktadır.”
“Ordunun önünde, arkasında vatanın müdafaası için hükümetin emniyet ve itimadıyla ellerine verdiği silahların vatanın bağrına, devletimin mevcudiyet ve istiklaline, İslam ahalinin hayatına, ırz ve malına tevcih eden Ermeni ihtilalcilerinin şehrimdeki fesatları ve ihtilal ateşinin yayılmasından korumak için merkezi hükümetçe verilen emir mucibince bunları tehcir ettim. Sevk esnasında ihtimal ki bir takım olumsuzluklar meydana gelmiştir.”
“Bu Ermeni cinayetleri; Ermenilerin insanlara yaptıkları kötülüklerin Müslümanların kalplerinde meydana getirdiği hislerin bir sonucudur… Ahaliyi de yekdiğeri aleyhine ne tahrik ve ne de kışkırttım.”
“Savcı Bey böyle bir şeyi tasavvur buyuruyorlarsa, onu, Ermenilerin yer yer ortaya çıkan hıyanetlerinde ve yankılanması gökyüzünü tutan kötülüklerinde araması lazım gelir…”
“Bugün benim yerime mahkeme huzurunda bir Ermeni ihtilalcisi bulunsaydı devletin hâkimiyetine karşı Ermeni ahaliyi Müslümanlar ve ordu aleyhine tahrik ve teşvik eden o adam hakkında 56ncı maddenin hükümlerinin (idamı öngörüyor) tatbikini savcı bey talep edecekler miydi?”
Kemal Bey savunmasını yapar; ama mahkeme hükümetten talimatlıdır ve sonuçta idama mahkûm olur. (8 NİSAN 1919)
Damat Ferit idam kararını gecikmeden imzalayıp Padişah Vahdettin’in onayına gönderir. Vahdettin; halkın tepkisinden çekindiğinden, kararı dini bir temele dayandırmak maksadıyla, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’den fetva ister.
Fetvanın tam olarak hazırlanması beklenmeden, karar 9 NİSAN 1919’da padişah tarafından onaylanır. Günlerden Çarşambadır. Kararın 11 NİSAN Cumaya denk gelmesi nedeniyle, 10 NİSAN Perşembe günü infaz edilmesinin kararlaştırıldığı bildirilir. Oysa Kemal Bey’in kaçırılabileceğini ileri süren İçişleri Bakanı Mehmet Ali, Adliye Müsteşarı ve İngiliz Muhipleri kararın erken çıkmasını sağlamışlardır. İdam akşama doğru Beyazıt Meydanı’nda gerçekleştirilecektir.
İdam esnasında etrafta polis ve jandarmalar, Harbiye nezareti etrafında da İngiliz ve Fransız askerleri vardır. Çok büyük bir kalabalık Kemal Bey’i uğurlamaya gelmiştir.
Kendi süngülü askerlerinin arasında, vatanın bağrına hançer sokan İtilaf Devletlerinin baskısı, işbirlikçi, satılmışların teslimiyeti sonucu idam sehpasına doğru yürüyen Kemal Bey metanetle cellâdın uzattığı beyaz gömleği giyer. Ve son sözleri ile bugünlere de, geleceğe de tarihi bir gönderme yapar:
“Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum, son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!”
“Benim sevgili kardeşlerim! Asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Vatanı uğruna cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin! Yaşasın millet!” diyerek sehpaya kendi çıkmış, boynuna ilmeği kendi geçirmiştir.
Halk hıçkırıklar içerisinde öfkeyle dolu ağlamaktadır. Oğlunun idamından habersiz babası Arif Bey oğluna yemek götürmekteyken kalabalığı görür. Ne olduğunu sorar. Oğlunun idam edildiğini görünce feryatlar içerisinde haykırır. Oğlunu koklar, koklar, koklar!..
11 NİSAN Cuma günü Kemal Bey’in naaşı Soylu Türk Gençliğinin omuzlarında, öfkeyle yollara dökülen halkının arasındadır. Elinde bir demet çiçekle konuşan tıbbiye öğrencisi;
“Dinle ey millet!”
“Dinleyin ey Müslümanlar!”
“İngiliz’i Odesa’dan attılar; haydin biz de İstanbul’dan kovalım. Ne bekliyoruz? İngiliz’i atmak zorundayız. Felaketimizi hazırlayan İngiliz’i yok etmek zorundayız. Allah’ın yardımıyla yakında İngiliz’in kafasını ezeceğiz!”
Bir başka tıbbiyeli;
“Kemal! Sen, şu anda toprağa verdiğimiz bir çiçeksin. Orada büyüyecek, dalların o kadar dikenli olacak ki, sizi bu akıbete layık görenlerin hepsini paramparça edecektir…” (Genç haklıdır ve geleceği çok iyi görmüştür. Sarı saçlı, mavi gözlü bir dev Samsun’dan yola çıkmış ve karanlık zihniyeti birkaç yıl içerisinde bertaraf etmiştir.) İngiliz İstihbarat Subayı Yüzbaşı E. La Fountain cenazeyle ilgili raporunda özetle şöyle diyordu:
“… Kemal Bey için Kadıköy’de bugün saat 12.00’de büyük ve görkemli bir cenaze töreni yapıldı… Tabutun omuzlarda taşınması adet olduğu halde, törene daha büyük önem vermek amacıyla, bu kez tabut başlar hizasından daha yukarıda, eller üzerinde taşındı… Hükümetin böyle bir törene izin vermekle gösterdiği güçsüzlük, affedilemez… İslam törelerine tamamen aykırı olarak, üzerlerinde ‘Milletin masum kurbanına’ yazılı çelenkler vardı…”
Cenazede gösterilen böylesi büyük tepki; İngilizleri çok telaşlandırmış olacak ki; idamı beklenen çok sayıda vatanseveri; idam yerine, Malta’ya sürgüne göndermek zorunda kalmışlardır.
KEMAL BEY “VASİYETNAMESİNDE:
- “Oğlumun yanında, Kadıköy Kuşdili Çayırındaki Kabristanda gömülmemi istiyorum.”
- “Defin masrafı teyzem tarafından ödensin.”
- “Kabir taşım Hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilsin ve üzerine “Millet ve Memleket uğruna şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal’in ruhuna Fatiha” diye yazılsın.”
- “Perişan zevcem (eşim) Hatice’ye, yavrularım Müzehher ve Müşerrefe muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyrulmasını vatandaşlarımdan beklerim…”( Kemal Bey’in o zaman bebek olan Adnan isimli bir oğlu vardır.)
- “Türk Milleti ebediyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşallah Türk Milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.” 30 MART 1335 (1919).
İdamı eleştiren gazetelerden Tasvir-i Efkâr kapatıldı.
Alemdar ve Sabah Gazeteleri; idama değil, sadece Kemal Bey’le diğerlerinin de idam edilmemesine üzülüyorlardı.
Ermeniler büyük sevinç içerisindeydiler.
Kemal Bey’in idamının ardından 15 MAYIS 1919’da İzmir’in işgal edilmesi; hem işgal devletlerine, hem İstanbul Hükümeti’ne, hem de yerli işbirlikçilere olan öfkeyi arttırmış; Kuvay-ı Milliye ruhunun en büyük ateşleyicisi olmuştur.
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal; Türk Milleti’nin Mehmet Kemal Bey’e olan büyük vefasını göstermesini sağladı. 14 EKİM 1922’de Kemal Bey’e “Milli Şehit” unvanı verildi ve ailesine maaş bağlandı.
(Taha Niyazi KARACA ve Yozgat Valiliği; dönemin Valisi Gökhan SÖZER; Milli Şehit Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey isimli eseri yayımlamakla bu alandaki boşluğun doldurulmasına büyük katkı sağlamıştır. Yukarıda özetlenen yaşam öyküsünde; bu eserden önemli ölçüde alıntılar yapılmıştır.)
Günümüzde Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Yenişehir’de doğan ve Türk Milleti için büyük fedakârlıkların timsali olmuş Kemal Bey; en sonunda “Hayatını da feda eyleyerek” en yüksek mertebe olan şehitlik mertebesine yükselmişti.
Tarihin adalet terazisi hiç şaşmaz.
Kahraman Kemal Bey; “Milli Şehit” unvanıyla; O’nu bir kurban olarak düşmanlara sunanlar ise “Milli Hain” olarak tarihteki yerlerini almışlardır.
Kemal Bey’i o günlerde yargılayıp idama mahkûm eden zihniyet, daha sonra da Mustafa Kemal’i idama mahkûm ettirmiştir ki; o Mustafa Kemal’e Yüce Allah onları da, işgalcileri de silip süpürmeyi nasip etmiştir.
Günümüzde de nam-ı diğer Nemrut Mustafa Paşaların zihniyetine özenenler boşu boşuna heveslenmesinler. Asil Türk Milleti zihniyetlerinin farkındadır ve bağrında da her zaman o zihniyeti bertaraf edebilecek milyonlarca cevher barındırmaktadır.
KEMAL BEY’LER MİLLETİN ÖZÜDÜR!
KEMAL BEY’LER MİLLETİN ATİYE VERİLMİŞ SÖZÜDÜR!
KEMAL BEY’LER ŞİMDİ CUDİ’DE, GABAR’DAKİ… MEHMETLE-RİMİZDİR!
KEMAL BEY’LER SEMADA AY YILDIZLI UÇAKLARLA SÜZÜLEN KAHRAMANLARIMIZDIR!
KEMAL BEY’LER KIBRIS’TAKİ MÜCAHİTLERİMİZDİR!
KEMAL BEY’LER GÖREVİNİ ÖZVERİYLE YAPAN MEMURLA-RIMIZDIR, İŞÇİLERİMİZDİR, ESNAFIMIZDIR, ÜRETEN KÖYLÜLERİ-MİZDİR!
KEMAL BEY’LER CESUR YÜREKLİ KADINLARIMIZDIR.
KISACASI; KEMAL BEY’LER VATANINI, MİLLETİNİ SEVENLE-RİMİZDİR!
SİZ KEMAL BEY’SİNİZ! KEMAL BEY SİZSİNİZ!
ALLAH BU MİLLETİ HİÇBİR ZAMAN KEMAL BEY’LERSİZ, YANİ SİZLERSİZ KOYMASIN!
ONLAR ÖZÜ MİLLETİN
Onlar özü, gözü milletin
Atiye verilmiş sözü milletin
Onlar fermanıdır her tür illetin
Onlar kökleridir Cumhuriyet’in
Onlar vatan için başın koydular
İlden ile gezen turna oldular
Semalarda süzülen kartal oldular
Gazi oldular… Şehit oldular…
Bu millete her zaman yürek oldular
Dağlarında ülkemin aslan oldular
“Bükülmez!” denilen bilek oldular
Gazi oldular, Şehit oldular, bayrak oldular
Anaya ve yâre hasret kaldılar
Vatana, bayrağa can adadılar
Geride başı dik yetimler bırakıp
Toprak oldular, çiçek oldular
Günü geldi soysuzlara tufan oldular
Her biri Kemal Bey, Gazi Kemal oldular
Deryada bir yunus, Kıbrıs’ta Rauf DENKTAŞ,
Türk Milletine öncü, yoldaş oldular
Şehit oldular…
Gazi oldular…
Yürek oldular…
Bilek oldular…
Taninler’de güneş, Edirne’de ırmak oldular
Arap çöllerinde vaha, Sakarya’da tufan oldular…
Topraklara bereket, yağmur oldular
Gökyüzünde bir bir kayan yıldız oldular
Şehit oldular…
Gazi oldular…
Hainlerin düşlerinde kâbus oldular
Her zaman milletin gözü oldular
Yargılandı, asıldı, yaftalandılar
Ebediyen var olmanın sözü oldular
Ve verdikleri söze sadık;
Gazi oldular…
Şehit oldular…
Sema oldular…
Derya oldular…
Toprak oldular…
Bayrak oldular…
Vatan oldular…
Dipnot: CANFER BALÇIK’IN “SEN ÖLMEDİKÇE VATAN BÖLÜNMEZ” ADLI KİTABININ 289-300. SAYFALARINDAN ALINTIDIR.