23 NİSAN 1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ATATÜRK; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diye açıkladı, o gün, “HAKİMİYETİ MİLLİYE BAYRAMI” oldu ve çocuklara armağan edildi. 1923'te “ÇOCUKLARIN ROZET BAYRAMI”, sonrasında “ÇOCUK BAYRAMI” adını aldı, 1929'da iki bayram birleştirilerek “HAKİMİYETİ MİLLİYE VE ÇOCUK BAYRAMI" oldu... "23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI" Kutlu Olsun! Türk çocukları başta olmak üzere bütün çocuklar daima özgür, güvende ve mutlu yaşasın…

Bıçağın Sırtında, Deliliğin Sınırında

Yazıma haberleri izliyor musunuz diye başlamayı düşünürken; Türkiye’de yaşayan biri için bu sorunun cevabının hayır olamayacağını fark ettim. Çünkü ülkemizde 24 saatte her şey alt üst olabilir, ertesi sabaha bambaşka bir dünyaya uyanabilirsiniz.
İşte bu sebeple; toplum arasına karışan uzaylılar gibi olmamak adına haberleri takip ettiğimizi biliyorum.( Bu arada küçük bir ara vererek artık “uzaylı” demek ayrımcı kelime olarak kabul ediliyormuş; doğrusu dünya dışı akıllı varlıklarmış😀) Bu çok önemli bilgiyi de verdikten sonra konumuza geri dönecek olursam;
Türkiye’de öyle dünyadan bîhaber yaşama lüksüne sahip değiliz.
Bir dönem enerji çalışmalarında bize haberlerin yaşam enerjimizi düşürdüğü için izlemememiz gerektiği söylenmişti. Ülke gündemi de sanırım bu kadar hayatımızı etkilemiyordu ki; bir o zaman takip etmeyi bırakmıştım bir de üniversitede okurken. Dertsiz tasasız güzel zamanlarmış…
Pandeminin araya girmesi neticesinde sosyal hayatımızın bitme noktasına gelmesi ve ekonomik buhranla birlikte daha çok haberleri takip etmeye başladığımıza inanıyorum. Siyaset gündemine/gündem kargaşasına ilaveten toplumsal cinneti düşündüren ve tetikleyen  ürpertici günlük olaylara, haber kanallarının artık konu bulmada hiç sıkıntı yaşadıklarını zannetmiyorum.
Haber bültenlerimiz eskilerin deyişiyle ajanslar; eşlerini öldüren adamlar(az da olsa kadınlar), küçücük çocuklara ve hayvanlara yapılan istismar ve kötü muameleler, trafik magandalarının terörü ile dolu. En kötüsü de sürekli bu haberlere maruz kalmaktan, normalleşti ve yaygınlaşıyor tüm bunlar. Çünkü; yanlışlar doğrulardan daha çabuk yaygınlaşıyor, ne yazık ki…

Mesela, birkaç gün önce bu ülkede masum bir taksi şoförü, ‘üşümesin’ diye arabasına aldığı bir cani tarafından katledildi.
Ne hissettiniz?
Herkes bir öfke ve patlama yaşadı değil mi? Ama ertesi gün hayat yine normal seyrine döndü. Normal seyrine dönmeyen durum ne biliyor musunuz? Sokağa çıktığımızda artık iyi insanlar olarak iyilik yapamayacağız. Hepimiz uyarmadık mı arkadaşlarımızı, ailemizi Aman arabana kimseyi alma bilmem neredeki yaşlı kadın yan kesici çıkmış diye ya da başka örneklerle…
Şu an önümüzde birisi yere düşse ve epilepsi krizi vb. geçirse yardım etmek için yanına rahatça yaklaşabilir misiniz? Daha da önemlisi bu soru şöyle olmalı yaklaşmalı mıyız, yoksa uzaklaşıp ambulansı mı aramalıyız? Bu saatten sonra ben uzaklaşıp, sadece 112’yi  aramayı tercih ederim mesela.
Bu korku iklimi toplumsal kodlarımızı da bozuyor.
Onun için o cani yalnızca taksiciyi öldürmedi. Pek çok insanın iyilik yapabilme ihtimalini, bireysel ve toplumsal dayanışma ruhumuza da derin bir gedik açtı. Birilerinin geleceğe umutla bakabilmesini öldürdü. Birilerinin korkmadan sokaklarda istediği saatte yürüyebilme özgürlüğünü öldürdü.
Ne diyorduk? Haberler…
Artık haberleri izlerken veya sosyal medyada takip ederken ekrana ‘ruh sağlığınızı bozabilir’ akıllı işaretini koymalılar.. ya da ‘izledikten/ okuduktan sonra tesirinde kalmamak için yürüyüşe çıkın, komedi filmi izleyin yapamıyorsanız kahve falan için’ tavsiyesinde bulunmalılar.
Haber bültenleri bir saat, X’deyseniz 10 saniye.. ama insanlar sonrasında, ‘denizden çıkan uzvu olmayan cesetler ne oldu? Failleri belli oldu mu? Ceza aldılar mı? Biz güvende miyiz? diye merak ediyorlar. Dolayısıyla; haberi takip sorumluluğu olmalı! Haber sonrasındaki süreç hakkında mümkün olduğunca bilgilendirme(ler) yapılmalı: éYine bir kadın cinayeti” deyip, konu orada bitirilmemelidir. İlerleyen günlerde çevresel etkileri, nasıl bir ceza verildiği vb. durumlar da toplumla paylaşılmalıdır.
Aksi taktirde haber izlemekten, X’de takip etmekten; vahşetten, şiddetten, can güvenliğimizi sorgulamaktan birkaç nesil, tarihin en umutsuz, kaygılı, kayıp insanları olacaktır.
Türk gençleri başta olmak üzere hepimiz; Aziz Türk Milleti güzel yaşamayı, mutlu ve neşe içinde olmayı hak ediyor.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın