Unutulan Bir Değerimiz: Ahilik, Ahi Birlikleri ve Geleneksel Kutlamalar

ahilik

Türklerin tarihi, bilinen en eski insanlık tarihi kadar eskidir. Oğuz, Uygur, Göktürk, Hun devleti… M.Ö. 4000 yıldan beri, Türk’ün egemenliğini ve kültürünü göstermektedir. Dünyada bu süre içerisinde birçok devletler kurulmuş, kültürler yaşamış,  medeniyetler oluşmuş, bunlardan birçoğu sürekliliğini koruyamamış, yok olup gitmiştir.

Türkler, tarih boyunca daima iyiyi güzeli aramışlar ve bulduklarında da tereddüt etmeden almışlardır. Türklerin İslamiyet öncesi kültür değerleri bugün bile medeni geçinen birçok ülkede görülmemektedir. Araştırmalar Türklerde; tarih boyunca insan haklarına saygı, kadının toplumdaki seçkin yeri, misafirperverlik, tehlike ve tehditlere karşı birlik oluşturma şuuru, yardımlaşma, dayanışma gibi insani değerlerin günümüzdeki ifadesiyle “evrensel değerler” in varlığını, yaşadığını, yaşatıldığını gösteriyor.

Türkler her çağda bu değerler ile mücehhez olarak, yaşadıkları çağın en yüksek medeniyetini kurmuşlardır. Türkler yaşadıkları bölgelerde pek çok medeniyet, din ve inançlar ile karşılaşmış bazılarını denemişler fakat kendilerine en uygun gelenleri ile hemhâl olmuşlardır. İslâmiyet’i de böyle kabul etmişler, kendi iradeleri ile bu yüce dine geçmişlerdir.

Türklerin binlerce yıl tarih sahnesinde kalışının önemli bir sebebi kültür değerlerine sahip çıkmaları, korumalarıdır. Bu kültür değerlerinden günümüze kadar gelen önemli birisi, belirli birikimlerin ürünü olarak “Ahilik Kültürü” biçimine dönüşmüş, XI. yüzyıldan bu yana geliştirilerek ortaya konmuştur.

Ahilik” aynı zamanda pek çok değeri buluşturan, kaynaştıran ve hayata geçirilmesini sağlayan yenileşme hareketi;  “Türklerin Rönesansı” olarak da dillendirilir.

Ahi” kelimesi kardeşlik anlamına gelmektedir ve ahiliğin bu kelimeden türediği belirtilir. Bunun dışında ahi kelimesinin Türkçe akı kelimesinden geldiğini savunanlar da vardır. “Akı” kelimesi ise; eli açık, cömert ve yiğit gibi anlamlar taşımaktadır. Her iki kelimenin anlamı da düşünüldüğünde, ahiliğin güzelliği hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz.

Ahilik;

  • Yüzyıllardan beri yaşayan halka dönük bir yapıdır.
  • Her türlü ekonomik ve sosyal konuda ahlaki, mesleki ve kültürel etikleri ön plana alır ve uygular.
  • İşe, aileye ve topluma saygı, çalışkanlık, adalet ve yardımlaşma ahiliğin en önemli ilkelerindendir.

Ahilik geleneğine göre; Bir “ahi”;

  • Alnı açık,
  • Eli açık, cömert ve yardımsever,
  • Sofrası, kapısı açık, nesi varsa misafirleriyle paylaşan,
  • Kendini yalandan, iftiradan, haramdan uzak tutan,
  • Ayıp aramayan, sözüne güvenilen,
  • Eline, beline, diline sahip olan, kimsenin namusuna göz dikmeyen, namuslu birisi olmalıdır.

Özetle;

Ahiliğin açık şartları; elini, Kapını, sofranı açık tut!..

Ahiliğin Kapalı şartları; dilini, gözünü, belini bağlı tut!..

Ahilik anlayışı, çalışma, üretme, toplumu birbirine yaklaştırma ve aralarında yardımlaşma, dayanışma hukukunun kurulmasını sağlamaktır. Bu anlayışa göre;

  • Din, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkese eşit muamele yapılmalıdır.
  • Ahilik zenginliğe karşı değildir ancak gelir adaletsizliğine karşıdır. Bir toplumda farklı gelir tabakaları olabilir. Kimi zengin, kimi fakir olabilir; fakat ikisi arasındaki fazla fark, uçurum olmamalıdır
  • Çalışmak ve üretmek, alın teri ile kazanmak ahilikte bir ahlak kuralıdır. Bunun için herkesin mutlaka bir mesleği ve işi olmalıdır.
  • Ahilik, halkın sırtından geçinenlere, bir köşeye çekilip miskin miskin oturanlara karşıdır.

Ahilikte iş ve meslek ahlakı, zamanla, kabul edilmesi mecburi kurallar haline gelmiştir;

  • Kendinden önce başkalarını düşünmek ve kollamak,
  • Hak ettiğinden fazlasını istememek, kanaat ve tevazu ölçüleri içerisinde hırs ve tama dan uzaklaşmak,
  • Kendi yeteneğine uygun bir işle meşgul olmak,
  • Birliğin, beraberliğin korunması ve dayanışma içerisinde bulunmak,

Ahiliğin mutlaka uyulması şart olan ahlak kaideleridir.

Bu kaideler “Ahileri”, tekke ve türbelerde çöreklenerek, el açıp halkın kutsal değerleri ve manevi duygularını istismar edip sömürerek onların sırtından bedava geçinen asalak anlayış ve zümrelerden ayıran en önemli farklardır.

Ahiler yeniliğe açık insanlar olup, halka sanat, meslek ve genel bilgiler öğretmek için var güçleriyle çalışırlar.

Ahilik sisteminde;

  • İşyerinde çalışanlar ile çalıştıranlar arasında pek fark olmadığı gibi işyeri aynı zamanda sanatın ve ahlakın öğretildiği bir okuldur.
  • Buralarda üretilen mal, belirlenen ihtiyacı karşılayacak şekilde kusursuz ve tam olarak üretilir.
  • Emeğin karşılığı çalışanının alın teri kurumadan ödenir.
  • İşyerlerinde çalışan ve çalıştıranlar dayanışma içerisindedir.
  • Sanatını mutlaka bir üstattan öğrenmek şarttır.. Bunun için; belli bir süre bir iş basamağında kalarak olgunlaştırılan yamak-çırak-kalfa-usta hiyerarşisi içinde ve bu basamaklarda baba-evlat ilişkisi gibi öğreticiye candan bağlanılır. Kişi bu suretle sanatı, sağlam ahlaki ve mesleki temellere oturan yapıyı öğrenir ve sürdürür. bu “şed kuşanma” geleneğinin gereğidir.

Şed Kuşanma; Ahilik geleneğinde kalfalıktan ustalığa geçişi sembolize eden bir törenle olur. Türkçe’ de “şed bağlamak, şed kuşanmak, bel bağlamak, peştamal sarınmak” şeklinde ifade edilmiştir. Şed bağlayarak yola girenin; beli haramdan, dili gıybet, bühtan ve beyhude sözlerden; eli halkı incitmekten, ayağı Hak rızasına uymayan yerlere gitmekten, gönlü hırs ve emelden bağlanır. Bunlara karşılık cömertliği, keremi, tevazuyu, affı öğrenir, maneviyatı ve idraki açılır.

Şed bağlamak; “vefa” ve “teslimiyet” sembolüdür. Allah’a verilen söze sadakat göstermek, girilen yola kendini vermek, sonuçta Allah rızasını kazanmak demektir.

Bir kalfa, ustasının aradığı bütün vasıfları taşıyorsa ve ustasının sanatını hakkıyla öğrendiyse icazet(onay) talebinde bulunur. Ahilikte icazet almak, şed kuşanmak yoluyla olur. Bu da ancak ustası kendisinden razı ise olabilir. Ustanın rızası almak işin ilk şartıdır.

Şedsiz kazanç haramdır.”)

Bu uygulamalar emek ve sermayenin, işverenle- iş görenin barışık olduğu “işyeri barışı” nı öne çıkaran bir model oluşturur.

ahilik2

Ahilik düşüncesinin kurumsal yapısı olan Ahi Birliklerini batıdaki ve doğudaki benzer teşkilatlardan ayıran temel özellik, din ve devlet adamlarının ahiler dolayısıyla bu yapılar üzerinde herhangi bir etkisinin olamayışıdır. Bunun sonucu olarak Ahilik, sivil toplum kuruluşlarının en eski ve köklü bir modeli olagelmiştir. Ahiler, daima toplum yararına hizmet yapmışlardır.

Ahilerin kendi üyeleri ile devlet ve diğer toplumsal yapı ve fertler arasındaki ilişkilerinde daima demokrasi ve adalet anlayışı hâkim olmuştur;

  • Ahiler seçmede, seçilmede ve idarede tamamen demokratik bir sistem içinde yaşadıkları,
  • Keyfilik, çıkar ilişkileri, kişisel ihtiras ve emellere kesinlikle yer vermedikleri,
  • Birliklerin hak ve adalet ölçülerine riayet ettikleri,
  • Toplumda saygın bir yer kazandıkları,
  • Topluma hizmette kusur etmedikleri,
  • Devletle halk arasındaki koordinasyonu sağladıkları,

İçin;

Ahi birliği başkanı, devlet başkanının ayağına gitmemiş, devlet başkanı birlik başkanının ayağına gelmiştir.

Bugün;  iyisiyle kötüsüyle sivil toplum kuruluşu kavramı, demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilmekte ve resmi otoritenin karşıtı bir örgütlenme olarak algılanmaktadır. Bazı sivil toplum kuruluşları, yalnız kendi üyelerinin menfaatini korumakta, halkı bölmekte, halka ve topluma zararlı faaliyetlerde bulunabilmekteler. Devlete karşı gelmek, devletin kurumlarını tahrip edenlere destek vermek, hatta sırf demokrasiden yana görünmek sevdasıyla bu gibi anlayışlara destek vermek sivil toplumun hakkıymış gibi gösterilmektedir. Yani Ahiliğe ters düşmektedir.

Bu sözde STK’lar, Devletin olmadığı yerde sivil toplum kuruluşunun da olamayacağını bilmiyorlar. Ahiliğin temel felsefesinde ise Sivil toplum kuruluşlarının görevinin, halkın ihtiyacı ve mutluluğu için, gerektiğinde devletle uyum içinde, devleti yönetenlere yol gösterici olmak anlayışı vardır.

Keza; yüzyılların içinden süzülerek gelen, kökleşerek gelişen Türk medeniyetinin, kültürünün ve alt kültürlerinden biri olan “Ahilik Kültürü” nün günümüzde milli ve milletlerarası ölçekte ortaya konan bazı yaklaşımların, kurulan bazı kurumların ve buna bağlı olarak oluşturulan yapıların çoğunda da çok önemli payı vardır…

Yine günümüzde; toplam kalite anlayışı, müşteri beklentileri, tüketicinin korunması, standart üretim gibi kavramlar yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kaliteli üretim için başvurulan ve “Toplam Kalite Yönetimi” dediğimiz yaklaşım ile tüketicinin daha ucuz, daha kaliteli mal alma imkânı hedeflenmektedir. Ahilik sisteminde de bir malın üretiminden tüketicinin eline geçene kadar üretimin her safhası bütün çalışanların sorumluluğu altındadır. Çıraklar, kalfalar ve ustalar hep birlikte malın kalitesinden sorumludur. Ayrıca oluşturulan oto kontrol sistemi ile malın kalitesi sürekli denetlenir. Gerektiğinde “Pabucunu dama atmak” işlemine muhatap olunur. “Pabucu dama atılmak”; hileli iş yapanlara verilen dükkânı kapatma veya işten men etme cezasını ifade eder.  Oysa bugün Pabucunun dama atılması deyiminin yaygın kullanılan ve algılanan anlamı; kendisinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek, değer ve itibarını kaybetmek şeklindedir.

Ahilikte; bugün Batıdaki anlamıyla toplam kalite yönetimi kapsamındaki kalitede mükemmellik, verimlilik, hatasız üretim, kalite güvenliği, milli ve uluslararası standartlara uygunluk, tüketici tatmini gibi bütün konuların karşılığı vardır.  Bu anlayışta da üretime katılan her kademedeki çalışanın eğitimi, işletme içi tüm kaynaklardan maksimum faydalanma, verimli ve tam kapasite çalışma gibi tedbirlerin yanında, her türlü üretim ve hizmetin verim ve kalitesinden tüm işyeri çalışanları sorumlu tutulmaktadır.

Günümüzde birçok Avrupa ülkesinde, ülke ekonomisinde ve sosyal yapılanmasında ahilik kültüründen feyz alındığı gözlemlenmektedir. Ahiliğin daha önce kurulan bir sistem olması dolayısıyla; Ahiliğin disiplin, ahlak ve çalışmaya ait prensiplerini göz önüne aldığımızda gelişen toplumların en önemli modelinin ahilik kültüründen etkilendiğini söylemek abartı olmayacaktır.

Fransa’da, otoriter yapıyı yumuşatmak ve yönetimle vatandaş arasındaki ilişkileri iyileştirmek üzere, 1809 yılında yöneticiler ve yargıçlar hakkında yasal soruşturma yapmak üzere İsveç’te kurulan Ombudsmanlık kurumu örnek alınarak kurulan “Ombudsmanlık” kurumu Avrupa Birliği anlaşmasına dâhil edilmiştir. Topluluk üyesi ülke vatandaşlarının yeni sistemle uyumlaşma sürecinde, otorite ile halk arasında doğacak anlaşmazlıklarda arabulucu rolü oynamak, Birlik kurumları arasında güven ilişkilerini güçlendirmek, ayrıca vatandaşın şikâyetlerini kabul ederek Birlik kurumlarının demokratik işleyişini sağlamak amacı ile “Avrupa Ombudsmanlığı” kurulmuştur.

Benzer yapı yakın zamanda Ülkemizde de “Kamu Denetçiliği Kurumu” (OMBUDSMANLIK) adıyla kurularak faaliyete geçmiştir. Bu kurumun kuruluş aşaması aslında tarihini bilmeyen, yaşamayan ve ders almayanların yüzkarasıdır. Çünkü bu kurumun orijinali, yedi yüz yıl önceki Ahilik sisteminde mevcuttur.

Almanya’nın kalkınmasında, ““Sanayi Grupları Birlikleri”nin önemli rolü olduğu söylenmektedir. Bu birliklerin eğitim ve teknik eğitime büyük önem vermelerinden, araştırmalarla elde edilen buluşların üretime uygulanmas(AR-GE)ından, bankaların bütün kaynakların sanayi emrine verilmesi ve devletin yönetici, yüksek seviyeli memurlarının bu birlikleri desteklemesi sayesinde kısa zamanda büyük ve zengin bir ülke haline geldiği bilinmektedir.

Bu uygulama Osmanlı‘daki “Ahi Üretim Birlikleri” eğitim sistemine; orta sandıklarının sanayi emrinde kredi kuruluşu olarak hizmet verilmesine benzemektedir. Nitekim Almanya’ya Sanayi Birliklerini tetkik için giden bir Türk heyetince; Alman kalkınmasının sırrının ne olduğu sorusuna bir Alman yetkilinin “Siz buraya boşuna gelmişsiniz. Eğer dört yüz yıl önceki Osmanlı’daki “Ahi Üretim Birliklerini” incelemiş olsaydınız, bizim nasıl kalkındığımızı öğrenirdiniz.” cevabını verdiği söylenmektedir. Yine gazeteci Yazar Hasan Pulur 21.08.1992 tarihinde “Olaylar ve İnsanlar” köşesinde; “Almanların mesleki eğitim sistemlerine yüzyıllar önce, Osmanlı’daki Ahilik sistemini örnek aldıklarını” yazmıştır.

Japon sanayileşmesi; vazife şuuru ve iş ahlakının, samurayların geleneksel değerleri ve Konfüçyüs’ün felsefesine dayandırılması sonucu elde edilen başarılarla gerçekleştiği söylenmektedir. Ancak Japonlar da “Alman Sanayi Grupları Birlikleri” sistemini alarak “Japon Sanayi Birlikleri”ni kendi gelenekleri ile birleştirmek suretiyle kalkınmışlardır. Aynen Alman Sanayi Birlikleri’nde olduğu gibi gençleri sıkı bir iş disiplini ve güçlü bir ahlak eğitim vererek yetiştirmişlerdir.

Japonya’da işçi işveren arasındaki münasebetler aynı ailenin iki ferdi arasındaki münasebete benzer. Birbirine saygılı ve dayanışma içerisindedirler. İşyerinde tam dürüstlük, ahlaklılık ve özveri ile çalışmak her Japon gencinin idealidir. Ülkesi için çalışmayı her şeyin üstünde gören bu zihniyet Japon kalkınmasının en önemli dinamiği olmuştur. Bu bilgiler ışığında Japonların kalkınmasında, Ahiliğin temel kaidelerini oluşturan benzer değerlerin etkili olduğu söylenebilir. Benzer yaklaşımı 1987 yılı Aralık ayında on günlük bir ziyaret ile inceleme fırsatı bulduğum Güney Kore sanayi kuruluşlarında da gözlemlemiştim.

Ülkemizde kurumsallaşan Rekabet Kurulu, TSE, Türk Patent Enstitüsü, KOSGEB, Reklâm Kurulu, Ticaret ve Sanayi Odaları, İşçi ve İşveren Sendikaları, Kooperatifler, Esnaf Odaları, Belediyeler, BAĞ-KUR gibi teknik, ekonomik ve sosyal alanda hizmet veren kurumlar Ahilik sisteminden günümüze yansıyan kuruluşlardır. Bu kurumlar Ahilik sisteminin değişik görevlerini/ fonksiyonlarını çağımız şartlarında gerçekleştirmektedir. Yani onlarca kurum oluşturulmuştur. Bu bile “Ahilik” ve “Ahi Birlikleri”nin önemini ve görevlerinin kapsamını açıkça ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak;

Bilişim çağını yaşadığımız şu günlerde ve gelecekte, Ahiliğin ahlak ve çalışmaya ait prensipleri kısaca “Ahilik felsefesi”, dünyamızda ilerleyen toplumlara model olmaya devam edecektir. Bu öngörü bir kehanet değildir. Bugün nasıl ki kalkınmış bazı ülkelerde Ahilik prensiplerinin izlerini görüyorsak, yarın da ilerlemiş toplumların yükselmesinde “Ahilik ilkelerinin”, önemli rol aldığı gözlenecektir.

Bir toplumda birlik ve dayanışmayı sağlayan en önemli unsur müşterek değerlerin korunması ile mümkündür. Türklerin Anadolu’da bin yıldan beri varlığını sürdürmelerindeki en önemli sırlardan biri “Ahilik anlayışı” içerisinde bu değerlere saygı göstermeleridir.

Daima en iyiyi, en doğruyu, en güzeli öne çıkaran Ahilik kurumunun bütün yapısı ve felsefesiyle yeni nesillere aktarılması hedeflenmeli bunun içinde ahilik kurumunun bilimsel platformlarda araştırılması, tartışılması ve geniş kitlelere tanıtılması önem arz etmektedir.

Ahilik kurumunu yeni nesillere aktararak öğretmek amacıyla, daha önce sadece Kırşehir’de düzenlenmekte olan Ahilik Bayramı’nın ülke geneline yayılmasını dileriz. Ki bu anlamda; Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinatörlüğünde 02.07.1988 tarih ve 19860 sayılı R.G. yayınlanan “Ahilik Kültür Haftası Kutlamaları yönetmeliği” çerçevesinde 1988 yılından itibaren bir il merkez olmak üzere toplam 26 ilde “Ahilik Kültürü Haftası” kutlanmıştır. Kutlamalar 2008 yılından itibaren ilgili bakanlık olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (Şimdi Gümrük ve Ticaret Bakanlığı) tarafından çıkarılan ve 13.08.2008 tarih ve 26966 sayılı R.G. yayınlanarak yürürlüğe giren “Ahilik Haftası Kutlamaları Yönetmeliği” gereğince Geleneksel “Ahilik Haftası Kutlamaları” olarak kutlanılmaya başlanmıştır. Kırşehir’de merkez kutlamalar olmak üzere 81 ilimizde her yıl Ekim ayının 2. Pazartesi günüyle başlayan hafta boyunca kutlamaların yapılaması benimsenmiştir.  Haftanın adı bilahare “Ahilik Haftası Kutlamaları” olarak belirlenmiştir. Her ne kadar geleneksel kutlamalar olsa da kutlama tarihleri 2011 den buyana siyasi otoritenin müdahalesi ile (Ahilik Felsefesine/ruhuna aykırı olarak) değişmiş, 2014 yılına kadar Eylül ayında; 2015, 2016 yıllarında ise Mayıs ayında yapılmıştır.

Ancak ben yine de resmi tarih olan 8-12 Ekim 2016 tarihleri arasındaki “Ahilik Haftası Kutlamaları” haftasının hayırlı olmasını, Milli şuurun uyanmasına ve Ülke kalkınmasına katkı verecek etkinliklere vesile olmasını dilerim, saygılarımla…

Hüseyin Çakır

Hüseyin ÇAKIR, 1954 yılında SAMSUN Merkez İlçe (İlkadım) Derecik köyünde doğdu,1972 yılında Yükseköğretimine ODTÜ’debaşladı siyasi nedenlerden dolayı terk etmek zorunda kalınca; Hacettepe üniversitesinden(1977-1982) Elektronik Mühendisi olarak mezun oldu.TSE de çalışırken bir yandan da Gazi Üniversitesinde lisansüstü öğretimine devam ederek 1986 yılında Endüstri Yüksek Mühendisi unvanı aldı. TSE’de sırasıyla Mühendis, Teknik şef, Elektronik Laboratuvar Müdürü,TSE Başkan Başdanışmanı görevlerinde bulundu, daha Müşavir halen TSE de Müşavir olarak çalışmaktadır. Hüseyin ÇAKIR, TSE de ve Yurt içinde değişik alanlarda/Kurumlarda Proje grupları, Koordinatörlük, Komite, Kurul ve Komisyon Çalışmalarında; üye, katılımcı, Başkan yardımcısı ve Başkan olarak çalışmalarda bulunmuştur. Uluslararası ve bölgesel toplantılarda onlarca Belgelendirme, Teknik İnceleme ve Araştırma, Bilimsel ve Teknik Toplantı, Seminer, Uluslararası Kongre, Genel Kurul v.b. faaliyete katılmış, Ülkemizi temsil etmiştir. 1987 Yılında Mühendis Odaları seçimlerine katılmak amacıyla oluşturulan “Meslekte Birlik Grubu”nunoluşumunda ve ileriki yıllarda EMO Meslekte Birlik Grubunun yürütücü ve yöneticilerinden biri olarak çalıştı. 1988-1990 yılları arasında EMO Ankara şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ve İkinci Başkan olarak görev yaptı, bu dönemde şube yayın organı EMO ANKARA dergisini yayın hayatına geçirip dergicilik faaliyetlerinde bulundu. 1992-1993 Yıllarında TSE Spor Kulübü Başkanlığını yürüttü. Bu dönemde kültürel faaliyet olarak çok beğeni kazanan “TSE Spor Kulübü takvimi” nin hazırlanıp dağıtımını başlattı. 1995 yılında ÜLKÜ-TEK’in yeniden kurulmasında kurucu üye ve daha sonra Yönetim Kurulu Üyesi, Gnl. Bşk. Yrd.,İkinci Başkan olarak ÜLKÜ-TEK Genel Merkez Yönetiminde ve Türkiye çapında Teşkilatlanmasında Görev aldı. Halen ÜLKÜ-TEK Genel Merkez Denetleme Kurulu üyeliği devam etmektedir. Yönetimde görev aldığı dönem içerisinde ÜLKÜ-TEK yayın organı “TEKNOKRAT”dergisinin faaliyete geçirilmesi ve yayın hayatına devam ettiği sürece yayınlanmasında aktif görev aldı. AR-GE faaliyetleri kapsamında siyasi ve toplumsal alanda yürütülençeşitli Araştırma, İnceleme, çalışmalarına katıldı ve Raporlar hazırladı. Yurtiçi ve yurtdışı birçok toplantı,sempozyum, panel v.b. Etkinlik ve faaliyette; üye, düzenleyici ve katılımcı olarak yer alan Hüseyin ÇAKIR’ ın teknik, siyasi, sosyal ve toplumsal konularda yapılmış ve yayımlanmış araştırma ve inceleme çalışmaları ile çok sayıda rapor, tebliğ ve makaleleri bulunmaktadır.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın