O doğduğu memleketini böyle tanıtıyordu: “Karabağ’da bebekler dahi muğam (uzun hava) ile ağlar”. Evet, gerçekten Karabağ, bir sanat, müzik coğrafyası idi. İlmin hala açıklayamadığı bu olağanüstü duruma bizler Allah vergisi deriz. Suyundan, toprağından, havasından deriz…
Köklerini bu topraklardan alan Üzeyir Hacıbeyov 20. yüzyılın başlarında müzik dünyasına güneş gibi doğdu. O yıllarda Müslüman dünyası daha operanın, senfoni müziğin, ariyanın, balenin ne olduğunu bilmiyor, bu müzik dalı ile tanışmıyordu. Çok genç yaşlarında, çok hızlı bir girişle müzik dünyasında fırtına gibi esmeye başladı Üzeyir Hacıbeyov. Bize sonsuz bitmez tükenmez bir miras bıraktı.
1885: 18 Eylül Karabağ’ın Ağcabedi köyünde doğdu. Babası asilzade olmasına rağmen bir devlet memuru idi. (O zamanlar Ruslar Azerbaycan topraklarını işgal etmiş. Her yerde devlet sistemlerini kurmuşlardı. Ş.N) Annesi Şirin hanım da Karabağ beyler ailesine mensuptu. Babası Ebdülhüseyn eğitimli biriydi. Çocuklarının da en azından dini eğitim almasını istiyordu.
Üzeyir Hacıbeyov, 1892 yılında ilk dini teshilini Şuşa Medresesinde aldı. Arap ve Fars dillerini öğrendi. Bundan dört sene sonra hem müzik bilimcisi hem dayısından müzik eğitimi aldı. Sonrasında eğitimini Şuşa Rus -Türk okulunda devam ettirdi.
1899-1904 yıllarında Gürcistan Gori Öğretmen Lisesinde eğitimine devam ederken keman ve teori dersleri aldı. Okulunu bitirdikten sonra ise köylerde ve Bakü’de öğretmenlik yapmaya başladı. Daha 12 yaşında ilk sahne deneyimini yaşayan, 13 yaşında öyküler yazarak onları resimleyen ve “KİTABI-MEZHEKE” (Gülmece, fıkra kitabı) adı ile yayımlayan müzik dehası 22 yaşındayken, 12 Ocak 1908 yılında Bakü’de Füzuli’nin “Leyla ve Mecnun” eserine uyarladığı aynı adlı operasını sahneledi. Bu, o zamanın Doğu’su için büyük bir müzik olayı idi. Türk İslam dünyasında ilk opera olarak tarihe adını yazdırdı.
Bu olayın ardından Rus müzik çevrelerinden davetler alan Üzeyir Bey, 1909-1911 yıllarında müzik eğitimini Moskova, daha sonra ise St. Petersburg Konservatuarlarında devam ettirdi. Dünya klasik müziğini yakından takip eden Üzeyir bey, Rus ve Avrupa bestecilerinin yanı sıra Mozart, Wagner, Beethoven, Richard Strauss, Çaykovski, Şestakoviç, Gliyer, Şaropin, Grennikov eserlerinden çok etkilendi. Rusya’da N.M.Laduhin, N.N. Sakolovski gibi ünlü müzisyenlerden dersler aldı.
Derin müzik eğitimi ve yeteneği ile 25 Ekim 1911 yılında Arşın Mal Alan müzikalini yazdı. Bu operet 70 dile çevrilerek 50 den fazla ülkede sahneye konuldu. Arşın Mal Alan komedisi ilk kez 1916 yılında sessiz sinema olarak filme uyarlandı. Sonra ise beş kez filme alınarak İngiliz, Alman, Fransız, Çin, Fars, Gürcü, İtalyan, İspanyol ve s. dillere çevrilerek gösterime girmiştir.
1915’de Şeyh Senan, Rüstem ile Zöhrap, Şah Abbas ve Hurşit Banu, Kerem ile Aslı, Karı ile Koca, O olmasın Bu olsun- Meşedi İbad, Arşın Mal Alan, Harun ve Leyla opera ve müzikli komedilerini yazdı.
Bütün bu yaratıcılığının yanı sıra Ü.Hacıbeyov, o zamanlar çıkan Nesrettin Hoca adlı satirik dergisine de fıkralar yazıyordu. Aynı zamanda çeviriler yapar, derslikler oluşturuyordu.
1918-1920 yıllarında M.E.Resulzade’nin daveti üzerine resmi devlet gazetesi olan Azerbaycan’da çalışmaya başladı. 1920 yılında Resulzade devleti Ruslar tarafından devrildikten sonra yine Ruslar tarafından kurulan Halk Maarif (Eğitim) Komiserliği yanında Güzel Sanat İşleri İdaresi’nde Müzik Bölümü başkanı oldu. 1921’de Azerbaycan Devlet Türk Müzik Okulunu kurdu, 1938-1948 yıllarında ise Azerbaycan Devlet Konservatuarına rektörlük yaptı.
1938 yılında soykırımın en şiddetli dönemlerinde Köroğlu operasını besteledi. Uzmanlar bunu dahi müzisyenin millet soykırımına karşı isyanı olarak değerlendirmektedirler.
Üzeyir Hacıbeyov Resulzade Devleti olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin, sonrasında Sovyet Azerbaycan’ın ve çağdaş Azerbaycan’ın milli marşlarının bestecisidir.
O, SSCB nin sanatçılara verdiği en yüksek ad olan HALK SANATÇISI adını almış ilk Azerbaycan Türkü’dür (1938). Akabinde Lenin madalyası (1938), SSCB’nin Devlet Ödülü (1941), Stalin Ödülü ve s. almış. 1940 yılında ise profesör adını almış.
Müzikle nefes alan Üzeyir Bey’in ölümü de çok ilginçtir. 23 Kasım 1948 yılında son operası olan Firuze üzerinde çalışırken geçirdiği kalp krizi sonucu 63 yaşında hayatını kaybetmiş.
Hayatını müziğe adamış bu büyük dâhiyi bizlere bıraktığı eserlerinden dolayı kendisini minnetle, sevgiyle anıyoruz.