ÖLÜMÜN GÜZELLİĞİ

ölümün güzelliği

Doğum ve ölüm arasında ince bir çizgi var, ne kadar başkalarına ait gibi olsa da; Doğum her zaman bir mutluluktur. Hayata yeniden başlamak ve zamana karşı inadına direnmektir. Ölüm ise bir son, bir bitiş gibi görünse de; belki de oyuna yeniden başlamak için bir geri çekilmedir. Ama yine de ölüm senden, benden herkesten uzak olsun. Tabutlar ve mezarlıklar korkunun sembolü, soğuk mu soğuk… Oysa doğum evi sımsıcak bayram yeri. Bildiğimiz ölüm, yaşlı insanların, hastaların başına gelebilecek bir mukadderat, bir kurtuluştur. Genç ve erken yaştaki ölümler yarım kalan hayallerin, şiirlerin hikâyesidir. Yunusun dediği gibi, ‘Gök ekini biçmiş gibi’ Sürekli yaşanan bir hikâyedir ölüm. Bir zamanlar bizim sevdiklerimizin başına da gelirmiş. Bunu sonradan anlıyoruz, çok yakına gelince. Dedemin, Nenemin, amcamın, halamın ölümleri hep uzaktı. Birde çocukken kaybettiğimiz kardeşlerimiz, hepsi önceden okuduğumuz kitapların birer sayfaları, ben bunları daha önce okumuştum gibi…

Bilemezdim ölümün bu kadar güzel, bu kadar yakınım olduğunu, Annemi kaybetmeden önce. Yaklaşık bir hafta yaşam destek ünitesine bağlı olarak yaşaması ve akabinde, başhekimin;

  • “İstediğiniz zaman alabilirsiniz. diyen sesi.

Tamir için servise verilmiş bir cihazın, onarılması mümkün olmadığı için iade edilmesi gibiydi. Derin dondurucudaki  bir et parçası, bir kemik parçası gibi küçücük kalmış, yüzü, burnu sanki başka birisi. Yüzündeki beni olmasa belki tanıyamazdım. Annemi morgdan alıp cenaze arabasına koyup, Adana’dan Karaisalı’ya kadarki yolculuk yaklaşık bir saat sürdü. Şoförü sürekli uyarıyordum yavaş gitmesi için annem ile böyle bir seyahat etmemiştik daha önce.  O arkada sessiz, ben şoför mahallinde sessiz… Kafam bomboş hiç bir düşünce yok, yok olup gitmek böyle mi acaba, kutsal bir merasimi izleyen konuk gibiyim, atmosfere kendimi kaptırmış gidiyorum… Cenaze arabasının caminin önüne kadar yanaşıp, gasil hane girişine süzülerek gelmesi sanki bir asır gibiydi. Gasil hane girişinde müthiş bir kalabalık. Hâlâ kalabalığın ne için toplandığını anlayabilmiş değilim. Sadece değerli bir yüküm olduğunu hissedebiliyordum. Çok ciddi ve soğukkanlı bir şekilde insanlara kenara çekilmelerini, ortayı boşaltmalarını söylüyorum. Neticede emaneti benden aldılar, içeri götürdüler. Gür bir kadın sesi yükseldi kalabalıktan;

-”Erkekler dağılsın ölü yıkanacak”

Beyaz kefenin içinde sarmalanmış anam. Sehpada her çeşit kokulu sabunlar… Kadınlar iştahla cenazeyi yıkamaya koyuldular.

”Hatice Teyzem ne kadar da güzelmiş, bembeyaz ve masum. Bir ölü bu kadar mı güzel olur” sözleri arasında,

”Çocukları gelsin de annelerini görsünler son defa, elini öpsünler” talimatı ile son defa o pamuk gibi elini öptüm, yüzüne baktım Morgdan çıktığı gibi değildi annem. Isınınca kendine gelmiş güzelleşmişti, bir melek gibi uyuyordu. Sağ olsun hısım, akraba ellerinden geleni yaptılar. Bende gördüm diye sevinen torunları, çocukları. Kendimi hemen dışarı atıp süratle uzaklaştım oradan. İçerde yatan kimdi, herkes onunla ilgilenirken ben orda yabancı. Sonra tekrar girdim anneme ne oldu acaba. Yatan annemdi,  ölü görmekten korkardım, şimdi ayrılmak istemiyorum. Çünkü o benim annem. Ölüm bu kadar mı güzel gelirmiş annem, bunu sen ölünce anlayabildim. Artık korkmuyorum ölümden.

Annelerin sığınak ve korunak olduğunu biliyordum. Koruyucumuzu, annemizi, kaybetmişiz, asıl ölümün annesizlik olduğunu nereden bileceksin, ölümün kurtuluş olduğunu, sevdiklerine kavuşmak olduğunu. Bu kadar ölümün gelmesini bekleyeceğimi bilemezdim, bilemezdim ölümün bu kadar güzel, bu kadar yakınımda olduğunu…

ölümün güzelliği 5

Bunlar ilginizi çekebilir...

Bir yanıt yazın