23 NİSAN 1920; Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. ATATÜRK; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!” diye açıkladı, o gün, “HAKİMİYETİ MİLLİYE BAYRAMI” oldu ve çocuklara armağan edildi. 1923'te “ÇOCUKLARIN ROZET BAYRAMI”, sonrasında “ÇOCUK BAYRAMI” adını aldı, 1929'da iki bayram birleştirilerek “HAKİMİYETİ MİLLİYE VE ÇOCUK BAYRAMI" oldu... "23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI" Kutlu Olsun! Türk çocukları başta olmak üzere bütün çocuklar daima özgür, güvende ve mutlu yaşasın…

Türkçeyi Sevmek

21.yüzyılda kullandığımız bilgisayar ve iletişim teknolojileri hayatımızın vazgeçilmez unsurları arasında yerini aldı. Teknoloji ile birlikte gelen yabancı sözler, bilim ve teknolojinin gerekli kıldığı, yerli dilde karşılıkları bulunmayan kavram ve terimler. Bilgisayar, iletişim, sanayi, yazılım kısaca teknolojinin her alanlarındaki kelimelerin Türkçe karşılıklarını dilimize kazandırıp kendi dil yapımızın gereği olan bir yaklaşımla bu dönüşümü sağlamalıyız. Yabancı sözlere Türkçe karşılıklar bulma konusunda, Türk Dil Kurumu üzerine düşen görevi yaparak, Türkologları ve Türk dili alanında çalışan bilim adamlarını bu konuda yönlendiriyor. Toplumda temiz ve arı Türkçe duyarlılığı oluşturmak konusunda basın yayın kuruluşlarımız ile televizyonların bu sorumluluk bilinciyle yayın yapmaları, yazı ve programları ile Türkçeyi sevdirmeleri gerekiyor.

      Türkçenin var olma savaşı verdiği dönemlerin sadece teknolojinin geliştiği dönemlerle sınırlı olmadığı biliniyor. 13. yüzyıldan başlayarak Oğuz lehçesi temelli Anadolu Türkçesi yazı dili olma ve bir ölüm kalım savaşı verdiği dönemde Âşık Paşa Garib-nâme adlı eserinde bu durumdan şöyle yakınır: Türk diline kimsene bakmaz-idi/Türklere hergiz gönül akmaz-idi/Türk dahi bilmez-idi ol dilleri /İnce yolı ol ulu menzilleri.

 

Ziya Gökalp’ın vurguladığı gibi; Güzel dil Türkçe bize/Başka dil gece bize.

Dillerin güzelliği, dil biliminde ünlü adını verdiğimiz a, e, ı, i, o, ö, u, ü gibi seslerin çokluğuna bağlıdır. Anadolu ağızlarında kullanılan “kapalı” e’yi saymayacak olursak, Türkçemizde sekiz ünlü vardır. Dilimizde kullanılan ünlüler kısa ünlü sayılır. Buna karşılık yabancı dillerde uzun ünlüler de kullanılır. Ancak yabancı dillerin bir bölümünde ö, ü gibi ünlüler geçmez. Arapça ve Farsça gibi komşu dillerde bu seslerin kullanılmadığını biliyoruz. Ayrıca, Çekçe, Sırpça, Hırvatça, Bulgarca, Rusça gibi Slav dillerinde de bu ünlüler kullanılmaz. Yabancı dillerden aldığımız sözlerin Türkçenin ses yapısına uymadığı, dilimizin güzelliğini bozduğu açıktır. Türkçenin ses yapısına uyan alıntılar dilimizde olduğu gibi saklanmış, düzeni bozan sözler ise dilimizin yapısına uydurulmuştur.

Sözlüklerde normal olarak yazı veya kültür dilinin söz dağarcığına yer verilmekte. Ancak bütün dillerde olduğu gibi ortak yazı diline girmemiş birçok söz kullanılıyor. Özellikle yurdumuzda yerli ağızlarda kalmış sözler göze çarpacak kadar çoktur. Dil uzmanları bu sözleri diyalektoloji sözlüklerinde toplarlar. Bizde ilk diyalektolojik sözlük, 1932’de Anadilden Derlemeler başlığı ile yayımlandı. Daha sonra Türkiye’de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi başlıklı bir sözlük ile bu sözlüğün yeni verilerle geliştirilmiş 2. baskısı Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü adı altında yayımlandı.

Türkçe sevgisini yer adlarımızdan öğrenebiliriz. Aydınlarımızın diline Arapçadan, Farsçadan birtakım sözler geçmiştir. Türkçe ak sözü varken beyaz kelimesini; Türkçe kara sözü dururken siyah kelimesini kullanmışlar, ancak halk, bu kelimeleri benimsememiş. Akağıl, Akbaş, Akbayır, Akbelen, Akbıyık, Akboyun, Akbulut, , Akçakoyun, Akçal, Akçam, Akçaören, Akçapınar, Akçay, Aksu, Aktaş, Akdoğan, Akhisar, Aksakal, Aktepe gibi binlerce yer adımız var. Buna karşılık yurdumuzda Beyazağıl, Beyazkoyun, Beyazkışla, Beyazalan gibi bir yer adına rastlanmaz. Çünkü Türk dilini yaratan ve yaşatan halk, beyaz kelimesini benimsememiş; Akdeniz adı bu halkın malıdır, Beyazdeniz aydınların eseridir.

Çamlıbel, Çamlıca, Çamkoru vb. adlar, bir çam ormanının güzelliğini duyurmaz mı? Soğuksu, Soğukpınar veya “soğuk pınar” anlamına gelen Dumlupınar adında yazın susuzluğunu gideren bir hava yok mudur? Akçay, Aladağ, Göksu veya Karagöl adlarında büyük bir renk zenginliği gözümüzün önüne gelmiyor mu? Akçiçek, Çiçekpımar, Güllüce, Gülpınar adlarında burcu burcu yurt kokmaz mı? Ayvacık, Ayvalık, Elmalı, Bademli veya Payamlı, Erikli, Ahlatlıbel gibi adlarda toprağın verdiği yemişler dile gelmiyor mu?

Yer adlarımız özlediğimiz Türkçeyi saklıyor. Anadolu’dan birçok örnek verebiliriz: Türkçe kara sözü siyah sözüne tercih edilmiş: Karaağaç, Karaağıl, Karaayıt, Karabağ, Karabalçık, Karabalta, Karabaş, Karabayır, Karabel, Karabelen, Karabıyık, Karaboğaz, Karabük, Karacaağa, Karacakaya, Karaçam, Karaçay, Karasu, Karadağ, Karadoğan, Karagöl, Karahan, Karaman, Karain, Karakaya, Karakuyu, Karapınar, Karaorman, Karatepe gibi yer adları arasında Siyahtepe, Siyaholuk, Siyahsu diye bir tek yer adı yoktur.

Türkçe gök sözü varken mavi kelimesini kullanmaya gerek var mıdır? Aydınlarımız mavi göz’den söz ederler, halk gök göz der, Gökbel, Gökbelen, Gökgöl, Gökkaya, Gökpınar, Gökkaya, Gökyar, Göktepe, Göksu der, ancak aydınlar Mavi Nil ve Mavi Tuna derler. Göknil ve Göktuna daha güzel, daha Türkçe değil midir?

            Sözlü ve yazılı basında, günlük konuşmalarda birçok Türkçe yanlışı ile karşılaşıyoruz. Bilgisayar kullanan çocuklar, gençler, yetişkinler sözlüklere, yazım kılavuzlarına ve ansiklopedilere bakmaya üşeniyor, sözcüklerin anlamını İnternet sayfalarında arıyorlar. Yabancı kökenli sözcükleri kullanmak konusunda âdeta yarış içindeler. Bilgisayar terimlerinde;  off-line yerine “çevrim dışı”, multimedya yerine “çoklu ortam” sözcüklerini neden kullanılmıyor?

            Doğadan uzaklaşan çocuk ve gençlerin söz hazineleri, ailesinden, öğretmenlerinden ve yakın çevresinden öğrendikleriyle sınırlı kalıyor. Çocukluktan itibaren doğal ortamda börtü böceği görmeyen, kurbağa ile oynamayan veya yılan görmeyen çocukların “yaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmez” ya da “yılanın kuyruğuna basmak, “yılanın başını küçükken ezmek” vb. deyimlerin bilmeyecektir.

            Türkçedeki deyimlerin büyük bir kısmı, kavramları mecaz yoluyla, anlatım güzelliği ve özgünlüğü içinde belirten kalıplaşmış sözcük öbekleri ya da cümlelerdir.  Kalıplamış başka bir söz grubu da ikilemelerdir. Tıpkı deyimlerde olduğu gibi bir kısım tarihî sözcükler, ancak ikilemeler yoluyla hayatta kalabilmektedirler. “Bet beniz” ikilemesindeki “bet”; “ev bark” ikilemesindeki “bark”, “çoluk çocuk” ikilemesindeki “çoluk” bu tür sözcüklerden olup örneklerin sayısını artırmak mümkündür. Gerek deyimler gerekse ikilemeler, Standart Türkiye Türkçesine tarihî sözcükleri taşımaktadır.  Örneğin “Bıldır ölmüş eşek, gelin bu yıl ağlaşak” deyimindeki “bıldır” sözü, Türkçe Sözlük’te “Geçen yıl, bir yıl önce” anlamındadır. (TS: 260). Günümüzde halk ağzında kullanılan “bıldır” sözcüğüne ilk olarak Eski Uygurca metinlerde; “bıltur barma yıl (geçen yıl)” anlamında rastlanır. Karahanlı Türkçesinde de aynı anlamla “bıldır” biçiminde karşımıza çıkar.

            Günlük konuşma dili, yazı dilinde, dil ve bilgi yanlışlarının önüne geçebilmek için, Türkçe Sözlük, Yazım Kılavuzu ve ansiklopedilerin sıklıkla kullanılması gerekiyor. Bilim insanları da dahil kimi okumuşlarımız ana dilleri Türkçeyi küçümsüyor. “Yenilik, yenilikçilik” olan inovasyon (innovation), “öz geçmiş” yerine CV, “etkileşimli” yerine  interaktif , “başlangıç yerine” start demelerinin sebebi bundandır. 

            Söz, terim, deyim, ek ve anlamdan oluşan 110.804 söz varlığı, madde başı ve madde içi 83.430 söz, Türk edebiyatından ve konuşma dilinden seçilmiş 29.594 örnek cümleye sahip Türkçe Sözlük’ü kullanmalı ve yabancı sözcük özentisinden kurtulmalıyız.

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın